Dört bir tarafı; dağlar, denizler, göller ovalarla.. Her bir kenti, tarihi dokularla.. Toprakları bereketle dolu yeryüzü cenneti olan bir ülkede; Bolluk ve huzur içinde, düşler atlasında gezer gibi yaşanabilecekken, düş satanlar ülkesinde; aldana kana, yoklukla, kıvrana kıvrana, azar azar ölerek uzattığımız bir hayatı yaşıyoruz.. Önümüz 1 Mayıs Din, dil ve kültürlerin kesiştiği, insanlığın evrensel olan tek günü, Emeğin ve emekçinin onurlu ve şanlı, Yaşamı asıl var eden.. Dünyayı ellerinde yükselten.. Ama emeği hep sömürülen, Hikâyesi; acıdan başka bir şey anlatmayan, yüzleri sapsarı, Dirençli.. Ve onurlu.. insanların bayramı.. Ardı Ramazan Bayramı (Şeker Bayramı).. Hani o anlamlı geleneklerin tatlı bayramı, Hani, dayanışma, eşitliğin ve kucaklaşmanın fark yarattığı naif olduğu kadar, coşkulu zamanları.. Kültürümüz bizim hazinemizdir.. Hiç bir coğrafyanın; kültürlerin değerlerini hafife almamak, varlıklarını devam ettirmeleri için uğraşmak gerek dediğimiz, bu uğurda emek verdiğimiz bayram günleri.. Ama yaşamın her alanında olduğu gibi, bu değerlerde de yüzümüze çarpan ikiyüzlülük sarmalındayız.. Artık bayramlar; Korunaklı evlerde yaşamaktan başka yaşam bilmeyen; bir böcek bir kelebek, her şey güzele evrilecek temasıyla, sokakla sınanmışlara düş sattığı günlere döndü.. Bende isterdim cümlelerin çiçek açtığı bir bahçe edasıyla, umutla tatlandırılmış sözler yazmayı.. Ama; açlık sınırının 6 bin 170 TL, Yoksulluk sınırının 18 bin 474 TL, Asgari ücretin 4.253 TL olduğu ülkede, Büyüyen işsizlik, derinleşen yoksullukla, kalplerinde umutsuzluk dalgasıyla yürüyen milyonların olduğu, Kimliksizleştirilen ve yalnız bırakılan insanların dramlarıyla doğan günlerde.. Cümleler çiçek açar mı? Toplumsal eşitsizlik hukuki eşitsizlikle şahlanmaya devam ederken.. Bırakın erişkinleri; çocuklar bile yarına dair hayal kuramazken.. Bayramlar bayram olur mu? Düşü olmayanın sevinci olur mu? Anneler, babalar.. Bir garip çaresizlik içinde.. Uykulu ve dalgın.. Hareli ve lâl iken.. Öldürülme, taciz edilme korkusuyla çocuklar sokakta şeker toplayamazken, bayram sevinci diye bir şey kalır mı? Hiçbir şeye alerjim yoktur, ikiyüzlülüğe olduğu kadar.. Sevmedikleri halde kaçımızın yüzüne güldüler.. Bayramlar ki, anlamlı günler diye diye kaçımızı kırmamak için rollere büründüler.. Ya da hiç bir şey iyi olmazken ve iyi olmayacakken, kaçımıza 'her şey iyi olacak' dediler.. Ya biz? Aldanışın, inanışın, tatlı ritminin geçiciliğinde kaç kez kandırdık kendimizi.. Biliyor musunuz? Biliyor muyuz? Dalgın, yorgun ve uykusuzuz.. Çözümden çok suçlamayı seviyoruz.. Başkalarını.. Ayağımıza takılan taşları.. Çuvaldız batırmaktan karşıya, kendimize iğneyi unutuyoruz.. Ne kadar derine gömmeye çalışırsanız çalışın, çalışırsak çalışalım gerçekler çıkar gün ışığına.. Ve gerçekler çıktı, gün kadar ortada.. Artık, düş kurmaya takati kalmayanlar, düş satanlara inanmayacaklar.. Ve fakat.. Yine de tüm bu çaresizliğe rağmen.. Hala.. Yarınlar adına dövüşecekler var.. Evet, 1 Mayıs Biz, tüm zamanların tanrısı, emekçiler alanlarda olacağız.. İçimizdeki zafer şarkılarıyla.. Ağzımızda sloganlar sonsuzluk.. Yürüdüğümüz gökyüzüne.. Haklı günler, bizi bekleyen büyük günler var diyeceğiz.. Dağların doruklarından.. Yepyeni doğarken gün.. Gelecek güzel günlere inanarak Selam sana işçi sınıfı.. Selam, ekmek ve gül... Yeter, bu karanlık günler diye haykıracak.. Tüm karanlığa rağmen.. Düş satmadan.. Düş çalmadan.. Doğuracağımız güneşli günleri selamlayacağız.. Çünkü biz.. Halkız.. Haklı ve gururlu, işçi ve emekçinin bayramını, 1 Mayısı selamlıyor, Ramazan Bayramınızı kutluyorum.
Editör: Ömür Ünver