Bürokratlara göre; hukukun üstünlüğü ile eşit ve refah içinde yaşıyor, son derece yüksek demokrasiyle yönetiliyoruz..

O yüzden; bunlar hep yalan diyerek açım diyenlere kızıyorlar..

Hatırlayalım; demokrasi, eşitlik neymiş?

“Demokrasi, dünyadaki tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir.”

Eşit Hak..

Demokrasi; eşitlikçi olduğu kadar, güzel olan her şey gibi narin ve kırılgandır, sürdürülebilirliği emek ister, bilmiyorlar..

Bir kavramın içini doldurmadığınız ve kullanmadığınız zaman, bir balon gibi olduğu yerde yavaş yavaş söner..

Bizde var olduğunu iddia edilen demokraside, içi boş balon gibi işte..

Üstelik içini nasıl boşalttıklarından bile habersizler..

Ve bir gün kendilerine lazım olana kadar da hatırlayacağa benzemiyorlar..

Mendil satan çocuğun kederinin bulaştığı sokaklarda..

Bebeğine süt alamazken insanlar, geçiş garantili yol ihaleleriyle vatandaş geçmediği yolun parasını ödemeye, emekçiler sistem çarkını döndürmeye zorlanıyorsa eşitlik olur mu?

Eşitliğin olmadığı yerde demokrasi? Demokrasinin olmadığı yerde hukuk büyür mü?

Büyümezse hukuk, hak olur mu?

Olmazsa hak, adalet yerini bulur mu?

Peki;

Acıyı yaşayanla, acıyı sahiplenen arasında bile gerçek manada eşitlik mümkün olmazken, acıyı yaşatanlarla mümkün olur mu?

Eşit değiliz..

Şairin dediği noktada, canımızın sıkıntı sınırını aştığı yerdeyiz?

Toplumca büyük bir travma şeridinde son surat gidiyoruz..

Ama başka bir gerçek, bu şeridi hep birlikte açtık, biliyoruz...

Ölürken çocuklar; diliyle, rengiyle ayrıştırıldı. Katiline çocukların alkışlar tutuldu..

En afili küfürleri hak edecek kadar çirkinlikler yaşandı da herkes yokmuş gibi yaptı...

Belki herkes, bu kadarını öngöremedi ama gördüklerinde de suskunluk gemisinde yolculuğa daldı...

Bürokratlar halka, halk kendi içinde kendisinden güçsüz olana haksızlık yaptı..

Tüm toplumda; üslup çöktü, dil ahengini yitirdi...

Sonuç:

Sahilde ilişkiye girenlerden, bankta çıplak güneşlenenlere, çocuğuyla çırılçıplak dolaşandan, parkta sevişen adamlara, kendini yakanın yanında selfi çekmeye, öfke, şiddet, enflasyona...

Dönüştü ülke; George Orwel’ in ürkütücü 1984 “Distopyasını” solda sıfır bırakan,

Aziz Nesin’ in “Deliler Boşaldı” kitabındaki delileri aratan korkunç bir “distopya”ya...

Çığ gibi büyüyen eşitsizliğin, zamların altındayız. Hukuksuzluğun, acının rotası kaydı, kaldı elimizde derinden bir offf çekme notası...

Evet, kimse yüz çevirmez halde “açız” diye haykıran masum seslere...

Ve ne kadar da; inadına kırmızı umudu hak ediyor bu coğrafya...

Ne kadim bir bağdır dayanışma..

Al rüzgârımı, koy rüzgârına birlikte eselim. Sesimi koy sesine birlikte gürleyelim. Ezgimi koy ezginin üstüne birlikte söyleyelim...

Bırakalım ıslanan sesimiz olsun, hak ettiğimiz “adalet” yağmuru yağsın..

Yeter ki sen kendi rüzgârına dokun estir içindeki yeli, onlar duracaktır yüz adım geri diyen aramızda kaç ses kaldı..

Ki, görüyoruz..

Birbirimizin düşüncesine tahammül edemedikçe bir adım öte gidemeyeceğiz.,

Hak etmiyor muyuz şiirler gibi sıcak sarıp sarmalanmaları? Çocuklar hak etmiyor mu şımarma haklarını kullanmayı?

Ediyoruz; yeni gülümsemeleri, kutlu sularda yüzmeyi..

Eşitlikçi, gerçek Demokrasiyi..

Evet, çareler grift içinde, girdap çok derin, kurtuluş uzak görünüyor ama düşmek yok yılgıya, küsmek, asla..

Çünkü, sözümüz var çocuklara..

Nefrete inat, küfürden uzak, sözü hak’tan halka olanlarla..

Bu bayat düzen tazelenmek zorunda..

Editör: Ömür Ünver