Çocukluğumda babam “Tek mesuliyetiniz var; o da okumak!” derdi, abimle bana. Oysa her genç gibi, biraz okuyalım biraz da sosyalleşelim istiyorduk. Kantarın topuzunu kaçırmışlığımız da çoktur ama okuduk yine de... Şimdiyse çoğu genç, o tek mesuliyeti yerine getirmekten bile uzak. Keyiften olsa neyse fakat; koşullar yok mu, ah o koşullar? Çocuk olmaktan feragat ettiriliyorlar... ✱✱✱ Eğitim ücretlerine değinmeden bile hayat pahallılığının öğrenci üstündeki etkisini konuşmak mümkün. Okul kitabı alınacak; kağıt pahalı, haliyle kitap da pahalı... Korsana kalben karşıydık ama zaten fotokopi pahalı; yani korsan da artık pahalı... Okula gidilecek; benzin pahalı, haliyle dolmuş ve servis de pahalı... Öğlen yemek yenecek; gıda pahalı, haliyle kantin de pahalı... Bilgisayar teknolojileri, internet pahalı; haliyle bilgiye erişim de pahalı... Çay, sinema, konser pahalı; haliyle sosyalleşmek de pahalı... Boya, tuval, keman, top, raket diyelim... Sanat pahalı, spor da pahalı... Hele bir de şehir dışında okuyacaksa; barınma pahalı, yatak bile pahalı... ✱✱✱ “Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi”ni hayatımızın bir kesitinde muhakkak görmüşüzdür. Piramit de denen bu beş aşamalı grafiğin en altında fizyolojik, bedensel ihtiyaçlar var. Her insan için geçerli şemada yukarı doğru güvenlik ihtiyaçları, sevgi/aidiyet ihtiyaçları, benlik saygısı yerleştirilmiş. En üstte de “kendini gerçekleştirme”... Ne yazık ki bugünün çocukları, en temel seviyedeki ihtiyaçlardan bile tam anlamıyla faydalanamıyor. Ve onlardan kendini gerçekleştirmeyi başarmış bireyler olması bekleniyor. ✱✱✱ Örneğin akademisyen olmak istiyor bir genç; tez yazacak, makale yazacak. Şöyle uluslararası kaynakları tarıyor; araştırma konusuna uygun makalelerin tanesi 25 dolar, yani bugün 285 lira. Nitelikli bir makalede en az 40-50 kaynak olması gerektiğini ve bunun on tanesini parayla satın almak zorunda olduğunu düşünsek... Bi’ de belki araştırması için kitaplar da alacak ve muhtemelen barkodlarının üzerinde euro, sterlin işareti olacak. İşte; en az üçbin lira sadece bir akademik makalenin hazırlık aşamasında harcayacak. Hadi dönecek uluslararası akademik dergilere; çünkü öylesi değerli bir çalışmanın hakkı uluslararası yayınlatmak... Tabii dergi yayın parası istiyorsa, onu da ödeyecek. Hem cepten harcayacak hem bilim insanı olacak... Vay be... ✱✱✱ Bugün doktor öğretim görevlisi ya da doçent olmak için YÖK ve üniversitelerin koyduğu asgari koşullar gerçekten zorlayıcı. Kaç makale, kaç kitap bölümü ve sempozyum bildirisi hazırlanmak zorunda. Hepsi yine parayla... Teşvikler de gülünç... Akademisyenliğin önü tıkalıyken 81 ilde üniversite açılsa ne olur? Binayı diktik; okulu açtık mı açtık? Peki ya sonra... Kadrosuz okul, öğrencisiz sınıf... ✱✱✱
Veliye destek yok... Öğrenciye destek yok... Öğretmeni hiç sorma; onlara atama bile yok... Üniversite hocalarına mesela, hürmet yok... Tabii şaibeli diplomalar, intihalli profesörler sorgulanmayınca... Araştırma ve üretmenin anlamı yok... Bilim insanı olan akademisyene de öğrencisine de anarşist etiketi yapıştırılıyor. Ama asıl kopyala-yapıştır olana, üniversite emanet ediliyor. ✱✱✱ Tek mesuliyet vardı; o da okumak! Niyetli olanın iç sesi okuyor hakikaten; gelmişten başlayıp geçmişine uzanarak...
Editör: Ömür Ünver