Bizim memleketin garip hassasiyetleri var. Garipliği mantık açıdan içeriksizliği ve eylemsel tercihler açısından yıkıcı ve sonuca yönelik olmamasına dayanıyor. Mesela, yoldan geçene sorun nüfusun %99 müslüman der. Gerçi bu oran son on yılda %89.5’a düşmüş ama olsun. Hemen herkes bu oranda hemfikirdir. Bu ezici çoğunluk oranında bile ‘ezanlar susmasın’ diye bir siyasi söylem iş yapabiliyor. Neden sussun kardeşim? Bu ülkede yaşayan Müslümanlar bu kadar aciz ve zavallı mı? Nüfusun hemen hepsi Müslümansa ezanlar nasıl susabilir? Yani bu söyleme bu halk nasıl inanıp destek veriyor? Garip değil mi? Bu arada oranda %10’a yakın bir düşüş olmuş ama bu gayrimüslim göçü, din değiştirme falan kaynaklı değil. Hani şu meşhur ve gizliden gizliye sürüp gittiği düşünülen misyonerlik çalışmalarıyla olmuş da değil. Böyle de bir korku var ya. Gençlerimizi Hristiyan yapacaklar! Bu düşüş inaçsızlığın artması sonucu olmuş. Bu %10 içinde deistler büyük payda, diğerleri ateist ve agnostikler. Üstelik bu değişim ılımlı islam tezli, Müslüman demokrat tanımlı, her yere cami yapma güdülü, tarikat dostu bir iktidarın yirmi yıllık iktidar süresi içinde olmuş. Arka bahçe olan imam hatiplerde deizm sorunu kendilerince itiraf edildi. Neden acaba? Çok mu ‘ılımlı’ kaldılar?

Bir başka garip hassasiyet (şimdi linç geliyor) milliyetçilik dürtüleri. En soldakinden en sağdakine, en dindarından hatta dincisinden koyu ateistine vatanını sevmeyen ya da fedakarlık etmeyecek yok gibidir. Sosyalist de vatan ve millet der, sofu dindar da. Neden peki bayrak inmeyecek diye bir söylem içleri gıdıklıyor? Neden insin? Bu ülkenin insanları bu kadar aciz mi? Kime sorsan diğer görüş vatan haini. Hele muhalifsen vatan hainliği sınırında yaşıyorsundur. Sözde demokratik düzenimizde demokratik haklarınla muhalifsin. Ne desen ne yapsan ‘bunlar iktidarı devirmeye çalışan vatan hainleri’ duvarına tosluyorsun. ‘Hükümet istifa’ sloganının suç olduğu başka bir demokratik ülke var mı acaba? Milliyetçilik insan sevgisi ile başlar. İnsan en azından yaşadığı ülke insanını sever. Yükselmesi ve yücelmesi için çalışır. Adam dövmek, adam öldürmek marifet değil. Bizim milliyetçilik anlayışı ‘ya sev ya terket’. Yersen yani!. Milliyetçilik de dindarlık da önce hak yememek ve saygıyla başlar. Bu ülkede yaşayan herkesin eşitliği ve gelişimi ile başlar. Bir düzen var, parası olan okutabiliyor, parası olan daha iyi tedavi görebiliyor, parası olan yaşayabiliyor. Sen düzen olarak sağlayamazsan Covid gelir, deprem gelir seni ölümde eşitler. İdeollojiler adı üstünde düşünce bazlı siyasi ve sosyal anlayışlardır. Milliyetçilik bıyığı aşağı salmakla, devrimcilik de kırmızı atkı ya da parka ile olmaz. Her katı ideoloji taraftarı olanı süreçte, taraftarı olmayanı iktidara geldiğinde köle yapar.

Cumhuriyet kurulduktan sonra Yakup Kadri Karaosmanoğlu 'Atatürk'ün İdeolojisi' yazısında şu anıyı anlatır: "Bir gün Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilkelerini gözden geçiriyordu. O sırada ukalalık edip demiştim ki: 'Paşam, bu her bakımdan bir İnkılap Partisi'dir. İnkılap Partisi ise bir ideolojiye, bir doktrine dayanmaksızın yürüyemez.' Yüzüme bir masumun yüzüne bakar gibi bakmış ve gülümseyerek, 'O zaman donar kalırız' demişti. Katılaşmış, kalıplaşmış, dogmatik bir hal almış, esneyemeyen, yaşadığı zamana ve şartlara uyum sağlayamayan, özgürlükçü olmayan, eşitlikçi olmayan, zalim hukuklara sahip olan her türlü ideoloji gerçekten dondurur! Şunu demek istiyor aslında; Donarsanız çatlarsınız! Donarsanız erirsiniz! Donarsanız gelişemezsiniz…

Gelelim gariplik seçmelerinden başka saçmalara. Kuyruk meselesi. Biri çok eski. Kuyruklu Kürtler!. Senin sorunun ne, onu giderelim. Derdin ne çözelim demek yerine kuyruk takıp aşağılamak nedir? Ne diyeceğiz? Dindar Kürtler HÜDAPAR’ a solcuları HDP’ye mi? İnsanı insan olarak göremeyen, ideolojilere saplanıp kalandan ne milliyetçi ne de dindar olur. Her ikisi de sokakta başlar oysa. Trafikte, hastanede, bankada, markette, lokantada ve aslında evde başlar. Her toplum ve topluluğun değerleri var. Oruç tutan tutmayanı neden döver? Değerler güce ve kalabalığa bağlıysa diğer değerleri görmezden geliyor ve yok etmeye çalışıyorsa sandıkta zarfa gerek yok! Demokrasi kendine güvenemeyen toplumların işi değil. Paylaşamayan, saygısız kitlelerin işi değil!

İkinci kuyruk muhabbeti Cumhur ittifakının gidip gelen yenisi ikinci Erbakan’ın sözleri. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan geçmişte Covid aşısı için ‘mRNA aşılarının hücre içindeki genetik materyali tahrip edip, tek gözlü, kuyruklu, tüm vücudu kılla kaplı bebekler doğmasına neden olduğunu iddia etmişti. Aşı olursak bizim çocuklar kuyruklu mu doğacak? Evet Covid aşısı tartışmalı ama anomalik doğumlar üzerinden değil.  Kuyruk meselesi evrimsel süreçte çoktan kapandı. Yapay zeka ile muhabbet edilen bir çağda kuyruk üzerinden siyaset mi olur? Garip mi? Valla çok garip.

Bana kalsa bu düzen ve anlayışta oy kullanmam ama demokrasi öyle bir sistem ki oy vermesen de oy kullanmış gibi oluyorsun. Demokrasi hataları görüp düzletmeyenlerin işi değil. Oyda eşit ama diğer her şeyde eşitsiz kalanların, duyarsızların işi değil. Demokrasi en istediğiniz olsun için değil bazen en istemedikleriniz olmasın diye oy kullanmaktır. Seçim sizin…