CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla İzmir Gündoğdu Meydanı’nda düzenlediği "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinginde konuştu.
"Bugün 19 Mayıs, bir başka tekerrürle 19 Mart darbesinin de 60’ıncı günü" diyen Özel, iktidarın 19 Mart’ta millete rağmen bir işe kalkıştığını, o günden bugüne İstanbul’da, Anadolu’da meydanlarda olduklarını ifade etti.
Özgür Özel, şunları söyledi:
Türkiye’de özgürlük mücadelesinin meşalesini hep gençler yaktı. İstanbul işgali olduğunda ilk eylemler, ilk mitingler Darülfünun’da, İstanbul Üniversitesi’nin önünde, İstanbul Üniversitesi’nin öğrencileriyle başladı. Reformları savunanlar Genç Osmanlılar’dı, Meşrutiyet’i ilan edenler Jöntürkler’di, Kurtuluş Savaşı’nı veren 38 yaşında Samsun’a çıkan Mustafa Kemal gibi, boynunda idam fermanıyla yola koyulanlardı, emperyalizme karşı duran gencecik Denizler ve arkadaşlarıydı. O mücadele halen devam ediyor. Bugün CHP vatan ve hürriyet mücadelesini devam ettiren gençlerin partisidir. CHP hiç yaşlanmayan ve yaşlanmayacak olan tüm gençlerin, her yaştan gençlerin partisidir. Nasıl ki 106 yıl önce başlayan mücadelenin meşalesini gençler taşıdıysa bugünkü mücadelenin meselesini de gençler taşıyor. Bugün Berkayların, Esilaların, Tahaların, Muhammetlerin, Esmaların elinde; Namık Kemallerin, Hasan Tahsinlerin, Deniz Gezmişlerin, Ali İsmail Korkmazların hürriyet meşalesi vardır. O gün Namık Kemaller, Hasan Tahsinler o hürriyet meşalesini taşımalardı bugün Cumhuriyet yoktu. Yine o gençler Saraçhane’de meydanlara akıp, yüz binler, milyonlar olup o özgürlük meşalesini, hürriyet meşalesini almasalardı bugün İstanbul Büyükşehir‘de kayyım vardı, Atatürk’ün partisinin başında kayyım vardı. Korkmayan, sinmeyen, hapse atılsa da susmayan o gençlerin hepsinin alnından öpüyoruz.
“Burada gençler itaatkar değil; cüretkar olurlar, cesaretli olurlar”
Bugün ezbere konuşmalarda gençlerin geleceğimiz olduğu söylenir. Yanlış, eksik. Gençler bu memleketin elbette geleceğidir ama en çok da bugündür. Herkes oturduğu yerde beklerken meydanlara inen gençlerdir. Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir. Burada gençler itaatkar değil; cüretkar olurlar, cesaretli olurlar. Eğer geçmişte cüret etmeselerdi, cesaret göstermeselerdi 15 Mayıs günü İzmir işgal olurken ‘Sen başla, gerisini getiren çıkar’ deyip ilk kurşunu sıkmalardı, esaret altındaydık. 19 Mart darbesine karşı, 23 Mart günü büyük devrimi yapmak üzere 15 buçuk milyon insanın meydanlardan koşması, oy kullanmaya gitmesi, tarihin akışını değiştirmesi, 19 Mart gecesi her yaştan gençlerin ama en çok da üniversiteli gençlerin verdiği cesaretledir. Gençlik ve Spor Bayramın’da Türkiye’nin bütün gençlerinin önünde saygıyla eğiliyorum.
“Yasaksız ve vizesiz Türkiye’yi iktidarımızın ilk yıllarında hayata gecireceğiz”
Gençler bugün ağır sorunlarla boğuşmaktadır. Sınıfsal bir mücadeleye dönüşen kaliteli eğitime erişmek sorundur. Barınma meselesi sorundur. Yüzde 40’a ulaşan genç işsizliği sorundur. Hayat pahalılığı, düşmeyen enflasyon sorundur. İfade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü sorundur."
Özel, herkesin kendine göre bir beka tarifi yaptığını ama ülkenin asıl beka sorunun Türk gençlerinin başka ülkelerde hayal kurması olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Bugün ne eğitimde ne istihdamda görünen 3 buçuk milyon genç var. Onlara yeni bir deyimle ‘ev gençleri’ diyorlar. Avrupa dert ediyor bunu, Avrupa’daki oranı yüzde 6. Bizdeki oran en iyimser tahminle, hesapla yüzde 25. 10’uncu Yıl Marşımızda 10 yılda 15 milyon genç yaratmakla övünüyorduk, Cumhuriyet 10 yılda her yaştan 15 milyon genç yaratmıştı; bu iktidar 23 yılda her görüşten 3 buçuk milyon genci evlere kapattı. Biz bu ülkeyi gençlerle kuran, gençlerle kurtaran bir gelenekten geliyoruz. İktidar olduğumuzda da bu gençlerle birlikte yöneteceğiz. Gençlere yasakların yasak olduğu bir Türkiye vaadediyoruz. YÖK’ü kaldırıp üniversiteleri özgürleştireceğiz. Nitelikli eğitimi herkese ulaştıracağız. İktidarımızda liseyi bitiren herkes çok iyi bir yabancı dil bilecek ve dünyayla rekabet edebilecek teknolojik donanıma sahip olacak. Kayırmacılığı bitireceğiz. Andolsun ki kamuda mülakatı kaldıracağız. Yurt kapasitelerini artıracak, burs ve kredi tutarlarını yaşanılabilir seviye yükselteceğiz. Gençlerin iletişim özgürlüğünü, ulaşım özgürlüğünü, sosyal aktivite özgürlüğünü; bunlara kolay erişmelerini mutlaka sağlayacağız. Hepsine Avrupa standartlarında bu teknolojilerden yararlanma ama gelir durumuna göre ücretlendirme vaadediyoruz. Vize sorununu kökten çözeceğiz. Avrupa Birliği’ne tam üye olmuş Türkiye’yi kuracağız. Bu ülkeyi gençlerin ülkesi yapacağız. Yasaksız ve vizesiz Türkiye’yi iktidarımızın ilk yıllarında hayata gecireceğiz.”
"19 Mart Erdoğan’ın seçimi çoktan kaybettiğinin kendince itirafıdır. Sayın Erdoğan karşısına mertçe çıkan, daha önce onun adaylarını dört kez yenen, ‘Ben bu ülkeyi senden daha iyi yönetirim, biz bu ülkeyi sizden daha iyi yönetiriz’ diyen rakibiyle baş edemeyince onu hapse atmıştır" dedi.
"Demokrasiyi istediği yerde inilecek, istediği yerde binilecek bir tramvay olarak görenlerin yenilgiyi ilk kez tattıklarında o tramvaydan apar topar inmeyi tercih ettiklerini" belirten Özel, darbelerin ya askeri ya da sivil olduklarını ifade etti.
Özgür Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İkisinin de bir darbe planı, elbette başında bir cuntası ve elbette bir karargahı var. Türkiye’de yaşanan 19 Mart darbesinin karargahı saraydır, Beştepe’dir. Silahı yargıdır. Bu silahın mühimmatı, bu silahın kurşunu yalandır, iftiradır. Darbeciler bu kez kamuflajla değil, cübbeyle gelmiştir. Çünkü Erdoğan, İmamoğlu ile sandıkta yarışmaktan korkmuştur. Ekrem Başkanımız aday olacağını açıkladıktan sonra, önce 18 Mart’ta bir iftar vaktinde 31 yıllık diplomasını iptal ettiler. Yetmedi, takip eden sahur vaktinde yüzlerce polisle evini bastılar ama 60 gün geçti hala hiçbir iddialarını ispat edemediler. Adı olmayan, yüzü olmayan gizli tanıkların arkasına saklandılar ve öyle bir noktaya geldik ki ne yalanlar ne iftira attılar. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarındaki gibi bu millete yine bir kumpas kurdular. Bu Erdoğan zaman zaman grup toplantılarında, zaman zaman bazı mitinglerde kurmaca videolarla milleti kandırmaya çalışıyor ya biz onun gibi yapmayalım. Biz size, millete, İzmir’den onu ve yalanlarını izletelim. Bir görün bakalım geçmişte ne demiş ne olmuş? Biz izleyin bakalım bu Erdoğan’a inanılacak bir taraf var mıymış yok muymuş?"
"TRT bu meydandan vergiyi toplar, saraya hizmet eder"
Mitingte Özel'in konuşmasının arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarının yer aldığı video izletildi.
Videonun izletilmesinin ardından Özel konuşmasına şöyle devam etti:
"19 Mayıs 2025, 19 Mart darbesinden 60 gün sonra Tayyip Erdoğan'a, 'Bir aya kalmaz ortaya belgeler dökülünce birbirlerinin, ailelerinin yüzüne bakamayacaklar' diyen Erdoğan’a Gündoğdu Meydanı’ndan sesleniyorum. Burada iki milyonun üzerinde İzmirlinin gözünün içine baka baka söylüyorum, Ekrem Başkan ve arkadaşlarımız suçsuzdur. Hiçbir iftiranı kanıtlayamadın, hepsi yalan, hepsi iftira. Kaybedeceğin için yarışmaktan korkuyorsun, iftira atıyorsun. Ey Erdoğan, 'ahtapot' diyorsun, 'suç örgütü' diyorsun, kul hakkına girmekten çekinmiyorsun. O zaman sana İzmir’den, bu meydandan meydan okuyoruz, gel bu yargılamayı TRT’den canlı yayınlayalım. Kim masum, kim iftiracı bu aziz millet görsün. TRT bu meydanı görmez. TRT bu meydandan vergiyi toplar, saraya hizmet eder. Ama buradan TRT’nin değerli çalışanını, kameramanını, muhabirini, yönetmenini, emekçisini selamlıyorum. Ama bu TRT’yi Erdoğan’a kul eden yöneticilere söylüyorum, gün gelecek devran dönecek bunu yapanlar bu millete hesap verecek.
"Hitler’in Stadelheim Hapishanesi, Esad’ın Sedneyası neyse Erdoğan’ın da Silivri’si odur"
Erdoğan bir savcıya çok güveniyordu ama boşa düştü. Dosya bomboş, kanıt yok. Oysa biz birbirimizi biliyoruz, birbirimize güveniyoruz. Bak Erdoğan, bu meydanda milyonlar kefalet koyuyor. Oysa güvenebileceğin bırak iki milyon kişi, güvenebileceğin iki kişi kalmadığını, herkesin senden sonrasını konuştuğunu, AK Parti’de artık hesapların başka türlü yapıldığını, iktidarın dümeninin başkalarına kaptırıldığını biliyoruz. Buradan sana sesleniyorum, darbeden dön, demokrasiye dön, çok güveniyorsan yargılamaları TRT’den yap. Doğruları gör ve artık köşene çekil. İktidar değişiyor, artık kumpasçılar, onlara sahip çıkanlar gidiyor. Vatanın çalışkan, dürüst, namuslu evlatları iktidara doğru yürüyor. Bugün Ergenekon, Balyoz kumpasları gibi kumpas davalar var. Yargı maalesef yine talimatlıdır, kararlar yine siparişlidir, kanıtlar yine gizlidir, yöntem yine kirlidir, dosyalar yine boştur, iftiralar yine zehirlidir. İktidar bugün Silivri’yi ve diğer hapishaneleri muhaliflerin hapsedildiği toplama kamplarına dönüştürmüştür. Hitler’in Stadelheim Hapishanesi, Esad’ın Sedneyası neyse Erdoğan’ın da Silivri’si odur, muhalifler için birer toplama kampıdır. o hapishaneleri rakiplerin atıldığı bir kuyu olarak görenler bilsin ki biz o kuyulardan Yusuflar gibi çıkacağız. İktidarını hapishane duvarlarıyla ayakta tutmak isteyenler bilsin ki biz o duvarları demir dağı nasıl erittiysek öyle eritip çıkacağız. Milletin iradesini parmaklıklar ardına hapsetmek isteyenler bilsin ki biz milletin iradesini Gazi Mustafa Kemal Atatürk vatanı nasıl savunduysa öyle savunacağız.
"86 milyonun cebinden 27’şer bin lirayı çaldılar"
İktidara giden yol, halkın rızasını almadan geçmezse kimse dönüp milletin haline bakmaz. Kimse milleti görmez. Bakın 19 Mart darbesiyle bu milletin ekonomisine neler yaptılar? Sadece sattıkları rezerv şimdiye kadar 60 milyar dolar oldu. 2,3 trilyon lira. 86 milyona bölüştürünce kişi başına 27’şer bin lira. Dün akşam yenidoğan, bu akşam kundaktaki bebeğin de, ölüm döşeğindeki hastanın da cebinden 86 milyonun cebinden 27’şer bin lirayı çaldılar. O parayla bugün 14 bin 500 lira verdikleri bütün emeklilerimize 30’ar bin lira verebilir, en düşük emekli maaşını 30 bin lira yapabilir ve bunu 10 yıl süreyle bu parayla başarabilirdik. Biz Ege’nin evlatlarıyız. Ege’nin, İç Anadolu’nun, Doğu’nun çiftçisinin bankalarına borçları var. Faiz batağındalar. Bu parayla bütün çiftçilerin bütün bankalara, kooperatiflere olan borçlarını bir seferde kapatırdık. Paranın yarısı yine kalırdı. Her bir çiftçiye üstüne 560 bin lira para ödeyebilir, destek verebilirdik. Atanmayan öğretmenler var. Erdoğan, rahmetli Ecevit’e 64 bin atanmamış öğretmenin hesabını sorardı ve ‘Madem atamayacaktın, niye okuttun? Madem atamayacaktın, niye mezun ettin?’ derdi. Şimdi o rakam 1 milyon 45 bin kişi. Ey Erdoğan, madem atamayacaktın, niye okuttun, niye mezun ettin? Ama Ekrem Başkan korkusuna yaktığı 60 milyarlık rezervle 1 milyon öğretmeni atar, 3 yıllık maaşlarını da peşin ödeyebilirdik. Yıl boyu sosyal yardıma muhtaç 4,6 milyon haneye ayda 40 bin lira destek verebilirdik. 12 milyon işsizimize 1 yıl boyunca 15’er bin lira işsizlik maaşı ödeyebilirdik. Şu anda 1,7 milyon öğrencimiz KYK kredisiyle, bursla geçinmeye çalışıyor. Sadece 3’er bin lira alıyorlar. Tüm öğrencilerimize 4 yıl boyunca her ay 30 bin lira verebilirdik. Ama bu parayı çiftçiye, emekliye, emekçiye, gençlere vermek yerine Ekrem İmamoğlu’nu hapse atmak için, ona darbe yapmak için kullandılar. Yazıklar olsun böyle düzene.
"Biz 86 milyonun barışını, kardeşliğini savunan bir partiyiz. Birileri son dönemde terörsüz Türkiye diyorlar. ‘Siz buna ne diyorsunuz?’ diye soruyorlar? Cumhuriyet Halk Partisi tarihsel bir tutarlılık içinde Türkiye’de hem teröre, kimden gelirse gelsin teröre karşı olmuştur. Hem de her türlü şiddete karşı olmuştur. Aynı zaman da Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’de herkes için eşit yurttaşlığı, Anayasa önünde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin eşit olmasını, kanunların eşit uygulanmasını, kimsenin ötekileştirilmemesini, dezavantaj yaşamamasını, kötü muamele görmemesini savunmuş, bunun için de tam bir demokrasiyi, eksik olan tüm yasaların çıkarılmasını ve koşulsuz demokrasiyi savunmuşuzdur. Daha ilk gün, 22 Ekim 2024’te grup konuşmamızda bu mesele için Meclis’te bir komisyon kurulmasını teklif ettik. O gün biz bunu söylerken birileri çıkmış şöyle diyordu. ‘Terörsüz Türkiye diyeceksin başka bir şey demeyeceksin. Kürt sorunu vardır demeyeceksin, demokrasi istemeyeceksin.’ Biz hem Kürt sorununun varlığını hem de terörün bitmesini savunurken ‘İlla ki Meclis’ dedik. ‘Şeffaflık’ dedik, ‘Mutlaka mutabakat aranmalı, toplumsal mutabakat sağlanmalı’ dedik. ‘Şehit ailelerinin, gazilerin gözünün içine bakamayacağımız bir formülün içinde olmayız, Meclis dışındaki pazarlıkları doğru bulmayız’ dedik.
'Bir siyasi lider çıkıp da koskoca Gazi Meclis'e istikamet dayatmayacak'
Şimdi nihayet bize saldıranlar, dönmüşler dün komisyon teklifi açıklıyorlar. Elbette bir kişinin dediği gibi olmayacak. Bir siyasi lider çıkıp da koskoca Gazi Meclis’e istikamet dayatmayacak. Ancak Meclis zeminine gelmeleri, toplumsal mutabakat aramaları, ilk baştan beri söylediğimiz şeffaf, denetlenebilir bir zemine yaklaşmaları olumludur. Cumhuriyet Halk Partililer, partilerinin tarihsel tutumuyla ne kadar gurur duysalar, haklarıdır, haklarıdır. Elbette terörsüz Türkiye. Ancak terörsüz, demokratik ve zengin bir Türkiye. Türkiye’de Türk’ün de Kürt’ün de Laz’ın da Çerkes’in de Gürcü’nün Pomak’ın yüzünü güldürür. Kimse ‘Çocukların geride kalacak, gözüm arkada kalacak’ demez. Bunun için terörsüz Türkiye’yi savunurken, tam bir demokrasi için mücadele etmeliyiz. Bunun için terörsüz ve demokratik bir Türkiye komisyonu kurulmalıdır. Artık antidemokratik uygulamalardan dönülmelidir. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarımız tutuksuz yargılanmalı, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Ümit Özdağ, üç genel başkan, bir an önce serbest bırakılmalı. Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay, İzmir’in evlatları Tayfun Kahraman, Buğra Gökçe ve tüm arkadaşlarımız bir an önce serbest bırakılmalıdır.
'Rakibinden korkan siyasetçinin milletin gönlünde yeri yoktur'
Bir ülkede siyasi tutsaklık varsa eşit rekabet yoktur. Rakibinden korkan siyasetçinin de milletin gönlünde yeri yoktur. Bunun için bir an önce sesleniyorum, diploma ayıbına son verin. Kayyım atanmış belediye başkanlarımızı, tüm belediye başkanlarını görevlerine iade edin. Yargılamaları tutuksuz yapın, TRT’den canlı yayınlayın. Demokratik zemine dönün. Türkiye’nin tüm sorunları ancak böyle çözülür. Gelir adaleti, mahkeme adaleti, sosyal adalet ancak böyle sağlanır. Buradan, İzmir’den Cumhuriyet Halk Partisi’nin güçlü olduğu bir ilden, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin görece güçsüz olduğu bir ilden, AK Partili genç siyasetçilere sesleniyorum. Genç siyasetçilere. Çok kez siyaset futbola benzetilir, futbol terimleri ile anlatılır. En basitinden bugün yaşananlar, zamanında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kazandırdığı demokratik rekabet zemininde, Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 yıldır gelip müsabaka yaptığı, son seçimlere kadar girdiği tüm seçimlerden birinci çıktığı, maçı kazandığı bir süreçte, bir maç kaybetti. Topu aldı eve gidiyor. ‘Topu keseceğim’ diyor. ‘Ben kazanmazsam kimseye oynatmam’ diyor. AK Partili gençlere sesleniyorum. Dedenizin, babanızın, reisinizin elinden o topu alın. Deyin ki ‘Dede bırak, dönelim sahaya. Bugün yeniliriz, yarın yeneriz. Ama kazanınca sevinen, kaybedince mızıklanan, hasetlik yapan, topu alıp kaçan olmayalım. Kendimizi utandırmayalım. Bırak bizi siyaset yapalım’ deyin. Buradan AK Partili genç kardeşlerimize sesleniyorum. Bakın bu çağrı, bu meydandan alkış alıyor. Demokrasi istiyorlar, sizi de demokrasiye davet ediyorlar. AK Partili gençler, bu cesareti gösterirseniz siz partinizi kalıcı yaparsınız. Belki bir seçim kaybettiniz, belki gelecek seçimi de kaybedersiniz. Ama bir gün kazanmanın, bir gün yeniden iktidar olmanın, tarihe darbeciler olarak değil demokratlar olarak geçmenin bir yolunu bulursunuz.
'İktidarın pusulası şaşmıştır'
Bakın bugün biz büyük bir gururu yaşıyoruz. Yanımda partimizin önceki Genel Başkanı Hikmet Çetin var. Efsane Dışişleri Bakanı, Azerbaycan’ın sevgilisi, Türk dış politikasının önemli ismi, partimin Genel Başkanı. Bugün hem kendisiyle, hem de önceki tüm Genel Başkanlarımızla bayramlaştım. Bugün aradığım bir diğer Genel Başkanım Altan Öymen’di. Bayramını kutladım. Dedi ki, ‘Kutlanacak bir durum daha var. Bu benim Cumhuriyet Halk Partisi üyeliğimin 75’inci yılı.’ O söyleyince o söyleyince hemen hatırladım. Dedim ki ‘Genel Başkanım 75 yıl önce, 14 Mayıs 1950’de CHP seçimleri kaybetmiş ve iktidar Demokrat Parti‘ye geçmiş, Cumhuriyet Halk Partisi muhalefete düşmüştü. Siz ‘Ne yapabilirim?’ deyip partiye koştunuz ve 19 Mayıs 1950 günü kaydoldunuz.’ Dedi ki ‘Sen bunu nereden biliyorsun?’ Dedim ki ‘Kitabınızdan okudum. Değişim yılları kitabının ilk 30 sayfasında.’ ‘Doğru ya’ dedi, ‘Oraya yazmış mıyım?’ Bakın 75 yıl önce partiye kaydolan bir Genel Başkan. O gün İsmet Paşa, hayatının en büyük yenilgisini aldı. Oğlu Erdal’a; Amerika’da fizik tahsil eden Erdal İnönü’ye mektup yazdı. ‘Bu benim en büyük yenilgim. Ama şüphesiz Türkiye’nin en büyük zaferidir. Kurmak istediğimiz cemiyet hayatı, seçimle gelenin seçimle gitmesi bugün ülkemize yerleşmiştir. Bundan geriye dönüş yoktur’ demiştir. 75 yıl önce kaybetmesini bilen Batı Cephesi Kumandanı’nın, Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı’nın, partimin ikinci Genel Başkanı’nın hepimize ibret bu demokrat duruşunun karşısında saygı ile eğiliyorum. Allah herkese böyle kaybetmeyi nasip etsin. Zira birinin, bir kişinin, bir yapının, bir partinin demokrat olup olmadığına kazanınca ne yaptığı ile karar veremezsiniz. Kazanmak kolay, sevinmek kolay. Önemli olan kaybedince kabullenebilmek, sandıktan çıkmayınca rakibini tebrik edebilmek, kusuru kendinde aramak ve demokratik davranmak.
Buradan bir kez daha Erdoğan’a hatırlatırım ki iktidar gemisi milletin denizinde yüzer. Rüzgarı; adalettir. Rotası; demokrasi. Pusula şaşarsa deniz yükselince, fırtına çıkınca o gemi devrilir. Bugün iktidarın pusulası şaşmıştır. Erdoğan, şunu unutma ki gemiyi ne dalga, ne rüzgar batırır; gemiyi panik batırır. Bu yaptığın işlerle ekonomide panik vardır. Borsa da panik vardır. Yerli ve yabancı yatırımcıda panik vardır. Bu yaptığınla bizde değil; korkmayız, paniklemeyiz. Ama en çok da senin dostlarında, sana güvenenlerde panik vardır.
'Sandıkla geldiniz, sandıkla gideceksiniz'
Ben İzmir’den Erdoğan’ı bu yanlış yoldan dönmeye davet ediyorum. Sayın Erdoğan İBB Başkanıyken bugün Ekrem Başkanımıza yöneltilen tüm suçlamalar size de yöneltildi. Aynı suçlamalara muhatap oldunuz. Terörle, çete kurmakla, yolsuzluk yapmakla suçlandınız, yargılandınız. Ama evinize bir gün polis gelmedi. Eşinizin yanında kapıya polis arabaları, binlerce polis yaslanmadı. Küçücük, gencecik çocuklarınızın önünde size bu muamele yapılmadı. Sizi alıp da nezarete götürmediler. Sizi dört gün tutup da hakim karşısına çıkarıp tutuklamadılar. Tutuksuz yargıladılar. Cezanız kesinleşene, ta Yargıtay’dan onaylanana kadar kimse size ellemedi. Ama sonra Büyükşehir’den çıkıp Saraçhane’de davulla, zurnayla miting yaparak, üç ay kalacağınız cezaevine girdiniz. Şimdi size yapılmayanı yapıyorsunuz. Geçmişte görmediğiniz muameleyi bugün rakibinize yapıyorsunuz. Geçmişte mücadele ettiğiniz ne varsa, onun bin beteri oldunuz. Bu millet bir karar verdi, sizi 23 yıl iktidar yaptı. Yine karar verdi, son seçimlerde partimizi birinci parti yaptı. Allah şahit, millet şahit. Bizim 47 yıl demokrasiye duyduğumuz saygıyı, millet sizden bir sonraki seçim takvimi başlayana kadar 47 ay görmek istedi. Ama siz bırakın 47 yılı, bırakın 47 ayı, demokrasiye saygı duyarak 47 gün bile geçiremediniz. Bugün ‘Seçimle geldim ama seçimle gitmem’ diyorsunuz. Unutmayın, sırtını millete yaslamayan her girişimin sonu hüsran olmuştur. Bu milletle daha fazla inatlaşmayın. Çünkü siz de sandıkla geldiniz, sandıkla gideceksiniz. Millet karar verecek ve geldiğiniz gibi eninde sonunda gideceksiniz.
'Türk gençler neden şikayet ediyorsa, Kürt gençler de ondan şikayetçi'
Bugün Türk, Kürt, Çerkes, Boşnak, Laz, Gürcü, tüm gençlerin ortak sorunları var. Geleceğe umutla bakamamak, özgürlük alanlarının kısıtlanması, kalitesiz eğitim, işsizlik ve yoksulluk. Türk gençler neden şikayet ediyorsa, Kürt gençler de ondan şikayetçi. Türk gençliği Lozan’ı, Atatürk’ü, Cumhuriyet’i savunuyor da Kürt gençliği Vahdettin’i, Sevr’i, hilafeti mi savunuyor? Hayır, hepsi de geleceğe umutla bakmak istiyor. Geçmişten husumet çıkarılıp aralarına nifak sokulsun istemiyorlar. İyi bir eğitim, iyi bir iş, ortak bir gelecek, barış içinde bir ülke istiyorlar. Gençlerin, sizin dayattığınız gibi bir meselesi yok. Şunu herkes duysun, herkes görsün; mesele, vatan evlatları ile bakan evlatları arasındadır. Mesele, karnı doymayanlarla gözü doymayanlar arasındadır. Mesele, üretenler, emeği ile geçinenler ile emeği sömürenler arasındadır. Mesele ter akıtanlarla kan emiciler arasındadır. Mesele Cumhuriyet sevdalıları, demokrasi isteyenlerle saltanatçılar, tek adamcılar arasındadır. Mesele demokratlarla otokrata biat edenler arasındadır. Artık bu milleti istediğiniz gibi, istediğiniz yerden; Kürt - Türk, Alevi - Sünni, sağcı - solcu diye bölemeyeceksiniz. Biz buradayız. Biz artık Türkiye’yiz, biz artık hep birlikte Türkiye’yiz. Biz Türkiye ittifakıyız. Türkiye ittifakı, renklerini ay - yıldızlı al bayraktan, kırmızıyla beyazdan alır. Kimseyi itmeyen, kimseyi ötekileştirmeyen, birbirine yaslanan, kol kola giren, dayanışma gösteren herkes Türkiye ittifakındadır. Türkiye’nin müreffeh, zengin, özgür yarınlarını isteyen herkes Türkiye ittifakındadır.
Sayın Erdoğan, Ey Erdoğan ‘Dostum Trump’ deyip duruyorsun. Sen Trump’ın dostusun, Trump’ın gerçek dostu, Filistinlilerin katili Netanyahu’dur. Dostunun dostu, sana dostsa sen bunları yapan Netanyahu’ya nasıl ses çıkaramıyorsun? Trump işçiye, emekçiye, Filistin halkına düşmandır. Sen onun dostusun, biz işçinin, emeklinin, emekçinin, haklının ve halkımızın dostuyuz. Şimdi bir ajans ile anlaşma yapmış. Adı belli, sanı belli. O ajans kendisine ‘küresel lider’ dedirtmeye çalışıyor. ‘Çözerse Erdoğan çözer’ diyor. Ama bu kampanya milletin vicdanında tutmuyor. Çözecekse Erdoğan, Trump ‘Gazze’yi boşaltın’ derken, ‘Burayı otel yapacağım’ derken, önündeki hidrokarbon yataklarının peşine düşerken, bu mu çözüm? Trump’ın suyuna gitmek mi çözüm? Türki Cumhuriyetler, Kıbrıs’ı tanıyacaklarına, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıyacaklarına, gidip de Güney Kıbrıs’ı tanıyorlar. Bu mu çözüm? Bu ülkede artık Erdoğan’dan bir dünya lideri, bir küresel lider çıkarmak mümkün değildir.
"Sen küresel lider değil, yerel bir diktatörsün, otokratsın, tek adamsın"
Zaten yerelde demokrat değilsen, küresel bir lider olamazsın. Buradan Erdoğan’ın gözünün içine baka baka söylüyorum. Sen küresel lider değil, yerel bir diktatörsün, otokratsın, tek adamsın. Yerel diktatörler, bu milletten korksun. Rakibini hapse atan korkaklar, bu milletten korksun. Emin olun ki yenileceksiniz. Tarihte nice kaleler, bir çocuğun attığı çakıl taşı ile yıkılmıştır. Nice iktidarlar, bir annenin bedduası ile sarsılmış ve yıkılmıştır. 23 Mart ruhuna yenileceksiniz. İki bastonu elinde merdivenleri tırmanan 96 yaşındaki ninenin inadına ve inancına yenileceksiniz. Üç aylık bebeği karnında, cinsiyetini bilmediği bebeğinin geleceği için sandığa koşan o gencecik kadının korkularına, endişelerine yenileceksiniz. Üç yaşındaki küçücük çocuğun bir kocaman kalp çizip de sandığa ‘Her şey çok güzel olacak’ diye atığı umutlarına yenileceksiniz. Tertemiz hayaller kuran gençlerin umuduna, evladının geleceği için dertlenen annelerin duasına yenileceksiniz. Büyüklerine, abisine, ablasına zulmettiğiniz kardeşlerin geçen bayram akıttığı gözyaşlarına yenileceksiniz. Yoksulluğa değil, adalete uyanmak isteyen milyonların mücadelesine, ruhuna yenileceksiniz.
Biz hep birlikte umudu büyütmek için buradayız, yollardayız, bir mücadele sürdürüyoruz. Dünyanın en büyük gece mitinglerini Saraçhane’de, aynı yerde aynı saatte hep birlikte yaptık. Sonra Saraçhane’den köprüyü geçtik, Anadolu’ya ayak bastık. 2 milyonun üzerinde gençle, her yaştan gençle, devrimcilerle, demokratlarla birlikte Ekrem Başkan’a sahip çıktık. Sonra çıktık, adım adım Anadolu’yu dolaşmaya başladık. Samsun’dan geliyoruz, Yozgat’tan geliyoruz, Konya’dan geliyoruz, Mersin’den geliyoruz, Van’dan geliyoruz. Meydan meydan mücadeleyi büyüterek, meydanlarda miting yaparak değil, Türkiye’nin geleceği için eylem yaparak geliyoruz.
'Dünyanın şimdi de en büyük imza kampanyasını başlattık'
Dünyanın şimdi de en büyük imza kampanyasını başlattık, sürdürüyoruz. İmza sayımız 20 milyona doğru ilerliyor. Herkesi, tüm siyasi tutsakların özgürlüğü için, mahkeme adaleti, gelir adaleti, sosyal adalet için, sandığın milletin önüne gelmesi için imza vermeye davet ediyorum. Haydi bir kez de bu meydandan hep birlikte haykıralım: ‘Ey Erdoğan, ben milletim, ben milli iradeyim. Adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.’ Artık birleştik. Türkiye İttifakı ile hep birlikte yürüyoruz. Zenginliğe, adalete, barışa doğru yürüyoruz. Ne tank durdurabilir bizi ne yargı silahı. Durmayacağız, durmayacağız. Şöyle diyor ya Nazım: O duvar, o duvarınız vız gelir bize vız. Bize karşı koyanlar, karşı koymuş demektir maddede hareketin, yürüyen cemiyetin ezeli kanunlarına. Sükun yok, hareket var. Bugün, yarın çıkar. Yarın, bugünü yıkar. Ve bu durmadan akar, akar, akar. Biz, adımlarını tarihin akışına uyduran, temelleri çöken emperyalizme vuran, yarınları kuranlarız. O duvar, o duvarlarınız vız gelir bize vız. Bugün burada biten bir şey yok. Başlayan bir şey var. Tarihin akışı önünde barajlar durmaz, kurulamaz. Ne cam tavan kalır, kalmadı. Ne sağır duvarlar. İlla ki iktidar, illa ki iktidar, illa ki iktidar.
'Asla durmayacağız, asla bitirmeyeceğiz'
19 Mayıslar bitişlerin değil, başlangıçların günüdür. Bir büyük başlangıcın günüdür. Diyorlar ki ‘Duracak mısınız?’ Diyorlar ki ‘Bitirecek misiniz?’ Asla durmayacağız, asla bitirmeyeceğiz. Ekrem Başkan, arkadaşlar, siyasi tutsaklar çıkana kadar, meydan meydan, eylem eylem gezeceğiz. İlla ki o sandığı getirecek, bu ülkeyi hep birlikte kurtaracağız. Şimdi Türkiye’nin dört bir yanında yaptık, Ekrem Başkan hücresinden katıldı, memleketi Trabzon’da da Van’da da Mersin’de de Konya’da da Türkiye’nin dört bir yanında da herkes sizinle birlikte ışıkları yakmaya, yiğidim aslanıma buradan, Gündoğdu Meydanı’ndan bir selam yollamaya hazırlanıyor. Gündoğdu’nun yiğit evlatları yakın ışıklarınızı, yiğidim aslanım sizi görüyor, sizinle moral, sizinle umut buluyor. Harikasınız, muhteşemsiniz. Bizim özgüvenimiz tam. Biz Trump’ın gölgesinde değil, milletin içinde siyaset yapıyoruz. Biz emperyalistlere değil, siz milletimize güveniyoruz. Biz Amerikan mandasını, İngiliz himayesini değil, milletin hürriyetini savunuyoruz. Bu milleti darbecilere, mandacılara, vesayetçilere ezdirmeyeceğiz. Bu milleti yoksulluğa ezdirmeyeceğiz. Bu onurlu, bu yiğit milletin başını asla öne eğdirmeyeceğiz. 19 Mayıs bir başlangıçtır. Arkadaşlar İzmir’den, Gündoğdu Meydanı’ndan yeniden bir kez daha başlıyoruz. İktidara doğru yürüyoruz. Yürüyelim arkadaşlar. Yürüyelim arkadaşlar. Gazi Mustafa Kemal'in partisini iktidara yürütüyoruz, iktidara yürüyoruz. Yürüyelim arkadaşlar. Yürüyelim arkadaşlar, durmadan, yorulmadan yürüyelim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini iktidara taşıyorsunuz. Yürüyelim arkadaşlar."