Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Almanya Başbakanı Merz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki ikili ve heyetler arası görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Erdoğan'ın ortak basın toplantısındaki konuşmasından satır başları şöyle:
"Türkiye birlik ilişkilerinin stratejik öneminin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Bugün Batı Almanya ile ülkemiz arasında imzalanan iş gücü anlaşmasının 64. yıl dönümünü idrak ediyoruz. Ellerinde bavulları, kalplerinde sıla hasretiyle kardeşlerimiz bugün 3,5 milyona varan nüfuslarıyla Almanya'nın kalkınmasına katkı sundular.
Değerli dostum ile görüşmemizde Almanya'da yaşayan Türk toplumunun ortak zenginliğimiz olduğunu teyit ettik. Kardeşlerimizin kazanımlarına verdiğimiz önemin altını çizdik. Avrupa'da son yıllarda artışı bir türlü engellenemeyen, yer yer ırkçılığa varan İslam karşıtlığına verdiğimiz ehemmiyeti vurguladık. Vatandaşlarımızın bulundukları ülkelere entegrasyonunu hep destekledik.
Türkiye ile Almanya arasındaki müstesna ticari ve ekonomik ilişkiler olumlu seyrini sürdürüyor. Almanya, Türkiye'nin Avrupa'daki en büyük ticaret ortağı.
Avrupa'da değişen güvenlik koşulları ışığında savunma sanayi ürünlerinin tedariğinde geçmiş sıkıntıları geride bırakarak ortak projelere odaklanmamız gerekiyor. Eurofighter süreci gibi Almanya'nın son dönemde bu alanda attığı olumlu adımları memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye'nin savunma konusunda yakaladığı ivme dikkate alındığında Almanya ile geniş imkanlara sahip olduğumuz görülüyor. Bu iş birliğini daha da güçlendirebiliriz.
Bugün ayrıca terörle mücadeledeki beklentilerimizi de değerli dostumla paylaştım. Terör örgütleriyle ortak mücadelenin önemine dikkat çektim. Bölgesel ve küresel meselelerde de fikir alışverişinde bulunduk.
Türkiye olarak Gazze'deki soykırım ilk günden itibaren gündeme taşıdık. Bu mezalimin yeniden yaşanmamasına ve bölgede kalıcı barışın anahtarı olan iki devletli çözüme dair görüşlerimizi kendilerine aktardık. Evvela bölgeye yardımların kesintisiz ulaştırılması gibi yeniden yapılanma sürecinde de herkesin taşın altına elini koyması gerektiğini ifade ettim.
Sayın Şansölye ile komşumuz Suriye'deki gelişmeleri de ele aldık. Devrimden bu yana geçen 11 ayda Cumhurbaşkanı Şara'nın liderliğinde Suriye kalıcı barış, huzur ve ekonomik kalkınma yolunda ciddi ilerlemeler kaydetti. Yaptırımların kalkmasına paralel olarak bu sürecin daha da hızlanacağı inancındayız. Ülkenin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafazası suretiyle Suriye halkının tüm fertlerinin refah ve esenliği bizim için öncelikli hedeftir. Bu noktada 10 Mart Mutabakatı'nın uygulanmasına büyük önem atfediyor, bu yönde verilen mesajları dikkatle takip ediyoruz.
Almanya'nın da Suriye konusunda bizimle eş güdüm içinde çalışmaya atfettiği önemin farkındayız.
Ukrayna-Rusya Savaşı konusunda da görüş alışverişimiz oldu. Savaşın adil ve kalıcı şekilde çözümü için diplomatik çabaların sürdürülmesini önemli görüyoruz.
Güçlü temellere ve çok katmanlı ilişki ağına sahip Türk-Alman iş birliğinin Avrupa'nın ve mücavir coğrafyalarımızın güvenliği için vazgeçilmez olduğunu bugün bir kez daha teyit etmiş olduk. Bu anlayışla Almanya'yla yakın iş birliği içinde çalışmayı önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz"
"Türkiye neredeyse bizi meşgul eden tüm dış politika ve güvenlik politikası konularında çok önemli bir aktör"
Erdoğan'ın ardından sözü Alman Başbakan Merz aldı. Merz'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Ankara'ya beni davet ettiğiniz ve dostane misafirperverliğiniz için çok teşekkürler. Bu özel bir gün. Çünkü ortak tarihimizi bugüne kadar şekillendiriyor. Söylediğimiz gibi iş gücü anlaşmasının başlangıcı zamanında misafir işçi olarak tanımladığımız insanlar misafir işçiler çağırıldı ama insanlar geldi. Aileleri geldi. Bu insanlar olmasaydı, bu aileler olmasaydı Almanya 60 yıl önce ekonomik kalkınmayı aynı şekilde başaramazdı. Bugün bu insanlar artık üçüncü kuşaktır Almanya'da yaşıyorlar ve bazıları tarih yazıyor. Örneğin BionTech kurucuları sayın Uğur Şahin ve Prof. Dr. Özlem Türeci gibi... Bazıları hemşire, polis memuru olarak sorumluluk taşıyorlar toplumumuzda. Büyük bir çoğunluğu artık kendilerini devletimizin ve ülkemizin bir parçası olarak vatandaşları olarak görüyorlar. Çünkü bu toplumumuzun birer parçası hepsi. Hepimize fayda sağlıyor ve günümüzün ekonomik rakamları bunu gösteriyor. Şu anda Almanya'da 80 bin Türkiye kökenli işletmeci, yaklaşık 400 bin kişiye istihdam sağlıyor. Türkiye'de yaklaşık 500 Alman şirketi, 200 bin insana istihdam sağlıyor. Bu bizim bağlarımızı eşsiz bir şekilde geniş ve derin olduğunu gösteriyor.
Dün Ankara'ya geldim, dün Türkiye Cumhuriyeti'nin millî bayramı vardı. Bunun için de tekrar Sayın Cumhurbaşkanı sizi Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle kutlamak istiyorum.
Bu ilk ziyaretimle bir mesaj vermek istiyorum. Gelin, ilişkilerimizin sunduğu olağanüstü potansiyeli önümüzdeki yıllarda daha da iyi değerlendirelim. Buna zorunluyuz. Zira yeni bir jeopolitik sürece giriyoruz ve bu süreçte büyük güçlerin siyaseti belirleyici olacak. Buradan şu sonucu çıkarıyorum: Alman olarak, Avrupalı olarak stratejik partnerliklerimizi geliştirmeliyiz. Türkiye de burada devre dışı kalamaz, kalmamalı.
Toplumlarımız ve ekonomilerimiz çok yakın bağlar içinde. Aynı zamanda NATO'da da çok yakın müttefikleriz. Türkiye neredeyse bizi meşgul eden tüm dış politika ve güvenlik politikası konularında çok önemli bir aktör. Bu temel üzerinde çalışmaya devam edeceğiz; yeniden stratejik diyaloğu başlatacağız.
Güvenlik politikaları konusunda daha yakın iş birliği içinde olacağız. Örneğin Eurofighter uçaklarının alımıyla ilgili... Ulaştırma, demir yolları konusunda önemli gelişmeler yaşayabiliriz. Bu yolda ilerlemek için birçok açıdan bu yeni jeopolitik durumda daha yakın bir iş birliği içinde olmak sağduyu gerektiriyor. Her iki tarafın da stratejik çıkarları için...
Türkiye-Almanya arasındaki olgun ortaklık, hassas konuları da açık ve güvene dayalı şekilde ele almamızı gerektiriyor. Baş başa ve heyetler arası görüşmede bunu yaptık.
Almanya ve Türkiye, NATO müttefikleri olarak aynı çıkarlara sahipler. Ankara'da biliniyor ki Rusya'nın militan revizyonizmi Avrupa ve Atlantik bölgesinin güvenliğini tehdit ediyor. Bu nedenle Lahey'de NATO Zirvesi'nde verilen kararları uyguluyoruz. Almanya'nın da onayını verdikten sonra Türkiye'nin 20 Eurofighter'ı almasından dolayı mutluluk duyuyoruz. Bu uçaklar hepimizin ortak güvenliğine hizmet edecek.
Geri göndermeler konusunda iş birliğimiz son derece önemli ve geçtiğimiz aylardaki iş birliğimizi sürdürmek istiyoruz. Mayıs ayından beri 2024 yılının tamamında yapılandan daha fazla geri gönderme gerçekleştirdik fakat bu konuda daha fazla ilerleme kaydetmemiz gerekiyor; ekiplerimiz bu konuda çalışacak.
Ukrayna savaşının en kısa zamanda sona ermesi gerektiği konusunda hemfikiriz. Başkan Trump geçen hafta Moskova'nın ateşkesi kabul etmesi, müzakereleri kabul etmesi gerektiğini; bunlar için mevcut cephe hattından hareket edilmesi gerektiğini söyledi. Rusya'yı müzakere masasına oturtma konusunda ilerleme kaydedeceğiz.
"Türkiye'yi AB'de görmek istiyoruz, koşul olarak Kopenhag kriterlerine değindik"
(Gazze'de) Rehinelerin serbest bırakılması ve ateşkesin ilerleme kaydetmesi çok iyi oldu. İlk defa kalıcı bir barış umudu var. Türkiye'nin imkânlarını kullanarak örneğin Hamas'ın silahsızlandırılması için etkisini kullanmasını temenni ediyoruz. Durum hâlâ kırılgan, son durum da bunu gösteriyor. Federal hükümet de barışın sürmesi için elinden geleni yapacak. İlk defa Alman subaylar, sivil askeri merkeze gönderildi İsrail'in güneyinde. Diplomatik olarak da bir temas grubunda çalışıyoruz. Gazze'deki durum çok çabuk düzelmeli ve Hamassız bir yönetim olmalı.
Ben ve federal hükümet olarak Türkiye'yi AB'de görmek istiyoruz. Yanında ve bu yolda ilerlemesini arzu ediyoruz. Ben Sayın Cumhurbaşkanı'na bu konuda bir Avrupa düzeyinde bir stratejik diyalog arzu ettiğimi ifade ettim. Koşul olarak Kopenhag kriterlerine değindik. Bu konuları ele almaya devam etmek istiyoruz."
Ekrem İmamoğlu sorusu
Konuşmaların ardından soru-cevap kısmına geçildi. İlk soruyu soran Alman gazeteci, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Türkiye'nin AB'ye üye olma perspektifini hatırlatarak "Türkiye, Avrupa Birliği'nden ne istiyor ve birliğe ne sunuyor?" sorusunu sordu ve Türkiye'de hukukun üstünlüğü sorunları olduğunu söyleyip İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklu olduğunu hatırlatarak Başbakan Merz'e döndü. Erdoğan, Alman gazetecinin sorularına şu ifadelerle yanıt verdi:
"Türkiye'de bizim bu yaklaşımlar noktasında rahatız, huzurluyuz. Çünkü biz Kopenhag kriterleri noktası hep "Kopenhag kriterleri bizim için olumsuz bir yaklaşım süreci değil, eğer bu kriterler noktasında Türkiye'ye yaklaşılıyorsa bizim de Ankara kriterlerimiz vardır" dedik. Ankara kriterleriyle biz Avrupa ve dünyaya açılırız. Çünkü Türkiye sıradan bir Avrupa veya Asya ülkesi değil. Türkiye Avrupa'da, Asya'da her noktada bu süreci dünyada en iyi işleten ve işleyen bir demokrasi ülkesidir. Bu konuyla ilgili de herhangi bir sıkıntısı yoktur.
İBB ile ilgili bir sorunuz oldu. Herhalde kim hangi makamda olursa olsun, bir hukuk devletinde hukuku ayaklar altına alamazsınız. Hangi makamda olursanız olun, eğer hukuku ayaklar altına alırsanız yargı devletinde yargı makamları ne gerekiyorsa onu yapmak zorundadır. Eğer yapmazlarsa bu defa yolsuzluk, hırsızlık, her tür yanlış alır başını gider. Nitekim İstanbul'daki süreç böyle işlemiştir. Şu anda da bu süreci yargı kendisine yansıdığı şekilde işletmektedir ve gereğini de yapmaktadır.
Örneğin son dönemde hakemler olayı çıkmıştır. Bu olayda da yine futbol sahalarında neler oluyor ve bütün bunlar olurken eli kolu bağlı olarak herhalde bir devlet bunu takip edemez, ne gerekiyorsa yapması lazım. Şu anda da bu yapılmıştır. Vatandaş tribünlerdeki bu gelişmeyi görünce şimdi çok da mutlu olmaktadır. Neler oluyor neler, demeye başlamıştır."
Merz: Türkiye'de verilen kararlar Kopenhag koşullarını yerine getirmiyor
Sözü daha sonra Merz aldı ve şöyle konuştu:
"Türkiye'de verilen kararlar Kopenhag koşullarını yerine getirmiyor. Hukuk devleti, demokrasi konusunda Avrupa'da anladığımız şekilde... Diyaloğun sürdürülmesi gerekecek. Türkiye'nin önemli bir rol oynamasını istiyoruz. Böyle bir perspektif için Komisyon'un da raporları gerekiyor, bu sadece Almanya'nın değerlendirmesi değil tüm AB'nin değerlendirmesi. Bu diyaloğu sürdüreceğiz. Ayrıntılı bir şekilde görüştük, endişelerimi ifade ettim. Örneğin yargının bağımsızlığıyla bizim anlayışımızla bağdaşmayan konular olduğunu söyledim."
"Almanya her zaman İsrail'in yanında duracaktır"
Türkiye tarafından Gazze'deki duruma dikkat çekilerek Almanya'nın İsrail'e desteğiyle ilgili soru soruldu. Merz, soruyu şöyle yanıtladı:
"Almanya, İsrail'in kurulduğu günden beri bu ülkenin yanındadır. Milyonlarca Yahudi için sığınabilecekleri bir ülke haline geldi. Holokost'u yaşamış olan birçok insan İsrail'e göç etti. Almanya her zaman İsrail'in yanında duracaktır. Bu elbette İsrail hükümetinin her kararına saygı duyduğumuz ya da arkasında durduğumuz, eleştirmeden kabul ettiğimiz anlamına gelmez. Önceki hükümetlerimizde eleştiriler oldu. Benim hükümetim 7 Ekim'den beri İsrail devletinin yanındaydı, Yahudi halkının yanındaydı.
İsrail kendini savunma hakkını kullandı ve tek bir kararla gereksiz kurbanların önü kesilebilirdi. Hamas rehineleri daha erken bırakabilirdi ve silahları bırakabilirdi; o zaman bu savaş hemen sona ererdi. Gazze'deki çocuklar, onların beni gerçekten çok üzen kaderleri Hamas'ın birer rehinesiydi. Umuyorum ki bu artık sona erer."
Erdoğan: Maalesef katılamıyorum
Merz'in bu sözlerinin ardından sözü Cumhurbaşkanı Erdoğan aldı. "Sayın Şansölye'nin bir konusuna maalesef katılamıyorum," diyerek sözlerine başlayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu süreç içinde ne yazık ki 60 bini aşkın çocuk, kadın, yaşlı öldürüldü. Hamas'ın elinde bombalar yok. Hamas'ın elinde nükleer silah yok. Ama bu silahların hepsi İsrail'in elinde mevcut, var ve İsrail bu silahları kullanarak örneğin dün akşam yine bu bombalarla özellikle Gazze'yi vurmuştur. Bunları Almanya olarak sizler görmüyor musunuz? Almanya olarak bunları takip etmiyor musunuz? Bunlar Gazze'yi vurmak suretiyle, bırakın vurmayı orayı açlıkla, soykırımla terbiye etmenin hep gayreti içerisinde olmuştur. Hâlâ bu devam etmektedir. Tehdit vardır, Gazze'ye yiyecek gönderilmesi noktasında Kızılay'ımız oraya gıda yardımı yapamamaktadır. Böyle bir durumla da karşı karşıyalar. Kızıl Haç devamlı tehdit altındadır. Bu da var. Biz şu ana kadar yüz bin tonun üzerinde oraya gıda yardımı ulaştırmaya çalıştık. Ama yeterli değil, yardımların devamı şart. Bu konuyla ilgili olarak Almanya'nın Kızıl Haç'ı, bizim de Kızılay'ımızı devreye sokmak suretiyle soykırımı, açlıkla terbiye edilme olayını sona erdirmemiz lazım. Bu bizim insanî görevimizdir. Ben inanıyorum ki Almanya, Türkiye ve bölge ülkeleri bu konuda üzerimize düşeni yapmak suretiyle buradaki katliama son vermemiz gerekecektir. "
Hamas'la ilgili atılması gereken adımları hep attık. Gerek Dışişleri Bakan'ım, gerek Savunma Bakan'ım, gerek istihbarat sürekli çalışıyoruz. El ele vermeye hazırız ve şu anda bu konuda ilgili bakanlarım talimatları almışlardır, muhataplarıyla çalışmaya devam ediyorlar ve edecekler.
 
             
            




