Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP), sembolik açılışını Sivas Kongresi’nin 105. yıldönümü nedeniyle 4 Eylül’de Sivas’ta yaptığı Tüzük Kurultayı, bugün resmi olarak ATO Congressium'da toplandı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kurultay salonuna eski genel başkanlar Altan Öymen, Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin ile birlikte geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek, Divan Başkanı seçildi. CHP'nin bir önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise kurultaya katılmadı. Kurultayda en önemli tartışmaların ön seçim, genel başkan kontenjanının artırılması ve parti kurullarında görev alanlara dönem sınırlaması getirilen maddelerde yaşanması bekleniyor.

Sadece delegeler ile onur kurulu üyeleri ve eski genel başkanların davet edildiği kurultayın açılış konuşmasını CHP Genel Başkanı Özgür Özel yaptı. CHP'nin, Türkiye'nin birinci partisi olduğunu vurgulayan Özel, "CHP değişecek, Türkiye değişecek. Bizim kurultaylarımız liderlerden talimat alan kurultaylar değildir. Bizim kurultaylarımız liderlere ve kadrolara talimat, görev verir" dedi. 31 Mart seçimlerinde CHP'den ayrılarak bağımsız aday olanların artık partiye alınmayacağını belirten Özel, "Partiyi 100. yılında, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılındaki ilk seçiminde Türkiye'nin bütün demokratları sahiplenmişken kişisel hırslarından dolayı bu partinin karşısında adaylaşanlar orada kalsınlar, o hatalar bir daha yapılmayacak, bir daha onlar bu partide görev almayacaklardır" ifadelerini kullandı.

Özel'in açıklamasından öne çıkanlar şöyle:

Merhaba. Memleketin dört bir yanında altı oklu bayrağı göndere çekip, orada tutanlara merhaba. 871 ilde baba ocağının kapısını açık tutanlara, 14 yıldır yaptığım gibi 10 aylık genel başkanlığımda da gittiğim her ilde, her ilçede, olağanüstü bir engel, mani yoksa örgütümüze uğradım. Girdiğim her ilçede ve il başkanlığında mutlaka önce onları yanıma çağırdım. Baba ocağını erkenden açıp çayı koyanlara, çorbayı kaynatıp bacayı tüttürenlere, birazdan gelirler deyip bizi bekleyenlere, bu örgütün emekçilerine merhaba. CHP'nin evlatlarına, Atatürk'ün askerlerine merhaba.

47 yıl aradan sonra belki de ilk kez şu anda Türkiye'nin birinci partisinin kurultayını ekranlardan izleyen milyonlara merhaba. Artık az değiliz, artık daha çoğuz. 31 Mart'ta partimize oy veren, umudunu bize bağlayan 4 milyondan fazla yeni seçmenimize merhaba. Rengini ay yıldızlı al bayraktan alan, siyasi partilerden değil, miletin ittifakıyla kuran aslan sosyal demokratlara, muhafazakar demokratlara, milliyetçi demokratlara, Kürt demokratlara, Türkiye'nin bütün demokratlarına, Türkiye İttifakı'na merhaba.

Bundan tam bir yıl önceydi; 6 siyasi parti ittifak halinde girdiğimiz seçimlerde çok istediğimiz, çok çalıştığımız, çok hak ettiğimiz bir seçimi maalesef kaybettik. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra toplumda siyasetten uzaklaşmaya ve büyük bir umutsuzluk dalgasına dönüşen bir ruh hali vardı. Gençlerin gözündeki fer sönmüştü. Büyüklerimizin omuzları düşmüştü. Yaşlılarımız Türkiye'de iktidar göremeyecek miyiz derken, gençler biz bu ülkede hayal kuramayacak mıyız, artık bu ülkede yaşayamayacak mıyız diye bizden hesap soruyordu. Oturduk, konuştuk, tartıştık. Hep birlikte bir yol açmak, yeni bir yol almak için yola çıktık. Artık hiçbir şey olmamış gibi davranamazdık ve davranmadık. Ve şunu söyledik; CHP değişecek, Türkiye değişecek. Bizim kurultaylarımız liderlerden talimat alan kurultaylar değildir. Bizim kurultaylarımız liderlere ve kadrolara talimat, görev verirler. 

Değişim kurultayımızın açılışını 4 Eylül'de Sivas'ta yaptık. Sivas Kongresi, Atatürk'ün tespitiyle bizim ilk kurultayımızdır. Sivas Kongresi, bizlere mandayı ve himayeyi reddetme, kurtuluşu örgütleme, bağımsızlığı ilan etme ve yeni bir ülke, yeni bir demokrasi kurma görevi vermiştir. 1972 kurultayı Bülent Ecevit'i başkan seçmiş, ona ve kadrolarına, partimizi işçilerle, üretenlerle, hak arayanlarla buluşturma, sosyal demokrasiyi iktidar yapma görevi vermişti. Bu görevi kurultaydan aldılar ve 1975'te girdikleri 4 seçimden de partimizi birinci parti olarak çıkarmayı başardılar. 

"Partinin karşısında adaylaşanlar, bir daha bu partide olmayacaklardır"

Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin birinci partisidir. Millet 31 Mart'ta Türkiye'de yeni bir siyasi iklim yarattı. Bizlere ağır bir sorumluluk yükledi, ağır bir kredi açtı. Bu kredi, bir yatırım kredisidir. Seçmen, Türkiye'nin geleceğine ve CHP'nin geleceğine yatırım yapmıştır. 412 belediye başkanımızın, başta büyükşehir belediye başkanlarımızın ellerindeki anahtar, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında partimizi iktidar yapacak olan anahtardır.

Bu partiyi bırakıp bağımsız olarak başka bir yere gidip oradan adaylaşıp, bizim partimize seçim kaybettirip, AK Parti’nin kazanmasına katkı sağlamaya çalışanları bir kenara not etmedik, artık onlarla işimiz gücümüz yok. Partiyi 100. yılında, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılındaki ilk seçiminde Türkiye'nin bütün demokratları sahiplenmişken kişisel hırslarından dolayı bu partinin karşısında adaylaşanlar orada kalsınlar, o hatalar bir daha yapılmayacak, bir daha onlar bu partide görev almayacaklardır.

"CHP kabinesinde kadın-erkek eşitliği olacak"

Geçen yıl 4-5 Kasım kurultayımız ise bizlere önce yerel seçimlerde, ardından genel seçimlerde partimizi birinci yapma, iktidar yapma görevi vermiştir. Kurultayımızın hemen ardından yaş ortalaması 43 olan gençlerle tecrübeyi bir araya getirdiğimiz parti meclisimizde çalışmaya başladık. Yaş ortalamsı 46 olan bir MYK oluşturduk. İki kurulda da siyaset tecrübeleri, akademik tecrübeleri ve yaşları benden yüksek fevkalade değerli isimler de vardır. Onlarla birlikte olmanın da güvenini duyuyorum. İdari MYK ve gölge kabine adıyla iki yapıdan oluşan bir MYK belirledik. Tüm bakanlıklara denk, onları takip edecek, politika üretecek bir gölge kabine oluşturduk. Gölge kabine, iktidarda bulunan partinin kabinedeki tüm bakanlarının karşısına, onları izleyecek, eleştirecek, doğru yönlendirmelerde bulunacak ve millete dönüp 'biz olsak öyle değil böyle yapardık, biz geldiğimizde yol haritamız, siyasetimiz budur' diyecek bakanlardan oluşuyor. Malum Sayın Erdoğan'ın kabinesi 17 bakan ve bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmak üzere 18 kişiden oluşuyor. Aramızda bir fark var; Sayın Erdoğan'ın 18 kişilik kabinesinde bir tek kadın vardır, aileden sorumlu bakan. AKP'deki, Türkiye'deki tüm kadın siyasilere, az da oylarını almadığı çok sayıda kadına şunu demektedir; sizi yeriniz ailedir, evdir, çocuk büyütmektir, engelliye bakmaktır. Siz dış politikadan anlamazsınız, iç işleri sizin işiniz değildir, ekonomiyi biz yöneteceğiz. Yerel yönetimlerle ilgili bir karar alınacaksa onu da biz alacağız, adliyeyi de mülkiyeyi de biz yöneteceğiz diyorlar. Ama asla ve asla unutmamamız gereken bir şey var ki; bu ülkenin kuruluş kodlarında bu yoktu. Bu olsaydı, şu anda dünyanın ileri gitmiş, demokrasisiyle övünen ülkeleri ağzına alamazken Latife Hanım'ın yanında kadın haklarının konuşulması, o ülkeler 40 yıl bekleyecekken kadına seçme seçilme hakkının tanınması ve hem toplum, hem de siyaset yaşamında kadınların önünün açılması, belki bugün ülkeyi yönetenler idrak edemez ama bu ülkenin kuruluş kodlarında, Atatürk'ün en ilerici bakış açısında vardı. Bunun bilinciyle CHP bugünkü gölge kabinesinde olduğu gibi, yarın kurulacak Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetecek kabinesinde kadın erkek eşitliğine yer verecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 

"Filistin'in haklı davasını savunduk"

10 ayda 10 yurt dışı seyahatte partimizin uluslararası ilişkilerini geliştirmeye, güçlendirmeye, köklendirmeye gayret sarf ettik. İspanya'da yapılan Sosyalist Enternasyonel toplantısında başkan yardımcılığı görevine seçildim. Türkiye'de ana muhalefet partisiyiz ama yurt dışına çıktığımızda Türkiye'nin partisiyiz. Her fırsatta bunu tekrar ettim ve gereğini yaptım. Tüm yurt dışı temaslarda Türkiye'nin menfaatlerini savunduk. Gazze'deki zulmü gündeme getirdik. Siyasi akrabalarımıza İsrail zulmüne karşı Filistin'in yanında durmalarını, Filistin'i tanımalarını yazdığım mektupla bildirdim. Ayrıca gerek Alman sosyal demokratların kongresinde, gerek Avrupa Sosyalist Partisi'nin toplantılarında, gerekse yurt dışında, önümde bulduğum her kürsüde Filistin davasını savundum. Çünkü, Filistin'in haklı davasını savunmak, Yaser Arafat'la Bülent Ecevit'in kurduğu ilişki, CHP'nin 1970'lerden beri gelen tutarlı, kararlı, dirayetli tutumunu sahiplenmektir, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Filistin davasını sahiplenmektir. 

Yerel seçimler yaklaşırken ve araştırmalarda partimizin ivme yakaladığı ortaya çıkmışken, morallerimizi ve birliğimizi bozmak isteyenler oldu. Sözüm bu meclisten dışarı; partimizin yerel seçimlerdeki başarısızlığı üzerinden kendilerine kariyer hesabı yapmaya heves edenler oldu. Karşımızdaki iktidarın gayeleriyle paralel olan bu çabalara 'Biz bunların hiçbirini bu örgütte görmedik ki, bir damla alın terlerini bu partiye damlatmamışlar ki, her zaman karşımızda olmuş alay etmişler, şimdi gelmiş CHP’li oluvermişler' diyerek, o klavye şövalyelerini, o Twitter kahramanlarını ve partimizi paçasından aşağı çekmeye çalışanları o çukurda bıraktık, yolumuza baktık.

Ancak önümüzde iki risk vardı; iktidarın CHP ile tartışma, kavga etme, gerilme ve kutuplaşma siyasetini bir taktik ve strateji olarak sürdürdüğünü ve arttırarak devam ettirmek istediğini hep beraber gördük. Bunlara karşı kulak asmadık. Dedik ki; sizinle kavga etmeyeceğiz. Bir kavga edeceksek emekli için, emekçi için, çiftçiler için, esnaflar için, öğrenciler için, yoksullar için edeceğiz. Ama sizin suni gündeminizin peşine takılmayacak, bu seçimi yerel seçim olmaktan çıkarmayacak, bu seçimi belediye başkan adaylarımızın kendilerini ifade etmelerinin, daha önceki dönemde yaptıkları muhteşem işlerin gölgelenmesine izi vermeyecek, burada bir kavgaya girişip de yerelde bir kutuplaşma yaratarak, son derece yetenekli, pırıl pırıl belediye başkan adaylarımızın sizinkilerle kantara çıkmasından duyurduğumuz endişeyi görmezden gelmeyeceğiz dedik. Böyle yaptık ve asla ve asla onların suni gündemlerinin peşine takılmadık, hakaretlerini duymadık, hak etseler dahi cevaplarını vermedik, ya sonraya bıraktık, ya tamamen unuttuk.

İkinci tehlike ise; eski dostlarımızın benzer yaklaşımları oldu. Öyle şeyler duyduk ki; orada vereceğimiz cevap, aslında oluşturmak istediğimiz Türkiye ittifakının temellerini bombalamaya yönelikti. Görmedik, duymadık; çok sıkıştığımızda cevap verdik, 'canınız sağolsun' dedik, başka bir şey söylemedik. Partimiz 2018, 2019, 2023 seçimlerine ittifakla gitti. 2024 seçimlerini de ittifaksız kazanamayacağımızı düşünenler çoktu. İttifak olmazsa felaket geliyor dediler. İttifakı reddeden parti olmadık ve ittifak arayışlarıyla ilgili üzerimize ne düşüyorsa yaptık, bunun milletimiz tarafından görünür olmasını da sağladık. Amna sırf ittifak yapmak için olmayacak tavizler vermedik, olmayacak tekliflere evet demedik. Bu örgütün, bu milletin veya herhangi bir belediye başkanımızın hakkını kimseye yedirmedik. Biz, ittifakın partilerle değil, milletin kendisiyle yapılması gerektiğini gördük, partilerle yapılamayacağını, bu zorlamanın sonuç almayacağını, alsa da sonunda bir felaket yaratma noktasına savrulacağını gördük. O yüzden, milletin kendisiyle yapılacak bir ittifakın çok daha iyi olacağına inandık, seçmenleri de inandırdık. Türkiye ittifakını hep birlikte meydan meydan büyüttük. 

"Türkiye'nin birinci partisi olmanın sorumluluğuyla davrandık"

Ramazan Bayramı'nda Türkiye'nin birinci partisi olmanın sorumluluğuyla tüm siyasi parti liderlerini, 18 partinin genel başkanını aradım, bayramlaştım. Anıtkabir’de siyasi liderlerin her biriyle, tüm bakanlarla ve Sayın Cumhurbaşkanı ile tokalaştım. Erdoğan’ı partisinde ziyaret ettim, kendisini genel merkezimizde kabul ettim, ağırladım. Tüm liderlerle şu ana kadar tamamlayabildiğimiz oranda görüşmeler gerçekleştirdim, gerçekleştirmeye de devam ediyorum. Kurduğum her temasta, her cümlede sadece halkın sorunlarını ve beklentilerini dile getirdim. 'Millet size son seçimlerde iktidar olma sorumluluğu verdi, o zaman emeklinin derdini çözün, çaresi budur. Asgari ücrete dört kez zam yapılabilir diyordunuz, enflasyon bu noktada temmuz zammını artık verin' dedim. 'Çiftçilerin alın terinin karşılığını verin ve ortaya koyacağınız her çözümde biz size Meclis’te destek olmaya hazırız' dedim. 'Esnafın faizlerini artırmayın, pandemiden beri gelen kredilere faiz yükseltmek nedir, esnafa bu zulüm nedir, bu işten vazgeçin' dedim. 'Enflasyon muhasebesinde inat etmeyin, boşu boşuna kazanılmamış paradan vergi almaya çalışmayın' dedim. 'Hasta hükümlü paşaları adli tıp raporlarına rağmen içeride tutmayın, onları tahliye edin' dedim. Gezi tutukulularının uğradıkları haksızlıkları birer birer anlattım. Tayfun Kahraman’ın yaptığı görüşmeden çıkışta darbe çağrısı yapmadığını, 'ağaçları kesmeyecekler, topçu kışlasını dikmeyecekler, AKM’yi yıkıp AVM yapmayacaklar, mahkeme kararını bekleyecekler, o kötü bile gelse referandum yapacaklar, artık Gezi Parkı’nı boşaltmayı takdirlerinize sunuyorum' ifadelerinden darbe çıkmayacağını okudum, söyledim, evrakları teslim ettim. Gezi tutuklularının masumiyetini de söyledim. Emine Şenyaşar’a randevu verilmesini, dinlenmesini, o ananın yüreğindeki yangının hafifletilmesi gerektiğini söyledim. Ayşe Ateş’i, 'Bir siyasi parti, Ankara’nın ortasında Sinan Ateş’in cenazesini, kanını yerde bırakmış olabilir ama eşi var, iki küçük kızı var, onlara randevu verin, dinleyin, adalet duygusunu zedelemeyin, bu millet Ayşe Ateş’i kardeşi bildi, siz de randevu verin' dedim. Vatandaşın hizmet beklediği belediyelerimizin elini kolunu bağlamaya çalışmanın bu milletten döneceğini söyledim. Tüm bu süreçleri şeffaflıkla halkımızla paylaştım. Yanımda hazır bulunan büyükelçimizin tuttuğu notları partinin kasasına, partinin kurumsal hafızasında yer almak üzere genel sekreterimize teslim ettim.

Normalleşme dediğimiz sürece önce birileri yumuşama dediler. Ancak bir süre sonra onlar da normalleşmeyi kullanmaya başladılar. Halkın bu sürece olan teveccühü tüm araştırmalarda ortaya çıktı. Çünkü normali budur. Bizi o msalarda oturtan milletin ta kendisidir. Millet, ben Türkiye'de bir denge kurdum, siz de o dengeyi kurun demiştir. Siyaset yıllardır normalinden saptığı için milletin sorunları çözümsüz kalmıştır. Bu yoksul, aç, işsiz, güvencesiz millete; biliyorum, geleceğinden endişelisin ama tehlike büyük, benim arkama geçmelisin diyen basit siyaset bozulmuştur. Oyu bana vermelisin çünkü bayrağı indirecekler, oyu bana vermelisin çünkü ezanı dindirecekler, oyu bana vermelisin çünkü vatanı bölecekler diyenlere, rengini ay yıldızlı al bayraktan alan Türkiye ittifakı ile ve bu ülkenin kurucu ve birinci partisi olmanın sorumluluğuyla, ne milliyetçiliğimizi ne de başka bir şeyimizi bu sonradan görmelere sorgulatmayarak, özgüvenle yürüdük, yürümeye devam edeceğiz. 

"Yapılan görüşmeler AKP ile ittifak görüşmesi değildi"

Ancak bu süreçte iktidar tarafından ilk başlarda olumlu birtakım adımlar atmaya çalışsa da iktidar tarafında da muhalefet tarafında da normalleşmiş bir Türkiye'de kendisine yer olmayacağını düşünenlerin bazı adımları süreci akamete uğratmıştır. Yapılan görüşmeler ne AKP ile ittifak görüşmesi ne de Cumhur ittifakına iltisak görüşmesidir. Böyle bir tutum içinde ne biz oluruz, ne de siyasi rakiplerimizin böyle bir isteği olduğunu da düşünmüyorum.

Çeşitli toplantılarda, bu ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı var diyenlere; evet var ama mevcut anayasaya uyarsanız, yeni anayasayı konuşabilirseniz. Ama bundan daha 6 yıl önce, her doğana yapılması gerekirken Erdoğan'a yapılan anayasaya bugün Erdoğan bile uymuyorsa, o yeni anayasayı yapacak yeni bir meclis, ona güçlü irade koyan, kuvvetler ayrılığına inanan güçlü bir yönetici iradeye ihtiyaç var. Onun da zamanı CHP iktidarıdır. 

Yarın bir sihirli değnek bu iktidarın başına değerse, yarın sabahtan itibaren bütün AİHM kararlarına, AYM kararlarına uyarlarsa, kuvvetler ayrılığını, başta yürütmenin meclis üzerindeki ve yargı üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldırırlarsa, bu konuda geçmişteki hatalarını telafi eder, yeni yanlışlar yapmazlarsa, o zaman CHP yeni bir anayasa söylemine bir kez daha kulak kabartabilir. Ama Gezi tutukluları içeride yatıyorken, AİHM'in binlerce kararı uygulanmıyorken, Meclis'te ne el kaldırılacağına Saray'daki üst vekilden talimat alınarak hareket ediliyorsa, çıkarılan her bir kanun Saray'ın odalarında konuşuluyorsa burada ne demokrasiden, ne anayasadan, ne de yeni bir anayasa yapmaktan bahsedilemez. Biz, milletin verdiği sorumluluğun gereğini yaptık.

"Onların oyunlarına gelmeyeceğiz"

Ancak bu süre içinde olumlu birkaç adımdan sonra bir baktık ki, 1 Mayıs'ı yeniden Taksim'e kapattılar. AYM'nin kapı gibi kararına rağmen. AYM kararına rağmen Can Atalay'ı içeride tutmaya devam ettiler. Asgari ücrete zam yapmadılar, emekliye haklarını vermediler. Çiftçiyi düşük taban fiyatlara mahkum ettiler. Halkın iradesini yok sayan kayyım politikasını ısrarla sürdürdüler. Atanmayan öğretmenlerden müfredata, hayvan hakları yasasından depremzedelere kadar tüm konularda kendi bildiklerinde, yanlışta ısrar ettiler. Bunların kendilerine de Türkiye'ye de hiçbir faydası olmadığını görmediler. Normalleşme CHP'ye yarıyor kaygısına kapılıp, şimdi sertleşmek, kavga etmek, yani eski Türkiye'lerine dönmek istiyorlar. Hiç kusura bakmasınlar, onların dönemindeki eski Türkiye geride kalmıştır. Ne yaptıklarını görüyoruz. Onların oyunlarına gelmeyeceğiz. Biz, cesaret isteyen bu doğru yolda yürümeye devam edeceğiz.

Bizi bu süreçte en çok üzen ise toplumun satın aldığı, bize oy vermeye eli gitmeyenlerin önyargılarının kırıldığı, Cumhur ittifakını iç çekişmelere götüren bu süreç üzerinden aldığımız haksız eleştiriler oldu. O eleştirileri yapanlar, kısır kavgaların fayda getireceğine inanıyorlarsa yanlıştır. Kutuplaşmanın konforuna kapılıyorlarsa haksızlıktır. Belki bilmeden, istemeden iktidara can suyu vermeye alet oluyorlarsa dikkatli olmalılar. Çünkü bu partinin bir lideri, bir yönetimi, yönetimiyle birlikte 81 ilinde ve tüm ilçelerinde eşgüdüm halinde olan güçlü bir örgütü ve iktidar olmaya dair verilmiş bir kararı vardır. Sosyal medyadan, çeşitli mecralardan bu sürecin baltalanmasına, partinin yeniden geriye düşürülmesine asla izin vermeyeceğiz. Kavga ve kutuplaşma, iktidarın son çaresi. İstemeden bu oyuna alet olanlara bir şey demiyorum. Ama bilerek, isteyerek bunu yapmak partiye kötülüktür. Bundan uzak durmalarını temenni ediyorum. Çünkü yapmamız gereken toplumla bütünleşerek iktidara yürümektir. Yolumuz iktidar yoludur. Bu yılda hep birlikte sabırla yürüyoruz. 

"Sadece iktidarı eleştirmedik, çözümlerimizi tek tek sıraladık"

Müzakere ve mücadele ediyoruz dedik. Bu süreci zaman zaman bir mücadele yoksunluğuna bağlayanlar oldu. Ancak biz, yerel seçimlerden sonra bu ülkede daha önce görülmemiş, yapılmamış şeyler yaptık. Ankara'da emekli mitingi, Kocaeli Gebze'de emekçi mitingi yaptık. Ayrıca Rize'de, Sayın Erdoğan'ın memleketinde çay mitingi yaptık. Hiçbir siyasinin dolduramadığı bir meydanı tıka basa doldurduk. Buğday fiyatı açıklandı. İflasa, icraya sürüklendiler. Adana'da Zeydan Başkan'ı ziyaretimizde Adana çiftçileri bunu mitinge dönüştürdü. Ardından Ayrabolu'dan aldığımız davetle, on binlerce çiftçiyle, yüzlerce traktörle onların sesini duyurduk. Giresun'da fındık, Gaziantep'te fıstık, memleketim Manisa'da tarım mitingi yaptık. Sadece iktidarı eleştirmedik, çözümlerimizi tek tek sıraladık. 

"İktidara yürüyen parti eski ezberlerle siyaset yapmaz"

Biz iktidarın tek ve en güçlü seçeneğiyiz. İktidara yürüyen parti eski ezberlerle siyaset yapmaz, yapamaz. İktidara yürüyen parti demek, bir yanda vatandaşı harekete geçirmek, diğer yandan iktidarı müzakereye mecbur bırakmaktır. İktidar başarısız olursa geliriz, biz iktidar oluruz diye beklersek, daha çok bekleriz.

"Bu değişimin altını doldurmalıyız"

Bunun için CHP bugün burada, 2. yüzyıl değişim kurultayımızda tüzüğümüzü değiştirmek, iktidar programımızın yazımını güçlü bir şekilde başlatmak üzere toplanmıştır. 10 ay önceki kurultayımızda bir değişim yaşandı. O kurultayda da açıkça ifade etmiştim; biz değişimi kişilere indirgeyecek olursak, bu hem haksızlıktır, hem vefasızlıktır. O yüzden değişimi kişilerin, kurulların değişiminden ibaret görmedik, görmeyeceğiz. Bu değişimin altını doldurmalıyız. Yerel seçimlerde partide yaptığımız değişiklikler bakidir, mevcuttur, korunacaktır, yazılacaktır. 

Genel başkan dahil hepimiz ön seçime gireceğiz. Milletvekili olmak isteyenler örgütten onay ve destek alacaklar.

TBMM'nin gündeminde İsrail var! TBMM'nin gündeminde İsrail var!

"Gençlik ve kadın kotası maddesini size emanet ediyorum"

Bugün yüzde 33 kadın kotası vardır. Cinsiyet kotasını yüzde 50 olarak yazıyoruz. Yürürlülük maddesinde ilk kurultayda 35, bir sonrakinde 40, bir sonrakinde 45, bir sonrasında 50 olacak şekilde bir geçiş süreci tarif ediyoruz. Gençlik kotasını 18-25 için 10, 25-40 yaşındakiler de şu anda 10, bir sonrakinde 15, bir sonrakinde 20 olarak uygulayıp söz verilen bir devrimi hep birlikte gerçekleştirmeyi istiyoruz. Gençlik ve kadın kotası maddesini size emanet ediyorum.

İktidar programına evrilecek parti programımızın değişim çalışmalarına başlayacağız. Bu millet bizden nasıl bekliyor? Nasıl bir devlet-millet ilişkisi? Bu ülkenin ekonomisini nasıl yöneteceğiz, dış politika nasıl olacak, tarımda kime ne vadediyoruz, halkımızla tartışacağız.

"Kayyım uygulamalarını sonuna kadar kınıyorum"

31 Mart seçimlerinin üzerinden henüz 5 ay geçmemişken Hakkari Belediyesi'ne kayyım atayanların, ülkenin demokrasisine ne yapmaya çalıştığını biliyoruz. Manisalılar belediye başkanı seçebiliyorken, Osmaniyeliler, Rizeliler seçebiliyorken, Hakkarililerin belediye başkanı seçememesini, kayyım uygulamalarını sonuna kadar kınıyorum. Bundan sonra da her denemede karşı olacağımıza ve mücadeleyi yükseleteceğimize buradan söz veriyorum.

"Ekrem İmamoğlu'nu kimsenin insafına bırakmayız"

Bir yandan biz iktidara yürürken, birileri yürüyüşümüzü, kararlılığı görüyorlar ve bunun için artık tamamen kendilerine aparat ettikleri yargı eliyle siyaseti dizayn etmeye çalışıyorlar. Bu konuda geçtiğimiz haftalarda iki önemli gelişme yaşadık. Birisi, İBB Genel Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu'nun uzun süredir bekletilen, karara bağlanmayan dosyası üzerinden maksatlı, çirkin bilgi sızdırmalarıyla Türkiye'deki siyaseti dizayn etme çabalarıdır.  Sayın Ekrem İmamoğlu bu çabalara karşı kendi duruşunu en kararlı, en net şekilde ifade etmiştir. Partinin Genel Başkanı sıfatıyla, bütün il ve ilçe başkanlarımızın, delegelerimizin huzurunda, 1 milyon 460 bin üyemizin adına ifade ediyorum ki, Sayın İmamoğlu'nun tutumu, partimizin tutumudur. CHP, Ekrem İmamoğlu'nun yanındadır. İstanbul'un sevgilisi, partimizin gözdesini kimsenin kem gözlerine emanet etmeyiz, kimsenin insafına bırakmayız. Herkes haddini bilecek.

Kılıçdaroğlu'na destek

Ayrıca, önceki genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na açılan bir davayla siyasi yasak ve hapisle tehdit edilmeye çalışılıyor. Burada kendilerine, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir şehit cenazesinde kurdukları kumpasla üzerine yollanan vahşi güruh kendisini linç etmeye çalışırken nasıl durduğunu, Şavşat'ta PKK kurşunu bir askerimizi şehit, birini kör ederken, o kirpi geldiğinde araçtan kirpiye geçerkenki duruşunu, ayrıca mecliste uğradığı saldırıdan, sosyal medyada kendisine karşı yapılan her türlü linç girişimine karşı takındığı tutuma bakmalarını söylüyorum. 

"CHP'nin gücü para babalarına, yandaş müteahhitlere benzemez"

Hangi büyükşehir belediye başkanımıza nasıl bir kumpas kurmaya kalkarsanız kalkın, ya da önceki genel başkanımızı tehdit ederseniz edin, CHP bir bütün olarak, kurumsal olarak onların arkasındadır. Bu güç, sizin arkanızda olan para babalarına, yandaş müteahhitlere benzemez. Yarım asırdır iktidarda olmayıp bir arada durabilenlerden bahsediyoruz. Bizi bir arada tutan zamk, derz, macun ne ihaledir, ne tayindir, ne terfidir. Hepimizi, bu salonu bir arada tutan şey, vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisidir. Bu salonu böyle tanıyın. 

"Hedefimiz AB'ye tam üyelik"

Bu iktidarın ilk başta söyleyip, havai fişekler atıp da sonradan takiyye olduğu anlaşılan o terk ettiği tutumunu, CHP olarak, bu başvuruyu yapmış olan parti olarak sahiplenerek, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini CHP olarak müjdeliyoruz. Geçtiğimiz Sosyalist Enternasyonel toplantısında 32'si Avrupa ülkesi toplam 72 siyasi partinin toplantıdaki temsilcilerinin tamamı, CHP'nin Avrupa ile bütünleşme ve AB'ye tam üyelik hedefini desteklediklerini ilan etmişlerdir. Biz, 4 bin 500 dolarlık milli gelirle, liderlerin güçlü, arabalarının lüks, uçak filolarının kalabalık olduğu ülkelerin arasına girmek değil; 54 bin dolarlık milli gelirle, liderlerin mütevazi, demokrasinin güçlü, halkın zengin olduğu ülkelerin arasına girmeyi hedeflemekteyiz. Bu hedef, Balkan coğrafyası ve Türki cumhuriyetlerle en iyi ilişkileri kurmamıza, KKTC ve Azerbaycan ile üsttenci, buyurgan bir dille değil, dost ve kardeş bir ülke bağı kurmamıza, diğer yandan Rusya ve Çin ile diplomatik ilişkilerimizi güçlendirmeye, iş birlikleri yapmaya engel değildir. Ancak, CHP'nin atasından aldığı miras, gelişmiş ülkeleri yakalamak ve geçmektir. Bunun da yolu güçlü demokrasi, kuvvetler ayrılığı ve bugünkü adıyla AB'ye tam üyelik sürecidir. 

Editör: TE Bilisim