Pandemi nedeniyle yapılamayan yüz yüze eğitim, iki yılın ardından yeniden başladı. Milyonlarca çocuk okula gitmenin heyecanını yaşadı.. Ama aynı göğün altında yaşayan yine binlerce çocuk bu heyecandan mahrum kaldı.. Onlar; Çocuk işçilerdi.. Onlar; Mevsimlik tarım işçileriydi.. Onlar; Mülteci çocuk işçilerdi.. Her birinin rengarenk hayalleri varken, okula başlayan yaşıtlarının heyecanlarını.. Çalıştıkları; Tekstil atölyelerinden.. Patates tarlalarından.. Tamirhanelerden.. İzlediler.. Oysa onlar çok ve çocuktular.. Tabii eğitim hakları olmasına rağmen okul heyecanını uzaktan dahi olsa izleyemeyenler oldu.. Onlar; Tarlada traktör altında.. Devrilen kamyon kasasında.. Sanayide.. İnşaatta.. Öldüler.. Çoğu kez haber değeri bile taşımadılar, isimleri bile duyulmadı.. Soran olmadı mesela.. Bu çocuklar oyun oynaması gereken yaşta neden tarlada? Sormadı kimse.. Mülteci çocuğu olmak, eğitim hakkı olmamak demek mi? Kimse sormadı.. Bu ölü sistemin öldürdüğü çocuklar.. Kayıtlara ne denilerek geçiliyor.. Olan; sürü giderken, rüzgarda uçan çatının boynuna açtığı yaradan, ruh sağlıkları bozulan, erkenden büyüyen, hayalleri yok edilen ve sonunda çocuk işçiliğinde; Pamukta, fındıkta, narenciyede, pirinçte, şekerpancarında, tütünde.. Ölen çocuklara oldu.. Yokluk, yoksulluk.. Hasat zamanlarında.. Büyük çoğunluğun Doğu ve Güneydoğu’dan yazları 4 ile 7 ay başka illere mevsimlik tarım işçisi olarak göçe zorlayan binlerce çocuğun, sosyal, eğitsel, sağlık ve yaşam hakkını elinden alıyor.. Ve savaş, açlık, felaketler.. Binlerce mülteci ve insani tüm hakları elinden alınmış mülteci çocuklar.. Üstelik sadece emeği en ucuza, en kötü şartlarda, en ağır işlerde sömürülmekle kalmıyor Yukarıdan yağan bombalardan 'yaşamak' için göçen çocuklar bu sefer de kendilerini; rengine, ırkına, diline, inancına göre kendisine diş bileyen insanlar arasında sıkışıp kalan bir yaşam içinde buluyorlar.. Çalışma ve yaşam koşulları, çevre ile ilişkiler, eğitim ve sağlık sorunları açısından dezavantaj yaşayan bu çocukların çoğunluğu 15 yaş altı.. Oysa; ILO Sözleşmelerine göre çalışma çağında olmayan, söz konusu işlerde çalışması arzu edilmeyen çocuklar.. Eğitim olanaklarından yoksun olan ve çalışmadan dolayı eğitimine devam edemeyen çocuklar kendi yaşam bölgelerinin dışında; çadırlarda temel gereksinimlerden yoksun çalışıyorlar. Şüphesiz bu sadece bizim coğrafyamızda süre gelen bir adaletsizlik değil.. Bir başka ülkede.. Başka tarihlerde.. Binlerce çocuk.. Tutundukları dallarından.. Ailelerinden.. Hayallerinden koparılıyor.. Ancak.. Sosyal ve hukuk devleti olduğumuzdan bahsediyor isek.. Sosyal hukuk devleti ilkelerinden olan İnsan hak ve hürriyetleri.. Eşit yurttaşlığı.. Hayata geçirmek zorundayız.. Çocuk işçiliğini azaltmak hatta ortadan kaldırmak için 'Özel sosyal politika' araçları üretmek sosyal bir devlet için zorunlu olmakla beraber.. Bu çocuklara çözüm üretmek zor olmasa gerek.. Onlar.. Çok ve çocuklar.. Gökyüzünde bir kuş uçuyor ve hayallerini yüklüyorlar.. Tüm oyunlara yazıyorlar bulutlarda kendilerini.. Elindeki tütün yaprağı birden kırmızı bir gül oluyor.. Ve gerçek bir sesle “yağmur, çamur, fırtına.. durmak yok çalışacaksınız” bozuluyor tüm ahenk, kederden gözlerini kendilerinden bile kaçırıyorlar.. Acılar ne yana düşüyor.. Esmer çocuklar ve sarı.. Ve siyah, mavi, yeşil renkli çocuklar.. Uzak tüm yerleri.. Ve oyun bahçelerini.. Kalemi, kitabı defteri.. Portakal kokulu bahçeleri.. Sıcacık güvenli evleri.. Bir bulutun aynasında arıyor çocuklar.. Sonra bir rüzgar.. Çocukluk defterini kapatıyor.. Hayalleri Umutları.. Hesaplaşmalara kalıyor ömürlerinde.. Gitgide artan derin yoksullukla.. Hakikatle kıskıvrak sarılmış durumdayız.. Gelecekleri her zamankinden daha muğlak bu çocuklar.. Tüm toplumun vicdanı olmalı.. Ve her birimiz.. Duyuramadıkları seslerine.. Ses olmalı.. Çünkü onlar.. Çok ve çocuklar.. Bizim çocuklarımız..  

Editör: Ömür Ünver