Sis içinde, yara bereyle savrulduğumuz, boğularak birbirimize çarptığımız zor günlerden geçtiğimiz doğrudur.. Ama, hayır.. “Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. Unutma aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak..” Direnciyle başlayacağım cümlelerime.. Evet.. Çok şey görmüş, görmeyen gözlere de çok şey göstermiş, ne çok; barış elçisi, umudun sesi, özgürlük ve emek savunucusu güzel insan haksızlığa, zulme uğradı.. Tepkisiziz, etkisiziz.. Tepkisizliğe bu minvalde devam edip hukuksuzluğu gereğince sorgulamazsak, her türlü sesin susturulduğu, sıranın herkese geleceği günler uzak değil.. Zira; güç sahipleri, kendi erklerinin devamı için tehlikeli gördüğü her şeyi yaralama, yasaklama yoluna gider.. Ki, bunların başında aydınlarla beraber sanat gelir. Zira sanat, dünya evreninde en iyi muhalefet biçimidir. Bundandır ki, ilk yasaklamalar edebiyatla başlar.. Kitaplar yasaklanır, yayınlara ket vurulur, müziğin sesi kısılır.. Erk korkusunu, korkuyu büyüterek yönetir.. Biz de yönetenler de muhalefette korku içinde.. Biri birinden, diğeri öbüründen korkuyor.. Biri tepki koymuyor, öteki bu tepkisizlikle korku etkisini büyüttükçe büyütüyor.. Ve fakat kimi dinlesen dilinden demokrasi akıyor.. Herkes kendi kurmaylarıyla kendi demokrasisinden bahsediyor.. Oysa halksız, işçisiz, emekçisiz demokrasi olur mu? Halkın dahil olmadığı yönetime demokrasi denir mi? Yüce dağ başlarından, ırmağına yorgun coğrafyanın, yapayalnız insanlarıyız.. Üstümüzde bir karabulut, ne maviliklerde ferahlık kalmış, ne toprağımızda can, ne de yurdumuzda umut.. Ama, Bilinendir, sonlu olan yol değil, yolcu biten yol değil, bizizdir.. İşte bu noktada; Bitmemek için savaşacağız.. Çünkü varoluşumuzla insanız. Yolda bizi bekleyen büyük insanlık var. Onun için tüm karanlıkla çarpışacağız.. Zira; umutsuzluk hemen yılgınlığa düşüp koyuverenler, kader deyip boyun eğenler içindir.. Sevgili Yaşar Kemal’ in dediği gibi: “Dayan ince Memed, dayan. Şimdi direnecek çağdır.” Biliriz ki; ne kadar Abdi ağalar olursa olsun, İnce Memed’ler hep vardır, çoğalır, sel olur.. Hem ne diyordu sevgili Vedat Türkali: “Zulmün olduğu yerde direniş de olacaktır..” Erk sahipleri nasıl ki muhalefet tepkisizliğinden güç alıp, halkın başında korkuyu büyütüyorsa, unutmayın ki gıdayı da umutsuzluğumuzdan alarak besleniyor.. Şimdi.. Karanlığın bir cehennem gibi yere kadar indiği günlerde, ihtiyaç duyulan en son şey umutsuzluk.. Ya göz yumup ortak olacağız ya da kendimizden yana, hak ve hukuktan, kişilerin değil, halkın çıkarlarından yana tavır alacağız.. Bu karanlık sarmalını; amasız, şartsız hep birlikte, tüm renklerimiz ve sesimizle dağıtacağız.. Hem direnmek tutsaklıktan ne kadar kötü olabilir ki.. Başaracağız. Umutsuzluğu tellere asıp, umudun uçurtmasını uçuracağız.. Diyor ki Vedat Türkali: “Yeniğim. Yenemediğim sürece yenik olacağım hep. Nasıl yenerim? yenildiğini bilmeyen kişiyi yenemezsin..” Yenmek için, yenildiklerini gösteren biz olacağız.. Özgürlüğün sevdasına tutunarak, insanca yaşama hakkını savunarak, unutulmaya yüz tutmuş bir tren penceresinden, dönüp eski istasyonlara bakarak.. Hatırlayarak mücadele geleneğimiz olan bir halk olduğumuzu, ışığı kilitlendiği kafesten çıkaracağız.. Çünkü biz, haklıyız ve çoğuz.. Biz, halkız.. Bekleyin bizi korku dağları yaratanlar.. Açım ekmek istiyorum diyenler, üstlerine serpili korku toprağını atacaklar.. Ekmeğini umuda batırıp Haklılığın mücadelesiyle.. Mutlaka ama mutlaka kazanacaklar..

Editör: Ömür Ünver