Kültür-Sanat

Beyaz güvercin de uçtu gitti… Pınar Erol yazdı

Kurtuluş Savaşı’nın hemen her cephesinde savaşan Gümrük Müdürü Baha Bey ile Rumeli’den göçen Şehriban Hanım’ın ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir Nedret Güvenç. Ortaokula Karataş’taki İzmir Kız Lisesi...

“Dün akşam Şehir Tiyatroları’nda alev gibi parladım. İnşallah Tanrım bu bir saman alevi olmaz”. “Katıksız bir sahne sanatçısı, kendi benliğini saklayıp oyun yapan bir kişi değil; benliğini değiştiren, değiştirebilen bir kişidir. Daha provalar sırasında kostüm ve maskenin yardımına sığınmadan esrarlı bir şekilde değişir, şairin yardımcısı olur. Daha sadece sözlerden ibaret bir yaratığın boş kalıbını kendi benliğiyle doldurup onu hem yaşayıp hem yaşatarak da, galerinin en son sıralarından salonun ön koltuklarına kadar herkes için belirli bir hale getirir.” Zor rolleri seven, adına oyunlar yazılan safkan bir tiyatrocudur o. Nedret Güvenç’i “Alcestis” oyununda seyreden Necati Cumalı “Boş Beşik”i onun için yazar. Onun oyunculuğundan ilham alan, heyecan duyan Murathan Mungan, “Geyikler ve Lanetler”deki Cudana’yı, Adalet Ağaoğlu ise “Evcilik Oyunu”nu onu düşünerek yazarlar. Muhsin Ertuğrul “Mor Defter” için “gel kızın oldu” der. (Oyunlar için o tabiri kullanır.) Rejiyi yapan Şirin Devrim, “şoför Mehmet rolü için dört namzet var, içlerinden seçemiyorum. Sahnesi seninle olacağı için senin seçmeni istiyorum” der. Seçilen kişi Okan Bilgütay’dır. Nedret Güvenç bilmeden eşini seçer. Yine Şirin Devrim’le karşılıklı oynadığı “Kireçli Bahçe” oyununda kızı Müjgan’a hamile kalır. Şirin Devrim, uğuru olur. Brecht oyunlarından birinde oynamak onun için çok önemlidir. Gerçek bir sınavdır. “Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununu 2,5 ay çalışırlar, genel provaya başlayacakken oyun ideolojik bulunduğu için kaldırılır. Oynansa belki de en güzel rollerinden birisi olacaktır. Aylarca, gece gündüz onunla iç içedir. Onun gibi düşünür, onun gibi konuşur, onun gibi yaşar. Yarım kalan o güzel oyun içinde ukde kalır çünkü o küçük Çinli kızın verdiği yaşam savaşında biraz da kendini bulmuştur ama ne yazık ki seyirciyle paylaşamaz. Üzgündür; kendini avutamaz, izin alıp Paris’e gider. Orada Arthur Miller’in “Köprüden Görünüş” oyunundan çok etkilenir. Hemen Asude Zeybekoğlu’na mektup yazar, “çevir, hemen oynansın” der. Roxanne rolü ona ilk tiyatro ödülü olan İlhan İskender Armağanı’nı getirir. Altmış yılı aşkın meslek hayatında en önemsediği şey, seyircisiyle olan ilişkisidir. Bunu korumak adına seve seve yaptığı fedakârlıklar onu hep kontrollü, ilkeli, hatta bir manastır sakini kadar özverili bir yaşama yönlendirse de aldığı ödüller bu yılların boşa geçmediğinin göstergesidir. Onur Ödülleri ise yıldızlı bir diploma gibidir. “Eskimeyen Oyun” ile ilk Afife Ödülü’nü alır. Aslında meslek hayatının ilk ödülü sinemadan gelir. Türk Film Dostları Derneği, “Kanlı Para”daki rolü için en başarılı kadın oyuncu ödülü verir. Adı anons edildiğinde şaşırır, “Sayın jüri üyeleri bana bu ödülü verdiğiniz için size çok teşekkür ederim ama ben kendimi seçmedim, Hümaşa Hican’ı seçtim” der. Bu konuşmayı yaptığında 21 yaşındadır. Adına İzmir’de salon açılır. İzmir’den iki güzel kuş uçtu; Biri Beyaz Güvercin Nedret Güvenç, diğeri minik serçe Sezen Aksu denir. İlk kez 1974’te yönetmenlik yapmaya cesaret eder. “En Büyük Kumar” oyununu sahneler. O çalışma ses getirince Muhsin Ertuğrul “Bernarda Alba’nın Evi”nin rejisini verir. İnsanlar görmesin diye duvarları yüksek bir iç avlu olarak yorumladığı oyun da beğenilince bu sefer Stringber’in “Baba” oyununu emanet eder Muhsin Ertuğrul. On beşten fazla oyun sahneye koyar. Seçtiği “Kim Korkar Kurttan” oyunu zordur. Ancak o hep zorları seçmeye çalışır. İnsanın kendini aşmasının böyle mümkün olduğuna inanır. Sinemada 200’den fazla filmde rol alır. Karakter rollerine geçtiğinde daha 30 yaşındadır. “Fakir Gencin Romanı” filminde Cüneyt Arkın’ın annesini oynadığında 31 yaşındadır, oğlu ise 28-29 yaşlarındadır. Herkes güler. Diğer yandan “Hırçın Kız”ı oynadığında 50 yaşındadır, yani yaşsızdır. 1984’te “Hanımlar Sizin İçin” programına başlar. Her sabah “hayırlı sabahlar sayın seyirciler” sözleriyle televizyonu o açar.Bu sayede tekrar esas kız rolüne geçer. Program 15 yıl devam eder. Oyunculuğunu bütünleyen, güçlendiren sesi, birçok sinema oyuncusunun da sesi olur. Aranan dublaj sanatçılarından biridir. Öyle ki bazen karşısındakini konuştuğu için kendisini başkası konuşmak zorunda kalır. “Fakir Gencin Romanı”nda Filiz Akın’ı konuşması gerekince, Nedret Güvenç’i de Adalet Cimcoz konuşur. “Çalıkuşu”nda o Türkan Şoray’ı, Altan Karındaş onu konuşur. Kaçış yok, emekli edilir. Gencay Gürün’ün kurduğu Tiyatro İstanbul ona kapılarını açar. Orada, “Eskimeyen Oyun”u, “Altın Göl”ü, “Yalandan Kim Ölmüş”ü oynar,“Seher Vakti”ni sahneler. Kırkıncı sanat yılı için Eugene O’Neill’ın “Günden Geceye” oyununu seçer. Bu seçimi de ödüller getirir. “Daha güzel, daha farklı, daha çılgın olanı arıyorum. Yeniden sahne üzerinde olmak, nefis bir oyunda zorlu bir rol çalışıp, başarmak istiyorum... Aklınızda olsun, bu konudaki bütün tekliflere açığım. Yerim yurdum belli, benim gibi bir tiyatro delisini bulmak zor değil... Yeter ki provalar başlasın, perdeler açılsın, salonlar dolsun ve alkış sesleri kesilmesin...” diyen oyuncu, bugün 31 Temmuz 2021’de aramızdan ayrılır. Beyaz güvercin uçar gider…