Önümüzde bizi bekleyen; ülkeyi içinde bulunduğu karanlıktan kurtaracak yeni bir “Rönesans” gibi bakılan seçim sandığı var..
Üstelik seçimler olur mu, olmaz mı? Görüşleri de yok değil..
Ama demokrasiyi savunuyorsak sandıkla gelenin sandıkla gidebileceğine, seçimlerin gücüne inanmak zorundayız..
Aksi umutsuzluktur ki bu da insan olmaktan vazgeçmektir..
Öyledir ya, mücadele edenleri umut etmekten vazgeçirmek yenilgilerine zemin hazırlamaktır..
Bir algı yaratılıyor. Seçim kazanılsa bile karanlığa tutunanlar gitmezler..
Evet, yüreklere çöken bir karanlığın olduğu doğrudur. Fakat yüreğe çöken karanlık geçicidir. Karanlık bilincimize çökmesin yeter..
Bütün mesele bu algılara takılıp, bilincimize çökecek bir karanlığa izin vermemek, bu dehlizlere düşmemek..
Toplumsal biyografik yapımızla bu bilinci korumak mümkün mü?
Baktığımız zaman havada; her ne kadar aptallaştıran bir eğitim sistemi, bağnazlık, ötekileştirme dili, nefret söylemi, otoriterizm ve ekonomik koşullardan düşünemeyecek kadar boğulmuş bir halk atmosferi hakim olsa da, toplumların; yaşayan, dönüşen, gelişebilen bir organizma olduğu gerçeğini değiştirmez..
İşte biz aydınlığı isteyenler bu gerçekliğe tutunacağız..
Siyasal hayatımızda 2017 referandumu öncesinde ekonomik görüşlerde, kültürel kimliklerde olsun, düşünce dünyalarıyla bir çok farklılık vardı ve yaşam alanlarımızı birden çok siyasi düşünce kapsıyordu..
2017 Referandum sonrası çeşitlilik yerini tekliğe bıraktı, sonuç olarak ağırlaşmış otorite doğdu..
Elbette tepki gösteren kesimler oldu ve birlikte mücadele verdiler, veriyorlar da..
Ancak, öte yandan etnik ve dinsel milliyetçi bir söylem üzerinden otoriter yönetimini devam ettirme gayreti, olanlara bağlılıkta yadsınamaz boyutta..
Bu noktada da olası seçimde muhalefet adayı önem taşıyor..
6’lı masanın büyük ayağını oluşturanların tabiri caizse keskin şımarık tutumlarıyla değil..
Kendine has üslubuyla, politik ihtirası olmayan, emekçinin yanında onların hakları ve en önemlisi ağır yara almış hukuksuzlukla mücadele verecek, toplumun diğer kesimi olan demokratik bloklarla uzlaşıcı üslupla iletişim kuran bir adayla yola çıkılmak zorunda..
Ve vakit daraldı, karanlık gitgide bastırdı, ekonomik krizde halk ve gençlik bir sıkışma içinde. Velhasıl uzun uzun vaktimiz kalmadı.
Durmak değil yürümek zorundayız..
İki seçenek arasındayız. Otoriter siyasal rejimi mi? Çağdaş değerler üzerine oturtulmuş demokratik bir ülke mi?
Yüreklerdeki karanlık, bilince de sıçramadan, bir an önce kendi Rönesans’ımızı yaratmak zorundayız…
Artık ciddiyet zamanı. Seçmek zorundayız adayımızı da, karanlığa mı aydınlığa mı? Yürüyeceğimiz yolu da…
Editör: Ömür Ünver