İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Biz, F16, F35, S400 konusu ne oldu diye soranlarız. Filistin, Gazze, Kıbrıs, Mavi Vatan ne oldu diye merak edenleriz. Suriye’nin kuzeyinde YPG-PYD varlığı ne olacak diye sorgulayanlarız. Heybeliada Ruhban okulu açılacak, Fener Patriği ekümenik mi olacak kaygısını taşıyanlarız. Ayrıca biz, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın söylediği her sözün ülkemiz açısından bağlayıcı olduğunu ama Sayın Trump’ın sözlerini yerine getirmesi için kongrenin ve senatonun denetimine tabii olduğunu bilenler ve onun için parlamenter demokrasi isteyenleriz. Bizim için meşruiyet Türk milletinin yüreğinin attığı Mersin meydanıdır” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin Mersin Yenişehir'de düzenlediği ‘Birinci Vazifen’ mitinginde konuştu. Dervişoğlu, özetle şunları söyledi:
Bugün de karşımıza PKK ile müzakere edip, buna da utanmadan yine beka için diyen bir yüzsüzlükle çıktılar. Savaş baronları Trump ve Netanyahu’dan aldıkları takkeler, verdikleri külahlarla; ‘Beka’ diyorlar yine! İsrail diyorlar, savaş çıkacak diyorlar. İsrail, nasıl geldi bu noktaya? 14 yıllık Suriye iç savaşında; elinizi tutan mı vardı? Yetkiniz mi yoktu? Gücünüz mü yoktu? Diplomatınız mı yoktu? Şimdi de utanmadan, ‘Gazze düşerse, Ankara düşer’ diyorlar. Gazze düştü beyler, düştü! Siz düşürdünüz onu siz, siz! Gazze’yi, Las Vegas yapma hayalleri kuranlarla soykırımcı Netanyahu’yla birlikte düşürdünüz Gazze’yi. Bombalayıp yok edeni, yakıp yıkanı, soykırım yapanı sadece seyrettiniz.
Şimdi de Terörsüz Türkiye ambalajıyla; ahlaksız, izansız, akılsız ve vatansızca hareket ederlerken Apo denen cani teröristbaşından aldıkları aklı, ‘devlet’ aklı diye kabul edelim istiyorlar. Evlatlarımızın katillerini, o katilleri kutsayanları, bağrımıza basalım istiyorlar. Öyle yağma yok! Hangi devlet, kendine 50 sene silah sık anları muhatap alır? Hangi devlet, 40 bin kişinin katilini muhatap alır? Hangi devlet, aklını, amaçlarını, silahlarını, yöneticilerini çoktan taşımış, İçi boşaltılmış bir örgütün silah bırakma masallarına inanır da, 300-500 teröriste hoş geldin törenleri düzenleyip, on binlerce teröristin varlığına göz yumar Mangalda kül bırakmayanlara soruyorum, Mangalda yakılan hurda silahlara kanmaya meyilli akılsızlara soruyorum! Türkiye’yi yakacak ateşi mi harlıyorsunuz? Türkiye’yi yakmaya yeminli bölücüleri mi tanımıyorsunuz? Söyleyin hangisidir?
Ankara düşmesinmiş! Akıl, izan fukaralarına bak. Hele şunların kullandıkları dile bak, midelerindeki iştaha bak! Meşreplerindeki genişliğe bak! Hem siz çok iyi bilin, Hem de o efendilerinize anlatın: Size Ankara’yı düşürtmeyeceğiz. Mersin’i, Bursa’yı, Samsun’u, bu Anadolu’yu, bu vatanı size yedirtmeyeceğiz. Ankara düşmeyecek, siz düşeceksiniz! Cumhuriyeti yıktırmayacağız. Türk milletini böldürmeyeceğiz. 1,5 senedir, tüm bu olan bitenleri önceden anlatıyorum, ülkemizin, kuruluş felsefesine karşı girişilen kalkışmaya direniyoruz. Görevde olan, asker-sivil her düzeyden devlet memurlarına, devlet insanlarına, iyi niyetlerinizi istismar ettirmeyin diye, uyarılarda bulunuyorum. Aynı işi, aynı şekilde yapıp, farklı sonuç bekliyorsanız, beklemeyin; Neticeleri hepimiz için çok acı ve üzücü olur diyoruz. Bu sebeple, kimse bizden, herhangi bir şantaj siyasetine boyun eğmemizi beklemesin. Ne içeride ne dışarıda hiçbir tertipten korkumuz yoktur. Derimiz kalındır. Bit ısırığı işlemez. Denemek isteyenlere de halep oradaysa, arşın buradadır.
Türk milletinin geleceğini karartacak tohumların ekildiği bir sürece, Cumhuriyet devletinin tasfiyesiyle sonuçlanacağı ayan beyan belli bir sürece, adı komisyon, özü ‘komisyonculuk’ olan bu ihanet masasına kimse oturmamızı beklemesin dedik. Bu işin peşrevidir, asıl hikaye anayasadır dedik. Dertleri Türklük, dertleri Atatürk dedik. İşte bugün, görüyorsunuz; her şey, herkesin şahitliğinde oluyor, ‘İmralı canisi Meclis'e gelsin’ diye çıkılan yolda, şimdi Meclis onun ayağına gitsin deniliyor. Soruyorum, bizim buna karşı durmamız mı vatan vazifesidir? Yoksa onların bu delirmişliğe omuz vermesi mi? Türkiye, hangi savaşı kaybetmiştir de terörden müebbet almış bir katille müzakere etmektedir? İktidar, neye itilmiştir, neye zorlanmaktadır da fiilen ortadan kalkmış bir terör örgütünü, derisini çoktan değiştirmiş bir yılanın kabuğunu, biz ‘Terörsüz Türkiye’ diye pazarlamaktadır?
Türkiye’nin meseleleri de, Türk milletinin bekasının geçtiği sınırlar da bellidir. Bu olanlar, kimin meselesidir, kimin bekasıdır ben söyleyeyim; bunlar, beşinci kol faaliyetleridir. Ama asıl tehdit; bu faaliyetlerin, bizzat devletin içine çöreklenmiş bir grup tarafından yönetilmesidir. Kabuklara, maskelere, deri değiştirenlere bakarsanız; Bunun ne anlama geldiğini görürsünüz. Türkiye’nin 200 yılda, tırnaklarıyla kazıyarak inşa ettiği, demokrasiye, hukuk devletine, Cumhuriyete dair ne varsa ortadan kalkmaktadır. Bizim kabahatimiz, hep bir iki adım ötesini söylemekse, bilinsin ki: Ben milletime ayan beyan ortada olan acı gerçekleri söylemekle mükellefim, bundan da vazgeçmeyeceğim. Türkiye’ye hanedancılık zokası yutturmak isteyenler vardır. Türkiye’ye dikta gömleği giydirmek isteyenler vardır. Türkiye’de demokrasiyi sandığı, tabutla gömmek isteyenler vardır. Kısaca Türk milletini, millet olmaktan çıkartıp kabileleştirmek, Tebaalaştırmak, kullaştırmak isteyenler vardır. İşte bir kavga edilecekse, kavganın odağında bu vardır. Bu kavgayı edeceğiz, Cumhuriyeti de bu düşkünlere yedirmeyeceğiz.
“Saraydan, partiler dizayn ediliyor”
Yerel seçim bittiği günden beri, Kazanamadıklarına çökmeyi, elde edemediklerini gasp etmeyi alışkanlık haline getirdiler. Bu konuda hep ilkeli durduk, ilkeli davrandık! Türkiye, bir kayyum siyasetiyle yönetilemez dedik. Türkiye, iktidar partisinin keyfi olsun diye, danışman, müteahhit, siyasetçi, mafya, çete, sahte cemaat ilişkileri payidar olsun diye, kayyum rejimiyle yönetilemez dedik. Bunu artık sadece bir rant aracı olarak değil, Bir şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar. Ya çökerim ya da rozetini değiştir diyorlar. Bu bir eşkıya yöntemidir, bu bir çete yöntemidir. Bu bir şantaj siyasetidir. İşte bu şantaj siyasetiyle Türkiye’de yargı siyasete, siyaset de yargıya zimmetleniyor. Saraydan, partiler dizayn ediliyor. Milletimizin dövizleri, rezervleri de kendi çıkardıkları yangına su diye dökülüyor.
Sonra yangını söndürecek uçak, okullara sabun koyacak para bulamıyorlar. Koca bir eylül ayını geride bıraktık. Milyonlarca evladımız okula başladı, üniversiteye kayıt yaptı. Kim el uzattı onlara? Boğazından kesip, çocuğunun okul taksitini ödeyen, Kursa yollayan, yurt, ev tutan ailelere kim sordu nasılsın diye? Kimse… Kimse sormadı. Hiçbirimizin çocuğunun, yoksulluğu, yoksunluğu, hayalleri, umutları, umutsuzlukları önemsenmedi. Ne sordular biliyor musunuz?Türk müsünüz, Türkiyeli misiniz? diye sordular. Çünkü Kandil haber, İmralı sonuç bekliyordu. Hepsi onlara öğretilen yolda gidiyor, kimi yağmadan payını bekliyor, kimi şantajdan masadan kalkamıyor.
“Türksüzleştirilmiş bir Türkiye’ye müsaade etmiyoruz”
Kitabın ortasından konuşayım: Bugün iktidar partisi içinde, muhalefette ve diğer partilerde bulunanlar ya da olanı biteni kenardan endişeyle izleyen aklıselimler, bu işte bir yanlışlık var diyenler, bu böyle gitmez diyenler, Türkiye’de artık bu da olmaz, olamaz diyenler, o zincirlerinizden kurtulun artık. O zincirler, Türk istiklal ve hürriyetine vurulmuş zincirlerdir. Ne kadarımız çözersek, o kadar çok yol alırız. Yakamızdaki hangi rozet, ay-yıldızdan önemlidir? Hangi parti binası, Türk vatanından değerlidir? Hangi siyasetin amacı, bu aziz milletin refah içinde yaşaması idealinden yücedir? Artık şu kafalarınızı, gömdüğünüz kumlardan çıkartın! Bu fırtınada ayakta kalamazsınız, kalamayız. Türkiye, tek adamlardan kurtulsun diye bir siyaset güdülecekse bu iş olur, Kimse sanmasın ki çivi, çiviyi söker.
Türkiye, keyfiyetle idare edilmekten kurtulsun diye bir siyaset güdülecekse, bu iş olur. Keyfiyet, keyfiyetle ikame edilemez. Türkiye, kutuplaşmadan kurtulsun diye bir siyaset güdülecekse, bu iş olur. Kutuplaşma tahkim edilerek bir yere varılmaz. Türkiye, zehirli kafalardan, icraatlardan, hiziplerden arınsın diye bir siyaset güdülürse bu iş olur. Bir zehir, başka bir zehirle yer değiştirirse, bundan panzehir çıkmaz.
Türkiye, iktidarda çatlaklar aranarak, o çatlaklarda çiçek filizlensin diye dua ederek değişmez! Türkiye, her şeye rağmen, her baskıya rağmen, her fitneye rağmen bir arada kalan bütünleşik bir muhalefetle değişir, ancak böyle kurtulur. Biz partiyi devletle, devleti de sarayla birleştirmeye çalışanlara karşı, egemenliği yine ait olduğu yere, millete vermeye çalışanlarız. Biz, Meclissiz bir siyaseti, Cumhuriyetsiz bir demokrasiyi reddediyoruz. Türksüzleştirilmiş bir Türkiye’ye müsaade etmiyoruz. Ve ne olursa olsun, evlatları aç yatarken, gırtlağına kadar tok ama doymayan bu iktidarı değiştireceğiz. Zoru kolay edecek bizden yana ne varsa yapacağız. Korkuyu cesaretle, kötülüğü iyilikle yeneceğiz.
“Bizim için meşruiyet Türk milletinin yüreğinin attığı Mersin meydanıdır”
Uluslararası görüşmeleri sadece ticaretten ibaret sayıp, 70 milyar metre küp sıvılaştırılmış gaz, 300 tane uçak almayı taahhüt edenlerden değiliz. Biz, F16, F35, S400 konusu ne oldu diye soranlarız. Filistin, Gazze, Kıbrıs, Mavi Vatan ne oldu diye merak edenleriz. Suriye’nin kuzeyinde YPG-PYD varlığı ne olacak diye sorgulayanlarız.
Heybeliada Ruhban okulu açılacak, Fener Patriği ekümenik mi olacak kaygısını taşıyanlarız. Ayrıca biz, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın söylediği her sözün ülkemiz açısından bağlayıcı olduğunu ama Sayın Trump’ın sözlerini yerine getirmesi için kongrenin ve senatonun denetimine tabi olduğunu bilenler ve onun için parlamenter demokrasi isteyenleriz. Bizim için meşruiyet Türk milletinin yüreğinin attığı Mersin meydanıdır. Buradan yükselen ses, Türk milletinin gür sesidir. Burada birleşen gönüller, Türk milletinin yüce gönlüdür."