- Ne bileyim elimden bir kaza çıktı, kader kurbanı olarak… Cezasını yattık.
- Naptın? Naptın? Anlamadım?
- Ne bileyim elimden bir kaza çıktı, kader kurbanı olarak..
- Hanımı mı öldürdün?
- Eee kader kurbanı olarak?
- Nasıl kader ya?
- Cahillik, çocukluk, ne bileyim işte.. Af çıktı, Allah razı olsun..
- Peki, neden öldürdün hanımını?
- Kıskançlık ve bir de hal ve hareketleri hoşuma gitmediği için. Olmaması gerekirken. Ama kaderim. Ne yapalım…
- Her gün haberlerde görüyoruz ya, eşlerini, boşanmak isteyenleri, boşanmış eşlerini katlediyorlar. Onlardan birisin yani.
- Allah korusun değilim. Onları görünce benim de tüylerim diken diken oluyor. Benim ki istemeyerek oldu.
- Gerçekten şu an ne konuşacağımı bilemiyorum, kitlendim. Peki, ikinci eşinden neden ayrıldın?
- Ayrılmadım. İkinci eş para için beni kafaladı. Evimi aldı, paramı aldı. Beni öldürmeye kalktı, kendi gitti.
- Nasıl oldu anlayamadım. Niye öldürmeye kalktı seni?
- Daha kocasından boşanmamıştı. Beni ayartıp evimi aldı.
- Aaaa ama her tarafı hata bunun!
- Hata benim hatam değil ki ama. Sabrettim sabrettim. Beni öldürmeye kalkınca, kendi öldü.
- Nasıl kendi öldü? Ay onu da mı öldürdün yoksa. Naptın ya?
- Kurban olduğum Allah hakkımda hayırlısını versin. İftiradan yalandan dolandan çok korkarım. Ben de yalan yok, dobrayım dobra ben.
- O zaman nasıl öldü ya?
- Kendini ben öldürmüş oldum. Olmasa iyiydi ama oldu kader olarak!!!
Televizyon kanalında kendisine üçüncü eş arayan bir amca ile sunucunun diyaloğunu birçoğunuz hatırlayacaktır.
Samsun'da Arzu Aygün, Ankara'da Aleyna Çakır, Muğla'da Pınar Gültekin, İstanbul'da Nursel Aris, Konya'da Esma Nur Karadayı, Malatya'da Selda Taş, Edirne'de Nilay Karaarslan ve diğerlerinin en kutsal olan yaşama özgürlükleri ellerinden alındı. Hem de kendilerinde hiç bir suç görmeyen kader kurbanları insanlar tarafından.
Dostoyevski günlüklerinin bir yerinde, Sibirya'daki onlarca katil, tecavüzcü ve soyguncudan bir tanesinin bile hata yaptığını kabul ettiğini görmediğini söyler.
Ahlakı ahlakçılıkla karıştırmak istemiyorum. Belki haddime de düşmez bu konulara girmek ama son günlerde artan cinayetlerin ardından insan ister istemez etkileniyor. Yaptıkları eylemlerin kötülüğünü üzerine almayarak suçu kadere atan çiçek insanları gördükçe artık ne diyeceğimizi ne düşüneceğimizi şaşırıyoruz.
Katil bile vicdanını susturacak bahaneler buluyorsa eğer, kim benim kalbime ve vicdanıma bak diyebilir artık?
Kimse kaza eseri doktor olamayacağı gibi kaza eseri de kendini cehennemde bulmaz. İnsan kendi ayaklarıyla, kendi iradesiyle gider cehenneme de suçu hep başkalarına atar.
Bizim anlamadığımız şey galiba yaptığımız her kötülüğün kendi eserimiz olduğudur. Bu ister cinayet olsun, ister tecavüz, ister hırsızlık, isterse haksızlık... Bizleri ağza alınmaz kötü eylemlere iten toplumsal şartlardan çok kişiliğimizdir. Yapmaya bilirdin!
Evet, bazı insanların eylemleri kötüdür ve bu eylemleri yapanların unuttukları bir şey var. Eylem kötü iken siz temiz kalamazsınız. Anlamakta fayda var insanlar kötü dedikleri için siz kötü lanet birisi değilsiniz. Siz kötü ve lanet birisi olduğunuz için insanlar size kötü der. Hepsi budur. Yüzleşelim artık kendimizle.
Kötü bir eylem gerçekleştiriyorsanız bilin ki kötü olduğunuzdan o eylemi gerçekleştiriyorsunuz. Kader kurbanlığı gibi sözler koskoca bir hiç ve yalanın en dip avuntusudur.
Gerçi kabahat herkeste var. Siz çocuğunuzu yetiştirirken, camide vaaz ederken günahı, insanlara karşı işlenen bir suçtan çok Allah'a karşı işlenen bir kabahat olarak gösterirseniz olacağı budur.
Allah nasıl olsa günahları affeder diyenler çıkar günahkar olmanın rahatlığı ile suçu canı nereye isterse oraya atarak vicdanını rahatlatır.
Ama korkarım ki ilahi adalet terazisinin önünde vicdanımız değil o kötü eylemlerimiz bizi karşılayacak.
Toplumumuzda ağzı ve fermuarı açık, elleri almak için ileri uzanmış birçok bencil insan var. Herhangi bir şekilde yermek için söylemiyorum, hümanistler üzülecek ama insanın tabiatı maalesef buna müsait.
Ve bunlar sebebi olan bir eylem, hür iradeyle gerçekleştirilemez savının arkasına sığınacak. Ne yazık ki yargı da aynı sav ile taviz verecek.
Adam birinci eşini öldürüyor af ediliyor. İkinciyi öldürüyor kısa süre yatıp çıkıyor. Haklı olarak üçüncü eşi arıyor. Nasıl olsa birileri ağılın kapısını kurt giremeyecek şekilde kapatmıyor. Adam da eğer sebepleri varsa, eylemlerimizden sorumlu değilizin, kafasını yaşayarak öldürüyor da öldürüyor. Kabahat hep başkalarında. Çiçek insanlar ise kader kurbanı. Elli liralık kravata ver gitsin indirimi.
Çok geç olmadan bir şeyler yapılmalı diye düşünüyor insan. Sosyolog, psikolog, hukukçu, din adamı, siyasetçi ve ekonomistler bir araya gelerek çok acil eylem planı hazırlanması lazım...
Başkalarına çeşitli bahaneler ile haksızlık yapanlar, kendi özgür iradeleriyle kötü olduklarını kabul etmek zorundalar. Etmeseler bile aldıkları cezalar korkutmalı.
Gündemde Anayasa çalışmalarından bahsediliyor. Bunu fırsat bilmek lazım. Zarara rızası ile girenlere acımayan cezaların bir an önce gelmesi gerekir
İnsan Allah'a ne yapabilir ki? Gelin biz günahı insanlara karşı işlenen bir suç olarak ele alalım. Günahkar olmanın hazzı ile daha birçok kötü eylemlere kalkışmalarına şahit olmayalım.
Gelin hep beraber Samsun'da kaybolduktan 42 gün sonra cesedi çuval içinde ormanlık alanda bulunan 35 yaşındaki Arzu Aygün’ün ve diğerlerinin üzüntüsünü paylaşmak için bir şeyler yapalım. Sadece kınamak ile kalmayalım. İnsana karşı yapılan eylemleri en ağır şekilde cezalandıracak yasaların çıkması için mücadele edelim.
Belki bu da başkaları açısından kötülük gibi gözükebilir. Ama bu kötülük, bizim iyiliğimiz olur.