Bir zamanlar öyle mahallelerimiz vardı ki...

Asfalt yoktu ama samimiyet taş döşemeydi.

Kimin neye inandığı, nereli olduğu, hangi dilden dua ettiği pek umurumuzda değildi. O yüzden size eski mahallemizden bazı sahneleri anlatayım.

Kimse Kimsenin Kimliğini Sorgulamazdı Soran da olmazdı:

— "Kürt müsün, Çerkez misin, Süryani misin, Alevi misin, yoksa Laz mısın?"

Sadece şöyle denirdi:

— “Ayşe Abla'nın el açması börek yine efsaneymiş!”

Böreğin ırkı yoktu. Lezzeti vardı. İnançlar Evin İçindeydi, Merak Dışındaydı

Komşunun evinden kandil gecesi çıra kokusu da gelirdi, çöreğin kokusu da.

Ama biz kokunun peşindeydik, kutsal kitabın değil. Çünkü hangi kitap olursa olsun, ortak cümle belliydi:

“Komşunu sev.”

Biz o cümlede çok iyiydik.

Sofralar Ortaktı, Diller Karışıktı

Sarma kimin elinden çıktı bilinmezdi.

Kimin eline sağlık dense, bir başkası “ben sardım” derdi.

Ama hepsini yiyen bizdik.

Yemekte ayrım olmazdı, sadece ikinci tabak olurdu.

Bayramlar Bizimdi, Herkesinkiydi

Bayramlar kutlardık.

Çocuklar için tek ortak payda vardı:

Şeker ve yeni ayakkabı.

Mahallede Milliyetçilik Değil, Mahallecilik Vardı

Kimin dedesi nereden gelmiş, kimin babası hangi lehçeyi konuşurmuş bilmezdik.

Ama kimin bisikleti bozuk, kimin sobası tütmüyor, hemen öğrenirdik.

Çünkü bizde bilgi “yardım etmek için” öğrenilirdi, “yargılamak için” değil.

Çocuklar Oynarken Farkları Ezberlemezdi Top oynarken kimse, “Sen Sünni kalede dur, Alevi defansa geçsin” demezdi.

Sadece “Gole sevinen sevinir, ağlayan kaleye geçer” kuralı vardı.

Ne güzel adaletti!

Dertler Ortaktı, Yürekler Bir Evimizin tavanı akardı, komşu leğen verirdi.

Annemizin canı sıkkın dı, karşı kapıdan çay gelirdi.

Biz hayatı böyle öğrendik:

— “Yalnız dert büyür, bölüşürsen küçülür.”

Şimdi herkesin kimliği var ama karakteri kayıp...

Mahallemiz küçüktü ama yüreğimiz büyüktü.

Dini farklıydık, dili farklıydık ama komşuyduk.

O yüzden biz, "ne güzel mahalleydik"...

Mahallenin Sesi

Bir sokak vardı, çocuk sesinden ibaret,

Taşlarda sek sek, duvarlarda hayalet.

Bir kapıdan yoğurt gelir,

Diğerinden soba dumanı yükselir.

Kimse kimseyi sormazdı:

“Nerelisin, kimsin, nesin?”

Bilirdik, biz komşuyduk.

Aynı ekmeği bölen,

Aynı hüzne eğilen,

Aynı sabaha uyanan…

Şimdi pencereler var ama bakışlar yok,

Kapılar var ama ardında selam yok.

Oysa biz bir selamla dost,

Bir kahveyle kardeş olmuştuk.