İnsanlar; olacağın nereye varacağını bilmemenin endişeli sancısıyla herşeye küskünler.. Hatta; kitaplara, şiirlere, aşklara.. Yaşamın tüm inceliklerinden kopuk, ah’ lar çekilip bırakılıyor umutlar bir başka bahara. “Hayatta kalabilmek” adına yapılıyor ne varsa.. Doğru, yalan yanlış, sapla saman karışmış.. Nefretin dili zehirli bir sarmaşık her yanı sarmış.. Bunları gördükçe insanlar, endişenin yönünü karamsarlığa çeviriyorlar.. Hani, haksız da sayılmazlar.. Dünyada; savaşlar, kırımlar.. Canına yandığımın coğrafyasında, çözümden uzak, her gün bir biri ile kavgalı politikacılar.. Haberlerde; derin yoksulluk, haksızlık çığlık.. Hallerimiz ki, küskün bir keder artık. Hayatımız ellerinde bir üzüm salkımı, sıktıkça sıkıyorlar, biziz ezildikçe ezilenler.. Kalmadı bir malımız şaha verecek, ne de bir aç doyuracak. Bitti merhem, yaralara sürecek.. Bizi güçlü kılan ne varsa, hayata ve sevgiye dair, artık dizelerinden umudu çıkarılmış birer şiir.. Müphem zamanların sisinde, eski bir çaresizlik, kapımızda dert. Bölüyor bizi, korku ve nefret.. Bu tükenmişlik içinde bir uyanış, tutunuş lazım bize, edebiyat, sanat gibi. Bir dokunuş ki, aşk gibi.. Acıları bal eylemek, umuda tuz basıp yemek. Hayır, artık başka birşey istediğimiz. Belki bir Vivaldi Konçertosunda dans etmek.. Yemek, barınmak, sadece nefes almak değildir ki yaşamak. Bir kaç görüntü olmalı, biraz da düşlemek.. Bu varoluşun bir anlamı olmalı.. Olan biteni gördükçe, arıyor ve soruyor insanlar.. Nerede şimdi o eski değerler.. Sanatçısını başına taç yapıp, sanatı büyütenler.. Hangi durakta kapandı, şen sesli tiyatrolar, coşkulu konserler.. Kışın sokaklarda kestane yiyen çocuklar, cam buharına yazan aşıklar nereye gittiler.. Kuş kanadında taşınan, gezip dolaşırken bulutlar, sokak şarkıcıları nerede tükendiler.. Ne zaman yaralandı ezgiler, hangi yamaçta tırpanlandı türküler. Dağlardan okyanuslara uzanan mavilik, hani o, her kıvrımında ayrı hikaye büyüten dereler, nerede bitti.. Biz ne zaman terk ettik neşeyi.. Hangi çılgın nefesler esti ki, boran gibi savurdu, böldü bizleri.. Ne oldu? Kimlerdi bizi taşıyan bu başı; hırs, öfke ve nefretle dolu doruğa.. Gençler, çocuklar soluyor, bir anne açız diye feryat ediyor.. Ama; rantlar, imtiyazlı ayrıcalıklar, erk hırsı bir türlü bitmiyor.. Gazeteci, öğrenci, emekli, emekçi.. Bir dokunulmayan sanatçı ve ezgilerdi, sonunda yol oraya da gitti.. Kar yağıyor, yol kapanıyor. Çözümden çok, polemik yapılıyor.. Ötekileşme, ayrışma öyle büyümüş ki, ben değil sen yaptın kavgası büyüdükçe büyüyor.. İktidardan, muhalefete, politikadan, siyasetçiye, ortak dilden uzak, ortada kalan halk.. Toplumda tahammül kalmadı. Herkes kızgın, birbirine yabancı.. Yok, böyle esir ve esrik, böyle; umutlar bitik, sevinçler yitik.. Yaşanır mı? Ekmek gibi hak, su gibi temiz, ezgi tadında, umutlu, onurlu ve hakça yaşanmalı.. Yaşamın; karın doyurmaktan başka bir anlamı olmalı.. Var oluşu anlamlı kılan ne varsa elimizden alınan, yeniden kavuşmalı.. Diyor ya sevgili Neşet Ertaş; “Garip bülbül gibi feryat ederiz, Cehalet elinde küskün kederiz..” Hep yolcuyuz böyle geldik böyle gideriz.. Dünya senin vatanın mı yurdun mu..” Hepimiz yolcuyuz bu hayatta.. Şahı sultanlara kalmayan dünya, sana bana kalıp, yurt olur sanma.. Varken yaşamak; bilimle, nefretsiz, aşkla ve hakça.. Ne gerek var değmeye; sanata, aşa, yaşamlara. Bir halkı, imtiyazlar uğruna kasıpta kavurmaya.. Evet.. Küskün kederi değiştirecek, Cehalet elinden kurtaracak.. Bize bir tutunuş, insanca yaşatacak bir dokunuş lazım.. Bizleri yeniden ayağa kaldıracak...

Editör: Ömür Ünver