Nazım Hikmet’in alttaki dizeleri, hayata karşı dik durmanın sessiz ama inatçı manifestosudur. Sallanmayı zayıflık sananlara, yorgunluğu yenilgiyle karıştıranlara verilmiş sade bir cevaptır. Çünkü bazı insanlar fırtınayla ölçülür; rüzgârla değil. Ve bazı hayatlar, vazgeçmeyerek yazılır.

Bakmayın siz benim kuru bir yaprak gibi sallandığıma...

Köküm sağlamdır sarsılsam da kopmam dalımdan...

Öyle kolay değil, rüzgarın önüne kapılıp gitmem...

Son ana kadar vazgeçmem yaşamaktan...

Ne fırtınalar koptu, benim hayat dallarımda...

Hiç birinde vazgeçmedim umutlarımdan...

İçimde kıyametler kopsa da.

Ben baharıyım yarınlarımın,

Çiçek açarım her kışın ardından!!

(Nazım Hikmet Ran)

Bugün etrafımıza baktığımızda herkes bir şekilde “sallanıyor.” Ekonomi, ilişkiler, sağlık, gelecek kaygısı… Güçlü görünmeye çalışan ama içten içe yorgun, kırgın, umutsuz insanlar çoğaldı. Herkes biraz kuru yaprak. Ama mesele sallanmak değil; mesele kökün nerede olduğu.

Nazım’ın söylediği tam da bu: Güç, hiç sarsılmamak değildir. Güç, sarsıldığında kopmamaktır. Her rüzgârda yön değiştiren çoktur; ama her fırtınadan sonra hâlâ aynı yerde durabilen azdır. Çünkü kök görünmez. Alkış almaz. Fotoğrafa girmez. Ama ağacı ayakta tutan odur.

Bugün “vazgeçmek” neredeyse erdem gibi sunuluyor. Yoruldun mu bırak, zor mu geldi mi uzaklaş… Oysa bazı hayatlar vazgeçilerek değil, direnilerek yaşanır. İçinde kıyametler koparken bile sabaha uyanmak, işine gücüne devam etmek, sevmekten ve umut etmekten vazgeçmemek… Asıl cesaret tam da buradadır.

Nazım’ın baharı bir mevsim değildir; bir iddiadır. “Her kışın ardından çiçek açarım” demek, başına gelenlere teslim olmamaktır. Yarını bugünden savunmaktır. Umudu süslü bir söz değil, yaşamsal bir direnç olarak görmektir.

O yüzden bu dizeler hâlâ diri, hâlâ güncel. Çünkü hâlâ fırtına var. Çünkü hâlâ sallanıyoruz. Ve çünkü hâlâ köklerimize sahip çıkmak zorundayız.

Bakmayın siz birilerinin kuru yaprak sandığına…

Bazı insanlar, tam da rüzgâr çıktığında ne kadar sağlam olduklarını hatırlar.