Siyasette sular ısındıkça, denklemler de değişiyor. 14 Mayıs’a 40 günden az bir zaman kalırken, cumhurbaşkanlığı adayı kritikleşti.

Özellikle son 6 aya kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne giden anketlerde, kendisinin cumhurbaşkanlığı için iddialı olduğu ancak, Cumhur İttifakı’nın TBMM’de temsil gücünün oldukça düşük kalacağı verileri geliyordu.

Mesela bir hesaplamada 600 vekilden en fazla 200-220’sinin Cumhur İttifakı bileşenlerince olabileceği öngörülüyordu.

Bu nedenle Erdoğan’ın AK Parti milletvekillerine sıklıkla çıkıştığını biliyoruz.

Bir önceki yazımda bir partinin yaptığı araştırmada yüzde 53 ile Millet İttifakı’nın ilk turu alabileceği öngörüsünün CHP kurmaylarına iletildiğini dile getirmiştim.

Ancak Muharrem İnce faktörünün yüzde 3-5 arası oy ihtimali olduğu, bunun da ilk turu sıkıntıya sokabileceğinin de CHP’lilere iletildiğini belirtmiştim.

Seçimlere yaklaşıldıkça, anketlerin periyodlarının haftalık hale geldiğini belirteyim.

Bu anlamda son gelen bazı anketlerde Cumhur İttifakı’nın yüzde 50 oranına yaklaştığı gözleniyor.

Tabii vatandaşın kafasının sıklıkla karıştırılması sonucu bu oranlarda oynaklığın oluştuğunu belirtelim.

Bu karışıklıkta özellikle Millet İttifakı içerisindeki bazı söylemlerin etkisinin de olduğu bir gerçek.

Mesela; Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 1 milyon 326 bin 496 sığınmacının oy kullanacağını açıklamasına karşın, Millet İttifakı’nın bir milletvekili oy kullanacak sığınmacı sayısının 240 bin kişi olduğunu açıklıyor.

Bu bile vatandaşların kafasında Millet İttifakı’nın ülke gündemine ne kadar hakim olduğu konusunda bir fikir oluşturabiliyor.

Ancak ben size bugüne kadar önümüze gelen anketlerde dikkatimizi çeken bir farkındalılığı anlatmak istiyorum.

Vatandaşlarda, TBMM’ye gönderilecek vekillere güven konusunda oldukça büyük bir kararsızlık var.

Bu durum, MHP, AK Parti ve BBP’nin içerisinde yer aldığı Cumhur İttifakı’nın milletvekili adayları için de Millet İttifakı’nın milletvekili adayları için de geçerli.

Belki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli’nin getirdiği bir düşünce şeklidir; ancak ankete katılanlardan alınan sinyallerde bütün herkes cumhurbaşkanına odaklanmış durumda.

Halbuki Erdoğan yeniden seçilirse, parlamenter sisteme geri dönüş olmayacak.

Kılıçdaroğlu seçilirse de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli olmayacak ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönülecek.

Peki bu kadar büyük karşıt iki siyasi kararlılığın olduğu bir seçime gidilirken, vatandaş neden halen iki sistemden hangisinin daha sağlıklı, Türkiye’nin önümüzdeki yüzyılına damgasının vurulmasında hangisinin daha doğru olacağına karar veremiyor.

Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor!

Vatandaşlar ülkenin önümüzdeki yıllarda gerçekten (güçlendirilmiş parlamenter sistemle mi, cumhurbaşkanlığı hükümet modeli ile mi) hangi sistem ile refaha, huzura, demokrasiye kavuşacağı konusunda kararsız.

Geçmişteki parlamenter sistemde bir cumhurbaşkanının bile seçilemediği dönemleri bildiği için ‘gerçekten parlamenter sistem doğru mu?’ Sorusunu kafasından atamıyor.

Ancak 2014’ten bu yana son 9 yıldır her kararın hatta ‘bir il müdürünün atanmasının’ bile’ onayını veren tek bir adamın kararlarının da ülkeyi 20 yıl geriye taa AK Parti’nin ilk seçildiği yıllarındaki ekonomik duruma getirdiğini de görüyor.

Bu nedenle de TBMM’nin her iki sistemde de hiçbir fonksiyonunun olmadığına inandığı için ‘başa kimin geçeceğine’ odaklanmış durumda.

O kişinin TBMM’de elde edeceği milletvekilli sayısını umursamıyor.

Dolayısıyla başa geçecek kişinin getireceği ya da sürdüreceği sistemin ülke için ne kadar yararlı olduğu konusunda kararsız.

Ancak başlıkta dedik ya ‘Yeni denklemin sinyalleri’ diye…

Son anketlere yansıyan vatandaş görüşlerine göre, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı isteniliyor. TBMM’deki ağırlığın ise Cumhur İttifakı’ndan yana olması öngörülüyor.

Böylece ‘bir kişinin verdiği kararlarla ülkede oluşan rahatsızlığı’ sona erdirmek istiyor.

Ancak iş yapma kabiliyetleri konusunda Cumhur İttifakı vekillerinin kanun teklifleri ile ülkenin daha hızlı refaha, demokrasiye, adalet anlayışına kavuşacağını düşünüyor.

Burada aklınıza ‘Cumhur İttifakı’nın milletvekillerinin iş yapma kabiliyeti mi vardı’ lafı takılmasın, çünkü 2014’e kadar kişi başına milli geliri artıran kararlardan tutun da bütçe denkliğinin korunmasına kadar TBMM’deki yasaların etkisini kabul edelim.