Anadolu 'gönül dağı'dır... 

Ama hiç bu günler kadar kurak, kıraç, sığ olmamıştı.

Vasatlığın, haklı olmak için sadece kazanan olmanın yeterli görüldüğü dönemlerden geçerken yine ruhumuzu tazeleyecek Anadolu'nun gönül dağıdır...

Daha ağzımızın tadı tam bozulmamışken Bayram Bilge Tokel'in hazırladığı bir programda birbirlerine selam vermeyenlerin sadece tek sesi duyduğu alacakaranlıkta "Bozkır'ın Tezenesi" Neşet Ertaş ile şair Abdurrrahim Karakoç arasında geçen diyalog şöyle:

- Mihriban gibi güzel bir eseri bize verdiği için Abdurrahim Karakoç ağabeyimize saygılarımı sunuyorum ayrıca kendisine çok teşekkür ediyorum.

- Bilmukabele saygılarımızı kabul et... 

Nezaket, ermişlik, olgunluk hali var bu diyaloğun mayasında...

40 yıl önce birlikte yol yürüdüğü Aşık Mahsuni Şerif'e ise şu şiiri okuyor Ertaş:

O ölmez, yitmezi gördün Mahzunî.

Vücut dünyasında buldun bir mekân,

Oldu bu can senin yurdun Mahzunî.

Hakk’ın emri ile dünyaya geldin,

Dünya insan için cennettir, bildin.

Haksızlığı gördün, şaşırdın kaldın,

Bunun nedenini sordun Mahzunî.

İşine gelmeyen seni dışladı,

Haksız sürüleri seni taşladı.

Çok cahiller yuh çekmeye başladı,

Onun cevabını verdin Mahzunî.

Haksızlık eyleyip haram yemedin,

Sözlerin doğrudur, yalan demedin,

Sen Allah’ın doğrusunu söyledin,

Çünkü, Hak gözüyle gördün Mahzunî.

Yalan yoktur bu Garib’in sözünde,

Nice yılllar yandın Aşk’ın közünde,

Gönülü Hak bildin, buldun özünde,

O Hakk’ın sırrına erdin Mahzunî.

Sağcısı, solcusu Anadolu'yu ve garip kalışını dert edindi; dilleri döndüğünce, sazları çaldıkça seslendirdi.

Şimdi, onca din kültürü dersine rağmen ahlak bilgisinin unutulduğu günlerde, 'gemisini kurtaran kaptanlar' alkışlanıyor aynı topraklarda...

Hatırlamakta fayda var güzellikleri, içinde bulunduğumuz karanlıkta bir mum ışığı olsun diye...

Aşık Mahsuni Şerif de herkesin ayrıştırma çabasına rağmen şair Abdurrahim Karakoç'a yazmış bu şiiri:

'Elbistan yiğidi Karakoç Baba
Kumanyalar bizde azık değil mi?
Bizim yöremizin gerçek diliyle
Haksıza gözümüz kızık değil mi?

Atına binmeyi bilmeyen tatar
Kendi hayalinde ciritler atar
Beşimiz tok, on binimiz aç yatar
Böyle bir sisteme yazık değil mi?

Sülâlem sermemiş yırtılmış sergi
Vallahi dediğim değildir yergi
Hırsıza kaç kurtul, mazluma vergi
Böyle bir adalet kazık değil mi?

Az değildir Karakoç'dan aldığım
Boşa mıydı Mahzunîlik bulduğum?
Sen, ben söylemezsek kurban olduğum
Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?'

Baksanız, son 20 yıldır Abdurrahim Karakoç'un hayatı boyunca savunduğu dünya görüşü iktidarda.

Durumdan memnun olmalı, keyfini çatmalı, diğerlerine üstten bakmalı değil mi?

Ama yaranmak yerine uyarmayı seçiyor büyük şair..

Onun için de hala unutulmuyor, gökkubbede hoş bir seda olarak yankılanıyor dizeleri,,,

Karakoç, son yazdığı şiirlerden Karıştırdılar'da şöyle diyor:

Bir şişman bir cılız girdi kol kola

Zina ve nikahı karıştırdılar

Damat telaşıyla çıktılar yola

Akşamla sabahı karıştırdılar.

Biri laf kaynattı, vaad pişirdi

Biri servis yaptı, çalıp aşırdı

Vade doldu, ikisi de şaşırdı

Çorapla külahı karıştırdılar.

Toy seyis karnından okladı atı

Doğu “eyvah” dedi, “oh” çekti Batı

Baltayla yaptılar ameliyatı

Kasapla cerrahı karıştırdılar.

Zammı borç aldılar cüz’i harçlıktan

Garipler komaya girdi açlıktan

Ya hırstan ya histen ya kıskançlıktan

İmrenle ikrahı karıştırdılar.

Arkadan bak kuzu, önden bak zorba

Ekran hoşaf oldu, kürsüler çorba

Döküldü zerzevat, delindi torba

Yalanla essahı karıştırdılar.

Doymaz midelere takıp kancayı

Hizmete soktular yedek parçayı

Has bala kattılar sosu, salçayı

Melhemle silahı karıştırdılar.

En cavit en başa geçti oturdu

Fikri durmuş beyler batırdı

Yoldaşlar, yeğenler malı götürdü

Son ile siftahı karıştırdılar.

Bir taraf fıtratın yıkım bozumcu

Bir taraf boşverci, nemelazımcı

Kimisi Akif'çi, kimisi Nazım'cı

Diskoyla dergahı karıştırdılar.

                                                                                                                                                                      

Her devrin mimarı olmuşlardı ya

Hani herkesten çok bilmişlerdi ya

Düzeltiriz diye gelmişlerdi ya

Kaosla ıslahı karıştırdılar.

İhtirasta, öçte uyum başladı

Zirveden tabana kıyım başladı

Gün geldi… Geriye sayım başladı

Düzlükle berzahı karıştırdılar.

Ulaştı istismar en son raddeye

İndi haramiler dağdan caddeye

Uluhiyet yüklediler maddeye

Şeytanla Allah’ı karıştırdılar.

Tur attılar uçtan uca dünyada

Beklediler kapı-baca dünyada

Dost seçelim derken koca dünyada

Çörçil’le Cinnah’ı karıştırdılar.

Anadolu'nun ruhu olanlar, şiiriyle deyişiyle derdi de dermanı da anlattılar...

O vakit, bir başka Anadolu'nun sesiyle selamlayalım onları...

Ne diyordu Yaşar Kemal, “Demirciler Çarşısı Cinayeti” romanında:

“O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler, demirin tuncuna, insanın picine kaldık.”