Son günlerde, coğrafyaların yozlaşmış, katı halleri ve dünyanın yıkımları arasında adeta çarklar altında ezilen taşlara döndük..
Bizleri; en kızgın ve en civcivli zamanlar bekleye dururken, toplumca ne idüğü belirsiz bir "anlaşılmamışlık" döngüsü içinde dönüp duruyoruz..
Yolsuzluklar ifşa olurken; yapanların değil haber yapanların, çocuklar taciz edilirken; edenin değil tacizi ifşa edenlerin cezalandırıldığı, doğru didine dururken yalanın teşkilat kurduğu, boz bulanık bir garip zaman içindeyiz..
Muhalefetin, on yıllardır “aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” düsturuyla hareketinden sonunda, “aman” derken “amansız bir girdabın içine saplanacağımızdan” habersiz yaşıyoruz..
Barış güvercinin ağzından zeytin dalı alınmış..
Emekçinin sırtından, müktedirlerin sofraları donatılmış..
Evine; et, süt, yumurta uğramaz olan vatandaş bir kuru ekmeğe düşmüş..
Liyakatsızlık sarmaşık gibi her kurumu sarmış..
Her güne düşen yeni yasaklarla, korku iklimi dağlarla donatılmış..
Hukuk, kolu kanadı koparılan, gagası kırılan kuşa dönmüş..
Biz hala “aman” düsturundan devam..
Bir seçim olsa dahi, müktedirlerin her yolu mübah sayacağı aşikarken, muhalefet; toplumun “seçim ve hileleri” kapsamında endişelerini giderememiş, yeterli güven endeksini sağlayamamışken; önümüz, arkamız, sağımız, solumuz, bir seçime bel bağlamış..
Döviz şaha kalkmış, esnaf, tacir bu yükün altında kalmış..
Okullar açılmış; çocuklar beslenmesine bir sandviç koyamamış, yurtlar yok, gençler evsiz kalmış..
Evet, bir seçim var. Yeniden aydınlık günler için bir umut da var. Ama dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlamazsa.
Be kardeşim zira, açlıkta bir ordu olmuş.
Ve fakat yine de ortada duran realite de unutulmasın..
Müktedirlerin kendi erkinin devamı için yapamayacakları hiç bir şey yok, yok ama dindar kesimde aynı sıkıntılarla boğuşuyor ve onlarda deneyimler yaşıyor..
Her ne kadar, iktidar, kızgınlık, yasaklar, korku verme rüzgarlarına tutunmuş olsa da, müflis tüccar misali; sinir bozukluğuyla dükkânın içinde ve çevresinde kim var kim yok çatmaya, bağırıp çağırmaya başladı. Kendi tabanında büyük yarıklar oldu ve olmaya devam ediyor. Bir çok muhafazakar; insan hak ve özgürlükleri için; seküler yaşam ve laikliğin olmazsa olmaz olduğunu anladı..
Toplum: son yıllarda, seçimlerde hangi yolların tercih edildiğini, ne sonuç alındığını da yaşayarak öğrendi ve her şeye rağmen de canlandı.
İnsanlar zorlu koşullarda dayanışma yollarını aradı, buldu.
Ve en önemlisi; geçmişin öfkesiyle değil, gerçeklik ve bilimle ilgilenen paha biçilmez bir gençlik var.
Evet, kızgınlıkla, nefretle yıkıcı düşünmüyorlar ama bu gençlik aynı zamanda siyasilerden de yeni bir şeyler söyleyip söyleyemeyeceklerini bekliyorlar..
İşte tam da bu noktada, toplum doğruya ve kucak almışken aydınlığa, Ana Muhalefet bu “aman” söyleminden kurtulup, seçimden önce toplumsal refleksleri demokratik şekilde vermek zorunda..
Zira bu tutum, özgüven eksikliği yaşayan kalabalıklarda; “ne yapılırsa yapılsın, üç beş güne unutulur etkisiyle umutsuzluk da yaratmakta..
Umutsuzluğa düşmeden, mücadele kulvarında muhalefetle birlikte hepimiz, her olan bitene “aman sakın ha” iktidara yarar demekten kurtulduk, kurtulduk..
Yoksa; aman diye diye, toplumca sonunda gireriz telafisi olmayan amansız bir girdaba..
Editör: Ömür Ünver