Seçime yaklaştıkça işler iyice çığrından çıktı. Demokrasi tarihimizin en garip seçimine doğru yol alıyoruz. Hem iktidar hem de muhalefet için ve onların arkasında yer alan kitleler için bir ölüm kalım savaşı gibi algılanıyor bu seçim. Böyle olunca da oldukça sert bir hava var. Seçim gecesi için İçişleri Bakanı, Jandarma'ya bölgesel ayrım yapılmaksızın ikinci bir emre kadar birliklerinde beklemesini emretti. Halk gergin. Tedirginlik ve umut bir arada. Tek adam rejiminden yılanlar için bir bahar beklentisi varken iktidar yanlılarında adam ve zaman inancı.

AKP 21 yıllık bir iktidarın sonunda sınav süresi biten ve hala zaman isteyen bir öğrenci edasıyla son soruları yetiştirme telaşında gibi. Hoca kağıdı elinden alamıyor. Dil de iyice sertleşti. Doğru olmayan içerik ve suçlamalarla algı oluşturulmaya çalışılıyor. Öcalan'ı salacaklar söylentisi mesela. Ben bu ülkede bunu yapabilecek bir politikacı olduğunu sanmıyorum. Altılı Masa'dan çıkmayan ve TİP'e ait olan 'Diyanet kapatılsın' sözü, sanki tüm muhalefete ait bir öneriymiş gibi sunuluyor. Muhalefetin ne teröristliği, ne illetliği ne zilletliği bitti. Kılıçdaroğlu yurtdışı finansal destek bulduğunu söylüyor iktidar 'yabancı tefecilerle anlaştı' diye suçluyor. 'Bunlara yuh yetmez' deniyor. AKP için demokrasi sadece kendilerinin seçilebileceği bir düzen gibi. Millet iradesi denen şey sadece onları temsil ediyor.

AKP iktidarı çok uzun sürdü. Çok partili 73 yılın 21 yılında onlar var. Bir açıdan devamları olduklarını söyledikleri DP, AP, ANAP gibi sağ ve ortanın sağı partilerin pür iktidar süreleriyle bakınca bu süre 50 yılı buluyor. AKP'nin bu uzun süreli iktidarında olanların içinde o kadar sarsıcı olaylar oldu ki ülke gündeme doydu. Lunaparktaki balerinde gibiyiz. Hızlı iniş çıkışlar, ani dönüşler. İçimiz dışımıza çıktı ve aynı yerde dönüp duruyoruz. İşin ideolojik ve sosyal tarafları bir yana çıkar kökenli tarikat paylaşımları sonucunda bir gece baktık ordumuz ordumuzu bombalıyor. 'Ne istedilerse verdik' itirafı 'aldatıldık' özrüyle örtbas ediliyor. 'Kardeşim Esad' bir sabah 'Zorba Esed'e dönüveriyor. IŞİD patlamadan önce Suriye ile kardeşlik politikaları üzerinden sınırlar mayınsız hale getirildi. Hatta mayın temizliği işi İsrail'e verilecekti. Sınır temizlendi. Sonra IŞİD patladı. Sınırlar kevgire döndü. Gündüz savaşan IŞİD elemanları akşam Gaziantep'te ameliyat oluyor ya da evlerinde dinlenmeye çekiliyordu. IŞİD bir islami örgüt olarak Erbil'e kadar gelince ABD uçakları havalandı ve 'sizin görev buraya kadar' dedi. IŞİD nedense İsrail'e hiç yönelmedi. Şimdi o coğrafyada YPG; ÖSO, İŞİD, Suriye ve biz aşure gibi olduk. Tüm bunlar olurken kontrolsüz bir göç ile sınırlarımızdan içeri 3.5-8 milyon göçmen girdi. Yani nüfusumuz yüzde 5-10 arttı. 

Bizler her sabah yeni bir açılım politikasıyla uyanırken bir gün 'Milliyetçiliği ayaklar altına aldık' deniliverdi. Zaman geçtikçe bir baktık format değişti. Tek bayrak, tek vatan, tek millet, tek devlet dörtlemesi rabia işaretiyle gözümüze sokuldu. Böylece subliminal olarak tek din de bu tanımlamaya eklenivermiş oldu. Kurucu felsefedeki 6 ok 4'e inerek içeriksel olarak da transformasyona uğradı. Cumhuriyet'in kuruluşunda doğal olarak tek parti döneminden geçildi. Bugün bile iktidar tarafından 'tek parti dönemi' olarak sürekli her suçun atıldığı dönemde henüz demokrasi tam oluşturulmamıştı. Şimdi demokratik yılların ardından tek parti dönemi yaşıyoruz. Hatta tek adam dönemi. O zaman tek partiden çok parti dönemine geçildi. Şimdiyse çok partili demokrasiden tek partili rejime geçildi. Hangisi daha yüce? Hangisi daha olumlu? Hangisi daha mantıklı? Ne Osmanlı padişahları ne de Atatürk bu kadar yetkiye sahipti. Tam yetki hiç sorumluluk. Ver yetkiyi al etkiyi. Aldınız mı etkiyi?

AKP iktidarının ilk on yılında 'Türkiye'yi dünyanın en büyük 16 ekonomisi yaptık' deniyordu. 2002'de 21. sıradan buraya çıkardıktan sonra 2018 itibariyle gerileme hızlandı. Şimdi 2023'de 23. sıraya düştü. G 20 liginden düştük. Dolar 20 liraya dayandı. Ülkede 3-4 ayrı döviz kuru var. Bütün krizler seçim sonrasına ötelenmeye çalışılıyor. Enflasyonda dünyada Venezuela, Lübnan, Sudan ve Zimbabve'nin ardından 5. sıradayız. Resmi rakamlarla yüzde 75 civarında, hayatın içindeyse en az yüzde 150. Savaşta olan Rusya ve Ukrayna'da ise bu oran yüzde 20'nin altında seyrediyor. Ukrayna Merkez Bankası enflasyonla mücadele için politika faizini yüzde 25’e yükseltirken ekonomi kitabı yazarımız 'faiz sebep enflasyon sonuç' buyurdu. Sosyal sorunlarımızın nedeni iç düşmanlar, ekonomik sorunlarımızın nedeni dış düşmanlar. Kıskanılmaktan ötürü nazar olmasın? Valla ben de böyle yöneticilik yapmak isterdim.

TOGG, İHA-SİHA, TCG Anadolu Gemisi ile tüm buluş ve açılışlar bu aya bırakılmış. Bunlar iyi hoş da muhalefetin iddia ettiği bunca hukuksuzluk, yolsuzluk, haksızlık ve yoksulluk ne olacak. Bakan tarafından TOGG'la gezdirilen teyze 'iyi oldu, öbür tarafta TOGG'u görmedim demem' diyerek sanki bir ibadeti yerine getirmiş gibi mutlu mutlu söyleniyor. Asgari ücretten düşük emekli maaşı ile sokakta çorap satan amca 'ekonomi iyi' diyor. AKP ise bangır bangır hakkını yediği kişilere nispet yapar gibi 'işe alımlarda mulakatı kaldıracağız' diye vaatte bulunuyor. İktidarı döneminde 8 kez imar affı çıkarılmasına ve geçmişte imar affına muhalefet edenleri vatan hainliği ile suçlamış olmasına karşın, imar affının katalog suçlar listesine alınacağı müjdesini veren Erdoğan, 'Bu işin affı maffı olmaz' diyor. 

Seçim yaklaşırken bunca yılın tecrübesi ile Erdoğan son anda şapkadan tavşan çıkaracak diye söyleyen ya da bekleyenler var. Bence şapkadan Rubik küpü çıkacak. Ama onunkinden değil. Çözmek zor olacak. Biraz sabır ve zeka.