Hani, Amin Maalouf diyor ya; “Geleceğin yolları pusularla doluysa, takınılacak en berbat tavır, her şey çok güzel olacak diye mırıldana mırıldana gözü kapalı ilerlemek olacaktır," Tam da bu cümlelerin gerçekleşmiş halini yaşıyoruz.. “Her şey çok güzel olacak” denildi ve bir yerel seçim kazanıldı ya kapattık gözlerimizi, “her şey çok güzel olacak” diye diye, yerel seçimin rehavetiyle yürüdük durduk.. Aaaa, ama o da ne! Bir taş, yoooo yooo hayır bu bir taş değil adeta bir kaya gibi… Çarptık.. Evet, deyim yerindeyse tam anlamıyla bir rehavetin ahesteliğinde yürüye dururken, koca bir yozlaşmaya çarptık.. Kendi cennetleri için, halkını cehenneme yollayanlara çarptık.. Ne mi yapıyoruz? Yaşıyoruz elbette.. Zaten böyledir ya insanoğlu hani, Dostoyevski’ nin dediği gibi; “ Aşağılık insanoğlu, her şeye alışır” alışır ve yaşar… Eeee pek tabi direniyoruz da efendim.. Hatta öyle ki, direnmek de fiziğe dair bir konu ya hani ve biz ülkece bu konuyu dahi alt üst edecek bir direnme sergiliyoruz.. Oturduk çözüm üretmek yerine, sonunda kendi yaralarımızı çizen, çiziktiren insanlar olduk.. Ve hiçbir şey bilmeyenlerin her şeyi bildiğini sandığı bir zamana doğru evrildik.. Bulunduğumuz, bulduğumuz her alanda, kalabalıklarda ya da yalnızlıklarda, düşündüğümüzü sanan görüntülerle; ekonomi, hukuk, istikrar ne varsa konuşuyoruz. Öyle ki artık 9 yaşından 90 yaşına herkes her yerde mütemadiyen; kadın cinayetleri, işsizlik, yokluk, haaa en önemlisi yolsuzluğu konuşur olduk.. Ama o kadar.. Düşündüğümüzü zannettiğimiz bir potansiyel var ama, bir türlü bu potansiyeli tepkiye dönüştürecek kinetik enerjiyi bulamıyoruz.. Konuşmak ucuz tavır almak, karar almak ve uygulamak pahalı.. Ki, herkesin içi şu 21 yılda derinden açılan acıların izleriyle, bir neslin asla atlatamayacağı travmalarla dolu.. Derin yaralarımızı; dirençli bir tavır ve hukukla çözmek yerine, siyaset, siyasetçiler nefret diliyle ötekileştirme peşinde.. Tüm bu 21 yılda olan bitene susan, kanıksayan, alışa alışa yaşayanlar, birden biten tahammülleriyle nefret diliyle ötekileştirme peşinde Sokaklar, kurumlar, partiler, birbirini ötekileştirenler, sevgiyi köreltip nefreti büyütenler, adil değil kindar söylemler, her yer, her şey ötekileştirme üzerine.. Oysa; intikam seni karşıya bağımlı yapar ve gittikçe büyüten bir tutku haline döner.. Ne siyaset, siyasetçi, ne kötü yönetime maruz kalmış her şeyini yitirmiş halk, ötekileştirmeyle bir yere varılamayacağını, bu tutumların karşıda düşman beslemekten başka bir işe yaramayacağını ve bu kör, kısır karşılıklı ötekileştirmeye/intikama dönüşmüş döngüden kurtulmanın yolunun, adaletten geçtiğini düşünmüyor… Kanallarda hep aynı kişiler ve her konunun uzmanı yine onlar.. Ve her gün bir diğer günün aynı ve büyüyerek artan aynı acılar.. Bir tek büyütülmeyen şey “ADALET” Adaletin olmadığı yerde özgürlük, özgürlüğün olmadığı yerde yaşam sürmez.. Dertlenmek, söylenmek yerine göre konuşmak kolay ama bir çözüm de üretmez.. Tüm sorunları; Parlamentoda sokakta, bulunduğun her anda ADALET için tepki vermek çözecek.. Olmaz mı? Olur, olur.. İnsan eğer çok şiddetli isterse tüm mümkünler yamacına varır, oldurur ne oldurmak isterse.. Her gün ağlamayı, sızlamayı artık bırakmaya ne dersiniz? Karşılıklı intikam soslu kör atışmalarla değil, hukuku dillendirerek, tepki büyüterek “ADALETİ” sağlatmaya ne dersiniz?
Editör: Ömür Ünver