Herkesin dilinde bir, “Ahlaki çöküntü” lafıdır gidiyor..
Gidiyor da kimse nedenini sorgulamıyor..
Üstelik bunun müsebbibi gençlermiş gibi, taşı da onlar yiyor..
Ne oldu? Nasıl oldu? Nereden geldik biz duruma? Kimse demiyor..
Hani yıllardır sana dokunmadıkça; görmezden, duymazdan geldiklerin var ya..
Hani, senden olmayana uzanan nefret diline, kulağını kapattın ya..
Hani, senin gibi düşünmeyene yapılan haksızlığa, 'e iyi olmuş' dedin ya..
Hani başkasının canı haksız yere yanarken, yanan can senin değil diye kafanı çevirdin ya..
Hani, sen toksun diye, açı görmedin ya..
Hani, 'bu böyle gitmez' diyenlere, 'şükürsüzler' dedin ya..
Yangın, sel olurken, hastaneler kapatılıp, fabrikalar satılırken, geçmediğin yola para öderken, bir kez olsun sesini yükseltipte; Neden? Demedin ya…
Hani sesini çıkaranın sesi kesilirken, arkanı döndün ya..
Festivaller, konserler yasaklanıp, sanat yara alırken susup, her yıl değişen eğitim sitemine ses çıkarmadın ya..
Hani, sana değmedikçe her anormali, normale saydıkların var ya, ha işte oradan geldi..
“Ahlaki çöküş” dediğin şey, sosyal çürümeyle başlar. Sosyal çürüme, ekonomik çöküntüyle..
Ekonomik çöküntüyse, adaletsizlikle. Adaletsizlik de, hukuksuzlukla..
Yani canım kardeşim, cehennemi yaşadığımız bu günlere iyi niyet taşlarıyla geldik, geldik de,
birimizde çıkıp bu taşları döşeyenlere ses etmedik..
E ne olacak?
Vallahi ben de bilmiyorum.
Ama sorumlusu ha bire taş attığımız gençler değil, onu biliyorum..
İki deli havadan sudan konuşurlarken;
Biri: “Londra'nın sisi de müthişmiş” der.
Diğeri atlar: “Londra'daki sis de sis mi? Geçenlerde bir kente gittim. Bir hafta kaldım. Şehir öyle sisli ki, kravatını bile bağlarken, aynayı göre bilmek için önce sisi üflemen gerekiyor.” der
O biri dayanamaz: “Hadi canım sende, amma yaptın. Neredeymiş bu korkunç sis.”
Arkadaşı; “Sisten neresi olduğunu görebildim mi ki!" der..
Şimdi, bizde de bu, “Ahlaki çöküntü?” düzelir mi?
Ben de onu bilmiyorum. Zira; karanlık büyük, görünmüyor ki..