Seçim; var mı, yok mu? Olur mu, olmaz  mı? Velev ki oldu, sonuçlar kabul görür mü, görmez mi? Ülkenin önündeki sorunlara bir seçim çözüm mü? Toplumsal tabanda, sokakta konuşulanlar bunlar. “Adalet” olmazsa olmaz da varılan ortak karar.. Biliyoruz ki öfkemize yenik düşersek kurban sadece kendimiz oluruz. Bize; akılcı mücadele, sağ duyu, hukuk ve adalet lazım.. Çoğunluk desteğini kaybetmiş muktedirlerin ellerinde tuttukları koalisyon yapısıyla herhangi bir seçimi kazanma şansları yok gözüküyor. Havada uçuşan yolsuzluk iddiaları ve hukuksuzluğun yanı sıra vatandaşa son sürat çarpan ekonomik krizle dezavantajlı konumdalar ve her biri istikametini kaybetmiş avara kasnak gibi dolaşıyor.. Peki erk gücünden vazgeçecekler mi? Tabi ki hayır.. Tek eksenli gücü elinden kaybedenler; hak, adalet mücadelesinin birbirine dokunduğu her noktaya sert müdahalelerle; ayrıştıran ve bölen atışlar yapmaktan vazgeçmeyecek, toplumsal yapıda bir uçtan öte uca aşılmaz çukurlar açacaklar.. Böl, parçala, yönet erk gücüne devam et… Bunlar bilinen hatta beklenen.. Bilmediğimiz ana muhalefet ve muhalifler.. Yükselen çatlak seslerin çoğaldığı kritik bir süreçteyiz. Şöyle ki: Toplum hassasiyetleri konusunda muhafazakar kesime incelikli tutum sergileyen ana muhalefet, aynı inceliği toplumun bir başka kesimi olan sekülerlerin hassasiyetlerini görmezden gelmeye başlayınca, çatal sesler de yükselmeye başladı.. Öte yandan “helalleşmeyle” olması gereken “hukuksal mücadeleyi” birbirine çarpıştıran muhalifler, tıpkı mülktedirler gibi toplumsal tabanda “güven endeksi” yaratamıyor, muktedirlerin böl, parçala, yönet taktiği muhaliflerin birleşme çağrısından daha hızlı gelişiyor.. Tabi ortada dağ gibi duran bir KHK sorunu var ama bu salt KHK’ların iptaliyle bitmeyecek kadar büyük bir sorun.. Zira; hali hazırda muktedirlerin hukukunda yargılanmış, ceza almış KHK’lılar da var; üstelik bunlar azınlık değil mağduriyetin en büyük ayağını oluşturuyorlar.. Muhalif kanadın çıkıp KHK’ları iptal edeceğiz, ceza almamış KHK’lıları işlerine iade edeceğiz demesi adil yargılanma yapılmadan cezalandırılan KHK’lıları rahatlatmadığı gibi, muhalifler tarafından ikinci bir mağduriyete maruz kalacakları inancını tetikliyor.. Diyelim ki, bir seçim oldu ve varsayalım ki muhalifler kazandı. Şimdi, muhalifler; hâlihazırda üstünde ceza, kovuşturma olmayan KHK’lılara hak gasplarını vererek kolay olanı mı seçecek, yoksa; değil 2016, 2015’den bu yana adil şekilde yapılmamış tüm yargılamaların da iptaliyle, vatandaşa adil yargılanma kapısını açarak yargıyla mücadeleyi, yani doğru olanı mı seçecek.. Zira siyaset kanalında helalleşmeli, uzlaşmalı bir dil devri sabık gerektirmeden tabanda karşılık görse de, yargıda hukuksuzca verilen cezalarla mağduriyet yaşayanlarda bir karşılık bulamayacağa benziyor.. Bu koşullarda; Hukukta adil yargılama yapmadan milyonları bulan hak gaspı ve insan hakları ihlallerinde karar vericilere rücu ile devri sabık yapmadan, alınacak kararlar ve uygulamalar “adaleti” sağlar mı? Evet, her ne kadar karşısında gücü zayıflamış muktedirler olsa da, karşısında buz dağı olan ve çarpmadan geçmesi gereken ana muhalefet var.. Toplumsal tabanda güven endeksini sağlamaya çalışan muhaliflere asıl soru şu: Muktedirlerin zayıflıklarından, kolay olan mücadele ile sadece güç mü çıkaracaklar, Yoksa zor olanı seçip, hem gücü çıkarıp hem adaleti mi sağlayacaklar? Ana muhalefet elinden adil yargılanma hakkı alınarak cezalandırılmış insanlara sırtını dönerse acının oluşturduğu güce çarpar.. Zira gücü acısından gelenlerden daha güçlü kimse yoktur. İşte bütün mesele bu: Muhalifler; kolay olanı mı seçecek yoksa doğru olanı mı? Yoksa üçüncü bir seçenekle, onlar da tek bir düşünce ve güç ekseninde buluşup “avara kasnak” gibi dolaşmayı mı?
Editör: Ömür Ünver