Adı konulmamış bir kast sisteminde yaşıyoruz.

Kast sistemi, insanları ekonomik ve sosyal açıdan sınıflandırmak için kullanılan bir sistem.

Anayasamızda herkesin eşit olduğu yazar oysa.

Hiçbir sınıfa ayrımcılık yapılamayacağı da yasalarımızda belirtilir, kağıt üzerinde...

Oysa günlük hayatımızdan devletle ilişkilerimize katı bir sınıfsal sistem altında olduğumuzu hissederiz.

Toplumdaki gelir adaletsizliğinin artması da bunu güçlendirir.

Kentlerimize bakın, ekonomik durumu iyi olan aileler sitelerde yaşar genellikle.

Güvenlikli, sıcak, yeşil alanları olan özel bölgelerde.

Çocukları belirli özel okullara gider, hasta olduklarında toplumun büyük kısmının önünden bile geçemediği hastanelerde tedavi olurlar.

Artık öyle boyutlara geldi ki mahalleler, semtler olarak ayrıştı toplum.

Ve aslında ezilenlerin o mahallelere temizlik ya da kapıcılık yapmak için gitmek dışında görme ihtimali de bulunmaz.

Sorsanız şiddetle reddederler ülkeyi yönetenler bunu ve sizi 'bölücülük' yapmakla itham ederler...

Neyse, kast sistemi denildi mi din adamları ve asker sınıfı olmadan olmaz.

Son yıllarda askerler büyük prestij kaybına uğradı desek yeridir.

Eskiden Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının adını bilmeyen yoktu, şimdi bilen yok...

Din adamları ise cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir legal prestijin tadını çıkarıyor.

Devlet yöneticileri sık sık cemaat liderlerini ziyaret edip hayır dualarını alıyorlar.

Bazı bakanlıklarda şu cemaat, bazılarında bu etkili diye söylentiler var da inanmayalım biz yine de onlara...

Bir de dokunulmazlar var adı konmamış sistemde...

Sabaha karşı yapılan ev baskınları pek olmaz bu kişilere yönelik; 'Gözaltına alınmazlar', 'davet edilirler' savcılıklara ya da karakola.

Eğer üst düzey devlet görevlisiyse zaten öyle bir zırhla kaplanmıştır ki, bakan ya da cumhurbaşkanı izin vermedikçe kılına dokunamazsınız.

O size hakaret edebilir, görevini yerine getirmeyebilir, önemli değil.

Kendinden üsttekinin emirlerini yerine getirme performansıdır belirleyici olan.

Bakanlar bu dokunulmazlık nedeniyle yargılanmazlar ya da hatalarını görüp istifa edemezler bu sistemde.

Olsa olsa 'affını' isteyebilir, uygun görülürse de ayrılır.

Mesela bir bakan vardı, kendi şirketine ihaleler veren... 

Yargılandığını, soruşturmaya uğradığını duyan oldu mu?

Olmaz. 'Affını ister' en fazla ve özel işlerinin başına döner.

Deprem zamanı herkese yardım etsin diye vatandaşın karşılıksız kanını bile verdiği kurum, tam ihtiyaç olduğunda çadır satar da başındakine dokunamaz kimse.

Etikti, ahlaktı, vicdandı...

Bunların kurumsal sistem içinde olması gerekirken bireysel değerlendirildiğinden o kişinin fıtratına bırakılır durum.

Uygun görürse ayrılır ya da devam eder koltukta oturmaya.

'Hukuk devleti' kavramını da vatandaş kitaplardan okumaya devam eder...

Ankara'nın önceki valilerinden biri sohbetimiz sırasında başkent trafiğiyle ilgili, ulaşım altyapısının eksikliğinin yanı sıra "Burada o kadar başkan, müdür, siyasetçi var ki egolar nedeniyle trafik yürümüyor" demişti.

Evet, başkent trafiğinde genellikle kimse kimseye yol vermez.

Niye versin ki?

Bütün gün dokunulmazlık zırhı altında olan kişi, trafikteki fanileri mi dikkate alacak?

Ancak cumhurbaşkanının konvoyu geçerse yol verir olur biter...