Yazmak bir sanat olduğu kadar, toplumsal buluşmadır da.. Okuyucu olmak da, bilince, gerçeğe ve ümide açılmış bir yolda direniş, gerçekliklerle buluşmaktır.. Kötülüğün kolektif olduğu zamanlardan geçiyoruz ve “Hayır” diyemiyoruz zulme, susarak vicdanlarımızı tuzla buz ediyoruz.. Oysa, gündemi toplumsal bellekte taze tutulması gerekenlere ayırmamız gerekir.. Derin.. Çok derin bir yoksulluk ağının içindeyiz. Başımızın üstünde bulutlardan umut değil, damlıyor zulüm ile kan.. Toplumca kanıyoruz.. Ve büyük.. Çok büyük bir hukuksuzluk, adaletsizlik sarmalında sıkışıp kalmışız.. Bizi yönetenler, yalanla beslerken bizi, gerçekliklerden o kadar kopuyoruz ki yalanla besliyoruz birbirimizi.. Oysa ki gerçek şu; Mevsim hazan.. Bulutlar da salkım salkım kan.. Evet, her yeni gün, yeni gündem başlıkları doğuruyor fakat gerçekler arkada tutuluyor ta ki unutulana kadar.. Yüzümüzü döndüğümüz her şeyin bir gün istemesek de yüzünü bize de çevirebileceğini unutuyor, anlamak için başımıza gelmesini bekliyoruz.. Ki suç her zaman fiili olarak yapana ait tek taraflı bir yargı içermez. Daima yanlışı görüp de susanlar için de pay düşer.. Öyle gerçek dışı yalanlar oluyor ki insan zekasının boyutlarını aşıyor.. Yine de inanıyor, susuyoruz. Gerçeğin ve doğrunun cezalandırıldığı bir düzende.. Yalanını satıp, pazarlamasını bilenin kazandığı bir zamanda yaşıyoruz.. Tıpkı bu hikaye de olduğu gibi.. Gelin birlikte yalan yarışması ve sonucuna gidelim.. Vakti zamanında bir padişah tellalları çağırmış ve “Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!” diyerek ilanını halka duyurma emri vermiş.. Ardından yarışma zamanı katılanları teker teker padişahın huzuruna çıkmış.. İlk yarışmacı; “Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü” demiş.. Padişah; “Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabi!” yanıtını vermiş.. İkinci yarışmacı; “Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar” demiş.. Padişah; “Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa kral odur tabii!” cevabını vermiş.. Bir başka yarışmacı; “Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!” demiş.. Padişah; “Senin ok, bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce ok, takılacak yer bulamayıp yere düşmüştür” şeklinde karşılık vermiş.. Son yarışmacı; “Padişahım, siz benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştınız. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır derseniz ödülümü veriniz. Yok, bu dediğim yalan değilse o zaman borcunuzu ödeyiniz!.” "Bazen insan kusurlarından yükselir" derdi gazeteci bir abim.. Demek ki hayatta kimseyi hafife almamak, dezavantajın içinde gizlenen avantajı görmek lazım.. Bir de sevgili Aziz Nesin’in bilen bilir.. “Eşşeklik kolay değil” diye bir hikayesi vardır.. Tüm bu haksızlıklar.. Adaletsizlik ve hukuksuzluklara.. Ve tüm bugün içinde bulunduğumuz derin yoksulluk ağına.. Hepimiz; Yönetenlerin bizleri beslediği yalanlara inanırken, gerçekleri görmezden gelip susarak.. Düştük.. Aslında kıssadan hissesi de: Bizler, kurdun pençesi yakamıza yapışınca, dişleri ensemize geçince korkudan dilimiz tutulup haykırıyoruz.. Daha önceleriyse gönlümüze göre gerçek uyduruyoruz.. Hukukun ve adaletin olmadığı bir ülkenin.. Gelişmesi ve kalkınmasının mümkün olmadığını görmek zorundayız.. Güven endeksi olmayan bir yere yatırım gelmez.. Yatırımı olmayan ülkeler ekonomik kalkınma gerçekleştiremez.. En kıytırıktan kira davasının bile 2 yıl sürdüğü ülkede.. Sadece kendisi gibi düşünmeyenlerin anında bulunup, jet hızıyla cezalandırılması.. Ortalığa saçılan; yolsuzluk ve taciz ve tecavüzcülerin cezalandırılmaması.. Hukukun üstünlüğünü zedeleyen tutumlardır.. Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla ‘size iyi davranan, sizler için emekle, bedel ödemeyi göze alan insanları sevin, iyi davranmayanlar için; nefret duyarak kendinizi yormayın, intikam gibi duygularla ruhunuzu kirletmeyin.. Koy verin onları.. Hayat, herkese.. Yaşattığını yaşamadan son bulmuyor inanın.. İhanet edenler, ihanete uğrarlar.. Kendisi olmazsa, çocuklarından, ailesinden illa ki yaşattığı karşısına çıkıyor.. Yalan söyleyenler, gün gelip kendi yalanlarında boğuluyor.. Zulüm edenler.. Ne kadar kaçarsa kaçsın, yolu zulüm durağına varıyor.. Siz sevin.. Mesela.. Severim ben.. Doğayı, içinde yaşayan canlıları, sokakların kedisini, köpeğini, ağaçların dalını, yemişini, çınarlara sığınan serçeleri.. Bir tek sevmeyi bilirim.. İnsanı, yaşamı.. El etek öpmeden, boyun dirsek bükmeden, eğilip bükülmeden dimdik özgür yaşamı.. Sevin.. Kendiniz için.. Özgür ve eşit bir yaşamı isteyin.. Tam da Gün döndü.. Ve dolaştı yine bir seçim kapısına dayandı.. Bu sefer sizi yalanlarla besleyerek erkini sürdürenlerin yüzüne.. Gerçekleri çarparak cevap verin.. Aydınlık mümkün.. Yeter ki çok sesli ve güçlü isteyin..  

Editör: Ömür Ünver