Bu ülkede yeni bir hayat formu nerede, nasıl başlar? Artık kimse bilmiyor.. Bir alamet ki binilmiş, kıyamete gidiyor.. Hani bayram ya ! Milyonlarca genç; gelecek vaatlerinde bulunan siyasilerle, geçmiş güzellemesi yapan abiler, ablalar arasında, hangi yöne gideceğini bilemeden, nereye evrileceklerini tahmin edemeden yaşıyor.. Tabii buna yaşamak denirse.. Ne zaman kurtuluruz artık bu siyasilerin tamamından.. Ne zaman sıyrılırız geçmişin sadece “çok güzeldi” güzellemesinden, bilmiyorum... 80’ler, 90’ lar, sadece güzel olan yanlarıyla mı anılırlar? Bugünün siyasi politikası; 80’ lerin ektiği, 90’ların hasat edip, 2000’lerde piyasaya sürdüğü sistemin ta kendisi değil mi? Eğer geçmişten konuşulacaksa tam da bunların altını çizip tırnak içine almak gerekmez mi? Zira, bu başlıkları masaya yatıramazsanız, 2020’ lerde aynı sağlıksız büyümeye devam eder.. Hastalıklı olan, sistemin çeşme başında oturanlardan ziyade SİSTEM. Değişmesi gereken de.. Yoksa; çeşme başını bugün ha kırmızısı tutmuş, ha yarın sarısı. Ülke adına; bir iyileşme, ilerleme olmadıkça ne fark eder.. Biri birinden bir tık daha yumuşar, beriki iki ileri bir geri götürür işte.. Eğer hastalık kapmış bu sistem değişmezse çeşme başını tutanların değişim ve gelişim için yapacağı çokta şey olmayacak.. Her birimiz kör kuyularda merdivensiz kalacak.. Damla damla verecekler suyu, ara ara bir kaç merdiven basamağı koyanlar da olacak. Merdiveni yakalayanlar görünce yaklaşan ışığı, yine umut coşturulacak.. Sonra yeniden ayaklar altındaki merdivenler kayacak, hop diptesin. Bir başka çeşme başına kadar, bir başka baharın umuduyla kalınacak, adı da yaşamak olacak.. Bilemiyorum.. Ama bildiğim.. Böyle giderse, bu memlekette içimiz sevinç dolu hiç yaşanamayacak.. Hep bir kaygı, endişe, çokca hüzünlerle dolacak.. Bazen insan kendinden bile kaçmak istiyor.. Bırakın geçmişi, dünü bile hatırlamak istemiyor. Çünkü her gün yeni bir acıyla doluyor.. Mesela; bir doktor, sekreter, bir avukat ve müvekkili kolayca katledilebiliyor.. Bu yaşananlar, biz bu ülkede hep acıya doğru kürek mi çekeceğiz? Dedirtiyor, son 40 yıla baktırıyor.. Neredeyse 100 yıllık tarihe yaklaşan koca bir ülkenin, hüsranlarla dolu hüzün durağına bırakıldığını gösteriyor.. Git gide derinleşen melankolik halimi, yoksa hayattan usanmışlık mı hissettiklerim? Bilmiyorum.. Ülkemin içler acısı hali, halkımın içinde kıvrandığı çaresizliği, bayram arefesinde evlerine ateş düşen; doktoru, sekreteri, avukatı, müvekkili, her gün katledilen kadınları.. Yoksulluğu.. Gördükçe bıçağın sipsivri ucunda saplanmış sallandığımı hissediyorum.. Çünkü, görüyorum.. Işıklar bir bir ölüyor.. Yaşam soluyor.. İçine hapsedildiğimiz, içimde büyüyen, acıların/acının derinliğinden midir bilmiyorum; ben bayram kutlamıyorum.. Farkındayım; derin bir hüzne savruk, size bu hafta umuttan bahsedemedim.. Melankoli durağımda, direnç büyütemedim.. Ama sizlerin umuda yelken açmanızı diliyor, bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum..