Hayat böyle ortada bir yerlerde sanki. Ve öyle acılar ekildi ki yüreklere geçmeyecek besbelli, hep sürekli... Bir duvar ki örüldü önümüze, hayır hayır çelikten değil, çamurdan.. Yel esti topladı kiri, pası. Boran oldu, dolu vurdu ne kadar pislik varsa doldu çamur; büyüdü, kurudu bir dağ oldu.. Öyle büyüdü ki; artık ya üstünden atlanması ya delinip geçilmesi gereken bir duvar oldu... Acı olanda şu;  hangisini seçersek seçelim, yolu yok mutlaka üstümüz başımız kokacak, yaşamlar parelenecek.. Coğrafyada açılan enkaz o kadar büyük, yaralar o denli derinde ki, yaşatılan acılar bir solukta onarılamayacak.. Gelgelim bu beteri çağıranda; muhalif beceriksizliğimiz, bizim sessizliğimiz... Onlarca gazeteci bir günde sadece mesleğini yaptığı için gözaltına alındı ve gözaltı sürelerinde; bir kaya, bir yosunmuş gibi unutuldular, tepkisizlikle yalnız bırakıldılar.. Bu yalnızlaştırılma tutuklamaları doğurdu. Kararın hemen akabinde İzmir’de gazeteci gözaltına alındı ve ardından “sosyal medya” düzenlemesi başlığı altında yasa tasarısı komisyonda kabul edildi... Artık her düşünen, sorgulayan, başkasına atılan tokadı yüzünde hisseden, kelimelere anlam katan, gerçeği gören insan cezalandırılacak... Muhaliflere sürekli açılan davalar artacak, hınca hınç dolu cezaevleri; zam, işsizlik, ekonomi kötü diyen, velhasıl haksızlığa sesini çıkaranla daha da dolacak... Bu baskılar zaten korku iklimi ve ekonomik krizin içinde refleksizlikle her şeyi kanıksayan insanları daha da sindirecek... Öyle ki gün gelip etliye sütlüye karışmadan, dokunmadan kendisine yılan yaşarken, birden dokununca anlayacak.. Lakin o gün bir bakacak ki, yıllarca korkmuyorum solmaktan, korkmayın solgunluktan, “susmayın” diyen de kalmamış. Kimse “ ses verin” diyen ses de bulamayacak... Bir bilinmezliğe doğru sürükleniyoruz.. Ortada birden çok haksızlık var, bu haksızlıkların karşısında duracak bir hukuk yok.. Ki; canımız acıdı, içimiz yaralandı, kıyım oldu yenilmedik, umudu büyüttük.. Hatta; Boran esti, talan oldu direndik.. Yalnız bırakıldık, kırılmadık.. Alındı elimizden ekmeğimiz, yılmadık.. Açlık, işsizlik vurdu yıkılmadık.. Üstümüze yalan esti, iftiralar boğdu, eğilmedik.. Dik durduk KORKMADIK... Ama haksızlık durmuyor, yağmur olmuş yağıyor... Sesimizi duyurduğumuz tek yer Sosyal Medya susturuluyor.. Ve hala susuyoruz.. İşte bu tepkisizlikten ben  KORKİREM Hukuksuzluk doludizgin.. Vallahi hukuksuzluktan KORKİREM.. Eğer Hukuk; adalete yönelmiş toplumsal yaşam düzeni, bu ülke de var Demokratik Hukuk düzeni, sen niye KORKİRSEN derseniz.. Derim ki görirem.. Görmeyen gözler görirem, Duymayan kulak görirem, Lal olmuş diller görirem KORKİREM.. Sosyal Medya yasasıyla sesimizin son teli de kesilecek.. Vallahi artık KORKİREM... İşte tam da bu yüzden demek istiyorum ki; daha geç olmadan düşünmek ve yakalamak lazım hayatın anlamını.. Biz; emekçiler, üretenler ve sömürülenler, emek ve hak mücadelesini manipüle etmek isteyen herkese karşı.. Ya korkuyu yaratanlardan korkmaya devam edeceğiz.. Ya da; tek yürek olup korkuları yenecek, önümüze kurulan duvardan ya atlayıp ya deleceğiz.. Yoksa o duvar üstümüze yakılacak, altında yine biz kalacağız..
Editör: Ömür Ünver