Farklı ortamlarda olsam da konu ne olursa olsun aynı noktaya geliyor. Güvensizlik… İnsanlar içlerini açmak istediklerinde her daim nasıl yaralandıklarından bahsediyorlar. Ben de içimden hep aynı soruyu soruyorum: “Ben neden bu kadar çok iyi insan tanıyorum?” Gerçekten hep mi bana denk geliyor bu iyi insanlar, kim bu sürekli güven kıran kötü kalpliler? Hayır tabii ki aslında kendilerini çok güzel saklayan sosyopatlara maruz kalıyoruz ve uğradığımız mobbinglerin belki hiç farkına varmıyoruz, belki de yıllar sonra "Aaa ben psikolojik şiddete maruz kalmışım ya!" diyoruz. Kolay mı ya öyle kolay şiddet uygulamak derken farkında olmadan kendimizi şiddetin içinde bulduğumuz o kadar çok an var ki… Arkadaşlık kisvesi altında sürekli sizi manipüle eden, hep kendi prestijini düşünen ve düşüncelerinizi her fırsatta yerle yeksan eden dost bildiklerinizin sürekli şiddetine maruz kalıyorsunuz bilginize ve ben bunu duydukça, dinledikçe o kadar üzülüyorum ki. Gerçekten bazı arkadaşlarımın anlattıkları hikayeleri dinlerken onları üzen, çaktırmadan üzerlerinde hüküm kuran insanların karşılarına geçip “YAKALANDIN” demek istiyorum ama kendi hayatımda bunu kaç kez yapabildiğimi düşünüp evimin yolunu tutuyorum. Objektif olabilmek kendi hayat döngümüz için de mümkün olsa keşke. Empati yaparken yaşadıklarımızı, yakaladıklarımızı ve gözlemlerimizi kendi hayatımızın tam içine entegre edebilsek mesela. Aslında o kadar kolay ki hayatın balansını sağlamak ama ah o duygular… Duygular bitiriyor bizi, duygularımızı eğitsek çıkarlarımızı beslemekle meşgulüz e o da olmadı dersek bu sefer de devreye ego giriyor. Kısacası hepimiz görünmez dağların yanındaki minicik tavşanlarız ama o ismi olup cismi olmayan dağların ne zihnimizden ne de bedenimizden haberi yok. Bir şeyin sizi aşağıya çektiğini fark edip ondan uzaklaştığınız anda yaşadığınız o kaosta işte habersizlik hissi, yani dağın bundan hiç haberi olmuyor. Olsa aslında bir miktar içimiz rahat edecek. Kişisel gelişim zırvalarına inanmadığımı her yazımda altını çize çize söylüyorum özellikle pandemi fırsatçısı yaşam koçlarının hortlaya hortlaya bitemediği son bir senede ne kadar haklı olduğumu da görmüş oldum. Kendi iç huzurunu yakalayamamış her tipin yolu nedense bir spritüel yoldan geçiyor. Eliniz kolunuz yanlışlıkla birine çarparsa sizi de o yola sokmak için elinden geleni yapıyor çünkü o kadar belirsiz ve anormal bir yol ki illa yanında bir destekçi arıyor. Yoganın mevcudiyetine olumluyum ama iş meditasyona geldiği anda yaşadığım iç karartıcı tecrübelerden midir bilinmez bu konularla arama hep bir mesafe koymak zorunda hissediyorum. İçimizdeki uyumsuzluğu çözebilmenin yolunu yine kendi gücümüzle bulacağımıza inanıyorum ve bunun için sekizinci yüzyıldan kalma dinlerin öğretilerinden yola çıkmanın sağlıklı olduğuna inanmıyorum. Yapay zekâ vızır vızır içimizden geçerken bir grup insanın hala çağdışı ruhsal yöntemlere başvurmalarına anlam veremiyorum ve vermek istemiyorum. Her sabah kalk beş kere gökyüzüne bak isteklerini dile getir evren sana cevap versin diyen insanlara inanacak kadar da çaresiz olma seviyesine gelmenize şiddetle karşıyım. Göktürk Devleti vatandaşı mısınız 21. Yüzyılda Gök Tanrı’ya sığınacaksınız? Yapmayın ne olur kendinizi bu tip insanlardan uzak tutun. İnanacaksanız inanmanız gereken yol gösterici bile ilk emrinde size “Oku” demiş yani aklınızla bulduğunuz, mantığınızla ilerlediğiniz ve mutlaka okuduğunuz dürüst kaynaklara inanın, bilime inanın. Safsatalarla güzel beyninizi doldurmayın. Dolmasın ki genç yaşta sürmenaj olup daha değerli bilgilerinizi bu saçmalıklarla takas etmek zorunda kalmayın. Yazının başında da dediğim gibi karşınıza çıkan o kötü insanların başında bu manipülasyon kralları ve kraliçeleri geliyor. Size uyguladıkları sosyal ve duygusal şiddete maruz kaldığınızı hissettiğiniz an bilime inanın. İnanın ki yumuşak karnınızdan faydalanamasınlar ve güven çemberinizi boş yere daraltmasınlar. Tabii ki güven çok hassas dengeleri olan bir konu ama bu tarz olaylar yüzünden de daralacak kadar ayaklar altında olmasın. Kişisel gelişimden anlamam, ruhani işleri sevmem ama size verebileceğim en güzel tavsiye kişiliğinizi ve ruhunuzu beslemek istiyorsanız sahaf gezin, kitapçı gezin, kütüphane gezin ve okuyun. Çünkü okumak ufkunuzu geliştirdiği kadar ruhunuzu da besler. Herkese iyi haftalar dilerim.

Editör: Ömür Ünver