İki gündür Nato zirvesi ve görüşmeler konuşuluyor. Suçlu iadelerinin taleplerinden, yaklaşan seçim ya da olası bir erken seçim için iktidar kanadının kazanım olarak belirttikleri başlıkların kendi tabanlarında ve kararsızlar da etki yapıp yapmayacağına kadar her şey konuşuluyor.. Ancak, sokağın nabzı ekonomik krizin en büyük göstergesi olan zamlar da atıyor... Kaldı ki, güç çevresi ile tarafsızlığına gölge düşürülmüş iç hukuktan kimse bahsetmiyor... Üstelik; güven endeksinin düştüğü, bırakın yabancı sermayeyi son BBDK kararlarıyla yerli yatırımcının dahi yavaş yavaş çekilmeye başladığı bir ekonomik tablo gerçekliği ortada dururken.. Oysaki bir ülkenin ekonomik, sosyal kalkınmasını hukuktan azade tutamayız... Dış politika kadar iç politikada da baş gösteren gelişmeler bir ülkenin toplumsal refahının belirleyicisidir.. Bir bakalım, içte aslında neler oluyor; Mücadelelerle, ödenen bedellerle kazandığımız yurttaşlık ve hakları insan hak ve hürriyetinin saldırı altında olduğu, İnsan doğasına müdahale eden griftli, sistematik bir yapının baskı koşullarında insanların sözlerini küçültüp, seslerini susturduğu, kendi kendisini sansürlediği, Sanattan, bilimden kopuk, sosyal aktivitelerden uzak, gitgide kendimize yabancılaştığımız, Acıyı, korkuyu, kaygıyı çokça yaşadığımız, Gülümseyişi, coşkuyu unuttuğumuz bir dönem.. İç iklimde bir korku var ki, sevgili Ahmed Arif’ in dediği gibi; “Suyu zehir bıçaklar ortasındayız...” Ah’lar içinde kalıp, çözümsüzlüğe gözyaşı döküyoruz.. Ve gerçekleri perdelemek için baskının artacağı, kişilerin kendilerine daha çok oto sansür uygulayacağı zorlu bir döneme girileceği de ortada... Zira; gerçeği ortaya çıkaran gazetecinin yargılanıp ceza aldığı, suça dahil kişilerin takipsizlikle taçlandırıldığı gerçekliğinde... Ekonomik kaygılar içerisinde kıvranan toplumun suskunluğu da kaçınılmaz oluyor... Dere yataklarına betonlar dikiliyor, sel vuruyor yıkılıyor, sorumluluğu üstlenmek yerine “kader” deniliyor susuyoruz.. Dilinden, kimliğinden, cinsel tercihinden yaralanabiliyor insanlar ama güçlü olanın uyguladığı baskıyla susuluyor, susmayanların sesi de sanal gündemlerle gölgeleniyor.. Çözüm adına adım atılmak yerine, asgari ücret iyileştirmesinden umut geliştiriliyor, her şeyi düzeltebileceği varsayımıyla seçime bel bağlayıp bekleniyor.. Ancak, insanın doğasına dahi müdahale eden sistemler değişmediği sürece, olası seçimler sadece nefeslenmeye yarar. Hür iradenin, bağımsız yargının, eşit insani hakların oluşmadığı iklimde sorunlar çözülemez.. Açıkçası; gelenin, gidenin bıraktığı sorunların çözümünde sistemde değişikliğe gitmediği sürece geçici rahatlamaktan öteye gidilemez.. Bu minvalde muhalefet söylemler üzerinden değil, ekonomik krizin sancılarıyla boğuşan vatandaşın sesi üzerinden çözüme odaklanmalı.. Hukuk; en çok yara almış kanadımız ve eşit, adil bir seçime girebilmek için muhalif siyasetçiler önce bu kanadı onarmak zorundalar.. Zira; Suyu zehir bıçaklar ortasında yaşayan halkın, bu ortamda seçime kadar dayanacak gücü yok..
Editör: Ömür Ünver