“Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. “Öldüreceğiz!” diyenlere karşı, “Ölmeyeceğiz!” diye savaşa girebiliriz. Ancak, Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.” diyen Mustafa Kemal de senin, benim gibi bir insan evladıydı. O da bir annenin oğluydu. 1905 yılında, 24 yaşında gencecik ve toyken annesine Şam’dan şu satırlarla seslendi: “Oğlum nasıldır diye düşünüyorsan, Gökyüzüne bakıver anne. Yeryüzü gibi Maviliklerden karanlıklardan geçiyorumdur. Nerde olduğumu düşünüyorsan, Dağlara bakıver anne. Dağlar gibi Özgürlük üstüne- soluk alıyorumdur. Ne yaptığımı düşünüyorsan, Saatine bakıver anne. Onun işlediği gibi Yurdum için çalışıyorumdur.” İşte bu kadar insandı... Onunla ilgili çoğu konu ya bilerek gizlendi ya da yeterince öğrenilmedi, anlatılmadı. Örneğin; doğum tarihinin bilinilmediği söylenir ama gerçek farklı... Enver Behnan Şapolyo’ya Zübeyde Hanım’ın verdiği bilgiye göre; rumi 23 Kanunevvel 1296’da, yani miladi takvimle 4 Ocak 1881 Salı günü doğmuştu. O günden başlayarak, 57 yıllık ömrüne 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 1 ülke, 1 devlet, 1 cumhuriyet ve milyonlarca özgür insan sığdırdı. ✱✱✱ Sol gözü hafif şaşıydı ve sinirlendiğinde aynı gözünün damarları şişer, atardı. Yakınındakiler, duygularını daima kontrol eden Ata’nın ruh halini ancak böyle anlarlardı. Bu Derne'deki 16-17 Ocak 1912 taarruzunda oluşmuş bir hasardı; yaralanmış ve zamanında tedavi olmamıştı. Cephede sıtmaydı. “10 Ağustos 1915, vurulduğumun duyulması bütün cepelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. Aynı gün gece, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi ordu komutanı Liman von Sanders Paşa'ya hatıra olarak verdim.” demişti. Ve “Albay Mustafa Kemal... Çanakkale Cephesi Anafartalar Kumandanı-1915” olarak not düşmüştü anılarına... Çanakkale Savaşı boyunca, sıtmanın yanında böbrek rahatsızlığı da çekti. At kazasında üç kaburgası kırılmış olmasına rağmen dinlenmeyi reddetti. İptidai koşullarda yapılan sargıyla cepheye döndü ve ordusunun başına geçerek Sakarya Zaferi’ni kazandı. Ne annesi, ne sağlığı, ne de başka bir gerekçe onu cepheden uzak tutamadı. Buna rağmen, ulusun hayati tehlikesi olması dışında, savaşa karşıydı. Savaş bir cinayetti, O’na göre...
✱✱✱ Hayatta olsaydı çocukça bulduğu için yok ettirdiği satırları okuduğumuz için bize sitem ederdi heralde. Ama Rusya-Ukrayna gerilimi varken belki hatırlatmak gerek. Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya’dan Salih Bozok’a gönderdiği mektuba iliştirdiği, bir Fransız şairden çevirdiği şiirle noktalayayım: “Hayat kısadır, Biraz hayal, biraz aşk, Ve sonra Allahaısmarladık! Hayat boştur, Biraz kin, biraz ümit, Ve sonra allahaısmarladık!” NOT: Bugün kendini her zamanki gibi derinden hatırlatan Atam’a minnetle... "Aleykümesselam Paşam, Aleykümesselam.”
Editör: Ömür Ünver