İnsanlık tarihinde günümüzde bile bilinmeyenler var.

Örneğin insan önce çizdi mi, konuştu mu, yazdı mı?

Arkeolojik araştırmalar, insanların en eski iletişim yönteminin resimler ve semboller olduğunu gösteriyor. Özellikle mağara resimleri gibi tarihi sanat eserleri, insanların iletişimi görsel olarak ifade etmeye çalıştığını gösteriyor.

Ancak, insanların ilk olarak konuşarak iletişim kurduklarına dair bilgiler de var. Dilbilimciler, insan dilinin evrimini incelerken, insanların evrim sürecini dili kullanarak geliştirdiğini düşünüyor.

Sonuç olarak insanın önce hangisini yaptığı sorusuna kesin bir cevap verilemiyor.

20. yüzyılda dilbiliminin ‘babası’ olarak bilinen İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure, göstergebilim ile adını duyurmuştur.

Göstergebilim, bir metnin ya da görüntünün belirgin, apaçık ortada olan anlamını değil, arkasında yatanın keşfedilmesini sağlar.

Göstergebilim; gösteren ve gösterilen ile gösterilenin düz anlam ve yan anlamını irdeler.

Gösterilen, düz ve yan anlamlarıyla herkes için farklıdır.

Ama aslında insan gösterileni görür.

Düz anlam, gösterilenin zihnimizdeki yansımasıdır.

Pembe bir elma olmaz. Elma kırmızıdır. Yeşildir. Sarıdır.

Yan anlam, gösterilenin, alıcıdaki psikolojik ve duygusal etkileşimidir.

Devreye, alıcının kültür düzeyi, bilgi birikimi, kişisel özellikleri girer.  

Bir bayrak, bir marş, bir kutsal kitap, bir padişah, bir cumhurbaşkanı, bir siyasi parti lideri, bir milletvekili alıcıda farklı anlamlar yaratır.

Gösterilen alıcıda farklı anlama gelse de önemli olan gösterenin neyi amaçladığıdır.

Siyasete bağımlıyız.

Sisteme uyumluyuz.

Farklılıkları değiştirmeye çalışmıyoruz.

Farklı bir düşünce geliştirmiyoruz.

Uzmanlaşma ve bilginin dönüştürücülüğüne ihtiyacımız var.

Medeniyetimizi ve kültürümüzü ancak böyle geliştirebiliriz.

Kırmızı gözlük takan etrafı kırmızı görür.

Kırmızı gözlüğe odaklanın.

Etrafınızı kırmızı görmeye değil.