Bir kaç gün önce; TBMM Adalet Komisyonundan çıkan 8. Yargı Paketi, kısa süre sonra Meclis genel kuruluna gelecek.

Onaylanırsa, Resmî Gazete'de yayımlanarak hayata geçecek.

İçinde; uzun tutuklu yargılamalardan, hak gaspına uğrayana, haksız KHK’larla “Sosyal Ölü” ye dönenlere dair hiçbir şey yok. 

Tersine;

"Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" fiili müstakil bir suç sayılacak gibi, son derece kritik bir madde var.

Adil ve eşit, tarafsız bir hukuku dizayn etmezsek; ne sosyolojik ne de ekonomik kalkınmayı gerçekleştiremeyiz.

Nasıl ki ekonomi, güven endeksi ile çalışıyorsa toplumlarda da “huzur ve refah” aynı endeksle çalışır. 

Bunu inşa edebilecek tek mekanizma ise, vicdanı esas alan bir hukuk sistemidir.

Tüm elzem sorunlar gibi, hukuki sorunlar da yerel seçim gündeminin altında ezilirken, yüzbinlerce insan KHK’larla, tartışılabilir yargılamalarla, adeta kör bir kuyunun içinde boğuluyor.

Evet, kuyu. Atıldığımız ve gittikçe düştüğümüz, dipsiz bir utanç kuyusu bu.

Ellerimizde yaralar, kederli gözlerle yürümek istedikçe güneşe, daha derinine düştüğümüz, sessizliği çok, seyri bol bir kuyu.

Ve dibi de öyle derin ki; sessiz bekleyişle, seyre dalanları da içine çekti.

Zira; 8 yıl gitmiş yüzbinlerin hayatından, yazılmış geçmişe.

Şimdi; sıra sıra dokununca herkese, bir feryat yükseldi memlekette; hak, hukuk, adalet diye.

Geçmişin dehlizlerini aydınlatmadan, hiç çıkılır mı bu kör kuyudan güneşe.

Tanpınar’ın sorduğu gibi:

“Neden geçmiş bizi bir kuyu gibi içine çekiyor?" 

Nietzsche’nin cevabındaki gibi:

"İnsan bir kuyuya bakarsa, kuyu da ona bakar."

Çeker. Zira; durduk ve baktık, seyrettik sessizce, ta ki içine bizler de düşene kadar…

Sormadık,  kuyuya atılmış bu insanlar ne yaparlar, bu kadar karanlıkta nasıl yaşarlar. Ta ki o karanlık bizi de boğuncaya kadar.

Şimdi; söyle ey Yusuf telmihi, kuyudan çıkışın bize de umut verir mi?

Ve

“Seni bağırabilmek seni,

Dipsiz kuyulara,

Akan yıldıza,

Okyanusun en ıssız dalgasına..." diye aşka seslenen Ahmed Arif gibi; 

Feryat edebilir miyiz biz de hürriyet için, tıpkı kafesten kurtulmak isteyen bülbüller gibi.

Sen söyle; çırpındıkça battığımız dipsiz kuyu, bir sonun var mı?

Bir sızı düşer mi senin de içine, üstüne bir güneş doğar mı? 

Yukarıda bir ışık, içinde vicdan kaldı mı?

Gelir mi adalet, hukuk için umut var mı?

Sen söyle güzel halkım; kapıda seçim var, elde bir yargı paketi, söyle “Adalet” diye seslenecek gücün var mı?

Varsa eğer; talebin tam zamanıdır, bir paket daha sessizce geçmeden…