TBMM Genel Kurulu'nda, basın, sosyal medya ve internet haberciliğine ilişkin düzenlemeleri içeren ve kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 12 maddesi daha sessiz sedasız kabul edildi.
29. maddeye doğru gidiliyor.
Ben de topluma karşı görevimi yapıyorum.
TBMM Adalet Komisyonu’nun kabul ettiği 29. maddeyle, TCK’nın 217. maddesinden sonra gelmek üzere şu madde eklenecek:
Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma
MADDE 217/A – (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi halinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.
MADDENİN GEREKÇELERİ
Maddenin gerekçesinde, sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli olacak şekilde alenen yaymanın suç olarak düzenlendiği yazıyor.
Gerekçede, fiilin, “kamu barışını bozmaya” elverişli olması aranarak, bu suçun somut tehlike suçu olduğu vurgulanıyor.
Gerekçede, bunun yanı sıra “dezenformasyon” olarak nitelendirilen bu fiillerin, kişilerin bireysel kanaatlerini açıklama veya haber verme haklarıyla karıştırılmaması için fiilin, halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle gerçekleştirilmesi de ilave bir unsur olarak aranacağı belirtiliyor.
Gerekçede, “Belirtmek gerekir ki, dezenformasyona konu içerik, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili doğrudan asılsız bir bilgi olabileceği gibi tahrif edilmiş bir bilgi de olabilecektir” ifadeleri de yer alıyor.
Paylaşımın, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili doğrudan asılsız bir bilgi olabileceği veya tahrif edilmiş bir bilgi olabileceğinin takdirini kim yapacak? Bunun bir suç unsuru olup olmadığına kim, nasıl karar verecek? Paylaşımı yapan kişi ise, paylaşımının yukarıdaki unsurları içerdiğini veya içermediğini nasıl ispatlayacak? Diyelim ki, bir gazeteci, devlet sırrı içeren bir bilgiyi ele geçirdi. Ve bu devlet sırrındaki bilgiyi, toplumu bilgilendirmek amacıyla öğrenilen, edinilen bilgiye göre paylaştı. Bu devlet sırrı, devletin belli kademelerindeki kurumlarda mevcut. Ancak gazeteci, hem haber kaynağını ele vermemek hem de yargılanabileceği için devlet sırrı belgeyi ilgili makamlarla paylaşmadı. Ne olacak? Yargılanıp, mahkum mu olacak? Yani tamamen soyut, takdiri büsbütün Cumhuriyet savcısı veya hâkimin takdirine bırakan unsurlar bütünü.
NELER OLABİLİR?
“Saik” kelimesinin Türkçe anlamı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde isim olarak “Sebep”, felsefe ve toplum biliminde “Güdü” şeklinde yer alıyor.
Maddenin gerekçesine göre; Cumhuriyet savcıları bu suçun oluşabilmesi için paylaşımda önce halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak sebebi veya güdüsünü arayacak. Eğer bu durumun gerçekleştiğine karar verirlerse, paylaşımın ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili olmadığına ve paylaşımın gerçek olup olmadığına bakacak. Son olarak da paylaşımın kamu barışını bozmaya elverişli olup olmadığına karar verecek. Eğer bu durumların hepsinin gerçekleştiği kanaatine varırlarsa paylaşımı yapan ilgili kimse hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame düzenleyecekler.
Buraya kadar güzel.
Peki, bir Cumhuriyet savcısı, sırf iktidardan aldığı güç ile iktidara veya mensuplarına karşı yaptığı paylaşımların sebebine veya güdüsüne bakarak bir kişi hakkında dava açarsa ne olur? Bunu bir Cumhuriyet savcısı yapabilir mi? Yetkisi var mı? Yapabilir. Yetkisi de var.
BERAAT GEREKÇESİ NE OLACAK?
Peki. Cumhuriyet savcısı davayı açtı diyelim. İddianame de mahkemece 15 günlük süresi içinde kabul edildi. Yani hâkim de Cumhuriyet savcısına uydu. Paylaşımı yapan kişi sanık oldu ve mahkemede suçsuz, günahsız, masumiyet karinesi çiğnenerek, sırf iktidar ve kamuoyu baskısından ötürü savcı tarafından açılan iddianame uyarınca ve bu iddianameyi kabul eden hâkim veya hâkimlerce yargılandı.
Dava sonunda ise beraat etti. Peki, beraat gerekçesi ne olacak?
İddianameyi kabul ederek yargılamaya başlayan hâkimler veya hâkim, gerekçeli kararında, “Aslında bu davanın açılmaması gerekirdi. Çünkü maddede yazan sebep veya güdü sırf bu davayı açmak ve bu suçun gerçekleşmesi için yeterli, yasal bir unsur değildir” mi yazacak? Sormazlar mı o hâkime. Peki, bunu baştan gördün, neden iddianameyi kabul edip yargılamaya başladın diye?
YAPTIRIMI OLACAK MI?
Peki. Sanık yargılandı ve yukarıdaki gerekçe yazılmadan klasik olarak “suçun yasal unsurları oluşmadığından sanığın beraatine” kararı çıktı mahkemeden. Demek ki iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet savcısı ve iddianameyi kabul eden hâkim, ister esastan ister usulden yanlış, hatalı bir karar vermiş. Bu Cumhuriyet savcısı veya hâkim, yaptıkları bu yanlışlık nedeniyle bir yaptırıma uğrayacak mı? Bu yaptırıma kim karar verecek? HSK.
TBMM’ndeki iktidar partisi milletvekillerine seslenelim.
Madem bir kanun teklif ettiniz, o zaman bu kanun maddesine, “yasal unsurları oluşmadan kişilerin masumiyet karinesini zedeler tarzda dava açan Cumhuriyet savcıları ve hâkimler hakkında HSK tarafından gerekli soruşturma yapılır” maddesini de ekleyin.
Şunu yazıp bitirelim. Hukuk herkese lazım. Hukuk, siyasetin etkisinden kurtarılmadıkça, bu madde bu haliyle TBMM’nden geçerse yukarıdaki tarzda davaları görebiliriz.