12 Eylül’ün acılarını, ağırlığını, o hala hissedilen sızılarını burada, bir köşe yazısında, üç beş cümleyle anlatabilmek mümkün değil elbette.. 80 darbesinin oluşundan ve akabinde yaşanan insan hak ve ihlallerinin sorumlularından hala hesap sorulamamış iken şimdi kuracağım ‘ama’lı cümleye tepki verilebilir.. Fakat.. Ve ama öyle.. Geçmiş yakın tarihimizi incelediğimizde görüyoruz ki, 80 sonrası dahi hukuk ve yargılamalar bu kadar kişiye göre hukuk üzerinden yapılmamış.. İnsanlık onuruna aykırı.. Ağır, kabus dolu gözaltı ve işkencelerle geçen günler sonrasında mahkeme önüne çıkmayı başaranlara.. Kör, topal da olsa bir hukuk işletilmiş.. Ki, askeri vesayet altında.. Askeri mahkemelerde.. Şimdi.. Kurum, kuruluşlar.. Yargı, yasama.. Her şey kendi bütünlüğü içinden ayrılmış, birbirine karışmış durumda.. Ve muktedirler gibi düşünmüyorsanız.. Kör topal da olsa hak olan adil yargılanma hakkı ötekiyseniz işletilmiyor.. Kişiye göre hukuk dönemlerine evrildik.. Bir taraftan yolsuzluk, suça batmışların beyanları.. Yaprak kıpırdatmayan yargı.. O bir tarafta Anayasal hakkı olan itiraz hakkını kullandı diye onlarca öğrenci hakkında soruşturma başlatabiliyor.. Bir taraftan; Twitter üzerinden ciddi iddialar havada uçuşurken ve adı bu iddialarda geçen kişiler varken parmak oynatmayan yargı.. Corona tedbirleri kapsamına sıkıştırılan 12’den sonra müzik yasağına karşı atılan masum bir twit üzerinden cevval bir şekilde soruşturma başlatıyor.. Suç kapsamında değerlendirilerek hazırlanan iddianamelerde, suçun; oluş tarihine, oluş biçimine bakılmaksızın.. Bir torba gibi, iddianameler hazırlanıyor, içine öyle isnatsız, haksızlıklar konuluyor ki kurunun yanında yaş da yanıyor.. Çelişkiler ve şüphelerle dolu bu iddianamelerde.. iddiasını kanıtlamakla yükümlü iddia sahibiyken.. Ve hukukun temel taşlarından olan “şüpheden sanık faydalanır” teammülü varken.. Masumiyet karinesi uygulanmıyor.. Sanık hakkındaki şüphe dolu iddianamelerde, iddia edilenlerle çelişen gerçekleri göz önüne çıkartıyorsa dahi.. Bırakın bu delilleri değerlendirmeyi, dosyalar okunmuyor bile.. İddia makamı; iddiasını gerekli deliller ile ispatlayamadığı gibi, sanığın; savunma, beyan ve dosyaya koymuş olduğu karşı delilleri de, gerekli hassasiyetle incelemeden dosyaya karar için esas hakkında mütalaa veriyor.. Aynı mahkeme; esas hakkındaki mütaalada iddia edilerek ceza talep edilen dosyaları.. Mahkeme dosyasında bulunan, sanığın; ifade, beyan ve savunma tutanaklarıyla beraber, iddia makamını çürüten delillerini, gerekli hassasiyetle incelemeden karara bağlıyor.. Mağduriyet yaşayan yargılananlar, anayasal hak olan istinaf haklarını kullanıyorlar.. Ancak, başvurulan istinaf mahkemeleri de incelik, hassasiyet gerekliliğinden uzak, iddia makamının mütaalası haklı mıdır, değil midir? Mahkeme heyeti iddia makamının delilleri yeterli midir, değil midir? Bakmış mıdır? Adil yargılanma yapılarak karar almış mıdır, incelemek yerine? Dilekçe üzerinden, dosya ve ekleri okunmadan karara bağlıyor.. Adil olmayan yargılama aynı şekilde devam ediyor.. Evet, tam da böyle sanıkların son derece mağduriyet yaşadığı yüzlerce dosyalar mevcut.. Ürpertici.. Sarsıcı.. Yaralayıcı.. Göz karartılarak alınan kararlar.. İnsan hayatlarını karartıyor.. Siyasetten, siyasetçiye.. Muhalefete.. Sivil toplum temsilcilerinden, aktivistlere.. Herkes.. Hepimiz.. 'Bu kadar da olmaz' dediğimiz her şey.. Tam da olurken.. Önce biraz itiraz ediyor, sosyal medya da ifade hakkımızı kullanarak, sözsel eylemsellikte bulunuyor.. 'Du bakali ne olecek şimdi' diyoruz.. Akabinde her, 'bu kadar da olmaz' denilen ama olanı, kısa tepkilerden sonra unutarak, normalleştire, kabullene, bir yenisine yol açıyoruz.. Adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesi uygulanmamış dosya ve kararlarıyla.. Yüzlerce mağdur edilmiş insanlar oluştu.. Yaralı.. İncinmiş.. Maddi, manevi tüketilmiş.. Artık hiç bir şeye güven duymayan insanlar.. Suçun şahsilik ilkesi vardır.. Kavramları da uygulanmadan Kendileriyle birlikte aileleri de yargılanan insanlar.. Evet, şüphesiz ki gerçeklerin bir gün su yüzüne çıkma gibi bir güzelliği vardır.. Ve fakat Anadolu’ da da bir tabir vardır; Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlamazsa... Adalet bir gün herkese lazım olur.. Olmuştur da.. Ve dünya tarihi onlarca örnekle doludur.. İşte o gün geldiğinde.. Ve bugün adil yargılanma yapmayan ve bu haksızlıklara susanlara lazım olduğunda. Tam da bugün ki gibi masumiyet karinesi çiğnenmiş, haksızlıklara maruz kalmış yargılanmalarla karşılaşmak istemiyorsak.. İstemiyorsanız.. 'Du bakali ne olecek' demekten vazgeçip.. 'Dur bakalım, artık bu böyle gitmez' demek zorundayız.. Bir coğrafyada; Hukuk ve hukukun üstünlüğü olmadan; ilerleme, gelişme, ekonomik kalkınma da olmaz.. İlke ve düsturuyla.. Mağduriyete uğratılan ve aileleriyle binleri bulan insanların hayatlarına kıyma noktasına getirildiği bu haksızlıklara.. Canlara kıyılmadan.. 'Dur' demek zorundayız..