Dokunduğunuz her şey derin bir anlam kazanır..
Ve size dokunulan her şeyde bir anlam olmak istersiniz..
Hayatı ve insanı hissedenleri özlediğimiz zamanlardan geçiyoruz..
Gerçeğin peşinde koşan vicdan sahiplerinin adeta linç edildiği zamanlardan..
İnatla gerçeğin, nezaketin, bilimin, ölçünün sesi olmak isteyen insanların; ruhuna, yüreğine bir bir inen darbelerle..
Etrafımızdan uzaklaşan dostlar, arkadaşlar, sevgililer, insanlar..
Oysa; o hakikat aşığı insanlar, başkalarının üzüntüsünü kendi acılarından azade tutmamış güzel yüreklerdir..
Yutkunurken kendi acılarının seslerini..
Göz kenarlarına gizlerken hırpalanmış ruhlarını..
Bıçaklanmış umutlarını saklarken dudak kenarlarında ki tebessüm içinde..
İçlerinde kanayan yaralarını göstermeden kimseye..
Başkalarının kederlerini; umutsuzluğa yer vermeden, yılgınlığa düşmeden ve düşürmeden sevdiklerini, haykırmaya devam ederler..
Sözlerin kesilip atıldığı..
Kalemlerin cezalandırıldığı..
Bir garip zaman işte, içinden geçtiğimiz..
Gerçeği; görmeyi, duymayı sevmeyen insanlar coğrafyasına dönüştük..
Korku ikliminin içinde; hakikati görüp, duyan ve herkes adına; kalem olan, yazı olan, ses olan..
Sokakta direniş olan, haksızlığa yumruk olan insanlar harcanırken de suskunluk coğrafyasına dönüştük..
Oysa, gerçeğin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir inceliği vardır..
Var olanlardan korkular gölgesinde, sığınarak korunaklı yerlere; görmeyen, duymayan, konuşmayan kimliklerle kurtulamayıp..
Kaçtığımız her şeyle yüzleşmek zorunda olacağımız zamanlar istemesek de bir gün kapımızı çalacaktır..
İyileşme, yüzleşme ile olur..
Bir toplumun iyileşebilmesi için öncelikle içinde yaşayan bireylerinin iyileşmiş olması gerekir..
Zira, toplumu bireyler oluşturur..
Kendisiyle yüzleşemeyen bireylerin, kendisiyle yüzleşmeyi reddeden yönetimleri olur..
Gazetecilerin..
Hakikati haykıran; bilim insanının, akademisyenin, hukukçunun, doktorun..
Direnç yükselten; sanatçının, üretenin, emekçinin..
Ve kesilirken bilimin sesi..
Susuyor..
Susmakla kalmayıp, harcananları seyrediyorsak..
Ve hatta..
Seyretmekle kalmayıp, bir linç de biz veriyorsak..
İçinde bulunduğumuz; yönetim ve düzenden, bizi gün geçtikte kanatan ve birbirimizden koparan bu sistemden şikayet ederken..
Önce iğneyi kendimize, çuvaldızı bizlerin suskunluğuyla, görmez ve duymazlığıyla büyümüş düzene batırmak lazım..
Zira; yönetimlerin sistemlerini yaratanlar bizler olmasak da, ayakta tutarak var oluşlarını devam ettiren toplumlardır..
Haklılık büyük güçtür.
Bu bilinçle, tüm bedel ve baskılara rağmen, bizler için ses olan tüm yüreklere..
Destek olma sırası şimdi bizlerde..
Gelin, iğneleri kendimize batırıp yüzleşelim kendimizle..
Sonra, hep birlikte çuvaldızı..
Sisteme..
Editör: Ömür Ünver