ANKARA (İGFA) - 2025-2026 Adli Yılı, 1 Eylül 2025’te Yargıtay Başkanlığı’nda düzenlenen törenle açıldı.
2025-2026 Adli Yıl Açılış Töreni, Yargıtay Başkanlığı'nda yapıldı. Törene Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan katıldı.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yaptığı konuşmasında, gücünü bağımsızlığından, meşruiyetini tarafsızlığından, saygınlığını vicdanlardan alan hâkimler başta olmak üzere savcılara avukatlara ve adalet teşkilatına hayırlı olmasını diledi. Bakan Tunç, adaletin devletin temeli ve toplumsal güvenin teminatı olduğunu vurguladı.
Sağkan: Hukuk devleti ilkesi temelden sarsılıyor
Törende konuşma yapan TBB Başkanı Erinç Sağkan, adalet sisteminde gördükleri eksiklikleri ve önerilerini sıralayarak, şunları söyledi:
"Kenze’nin ifade ettiği üzere hukukun üstünlüğü ile demokratik meşruiyet aynı zincirin halkalarıdır. Halk iradesi ancak bağımsız mahkemelerce güvence altına alındığında anlamını korur. Aksi halde çoğunluk keyfiliğin aracına dönüşür. Bu haliyle bakıldığında monarşik dönemin iktidarını sınırlamak üzere ortaya konan kuvvetler ayrılığı ilkesinden bugünün demokratik hukuk devleti bakımından anlaşılması gereken kuvvetlerin birbirinden tamamen izole şekilde ayrılması değil, birbirlerinin faaliyetlerini karşılıklı olarak denetlemeleri anlamında kuvvetlerin bölünmesidir.
Bu çerçevede bir değerlendirme yaptığımızda, yönetim sistemimizde kuvvetlerin birbirini denetleme fonksiyonları bakımından sorun yaşandığını ve bu sorunun bazı hukuka aykırı uygulamalarla birlikte hukuk devleti ilkesi ve demokrasi bakımından son derece olumsuz bir tablo ortaya çıkarttığını ifade etmeliyim.
Bu kapsamda son dönem örneği olarak belirtecek olursak, bazı il ve ilçelerin seçilmiş belediye başkanları hakkında yürütülen soruşturmalardaki hukuka aykırı uygulamalar ve yine kayyım uygulamaları sadece ilgililerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal etmekle sınırlı kalmamakla aynı zamanda sahip oldukları halk iradesi temsili nedeniyle anayasal demokrasiye de ağır zarar vermektedir. Bu durum demokratik hukuk adaleti ilkeleri açısından endişe veren bir tablo ortaya koymaktadır.
Altını çizerek ifade etmek isterim ki bir hukuk devletinde kimse hukukun üstünde olmadığı gibi layüsel de değildir. Ancak davet halinde geleceği bilinen kişilere gözaltı uygulaması yapılması, tutuklama tedbirinin istisna olmaktan çıkıp cezalandırılmaya dönüşecek şekilde ölçüsüz uygulanması, masumiyet karinesini, lekelenmeme hakkını ve gizlilik ilkesini ihlal eden görüntü ve bilgi paylaşımı, makûl süre içinde iddianamelerin hazırlanmaması, ciddi sağlık sorunu bulunanlar bakımından adli kontrol hükümlerinin uygulanmaması gibi hukuka aykırı uygulamalar ceza adalet sistemine karşı derin ve yaygın bir güvensizlik oluşturmaktadır.
Mehmet Pehlivan’ın mesleki faaliyetleri sebebiyle soruşturmaya konu edilerek tutuklanması, bağımsız savunmayı etkisiz kılma çabasının yanında savunma hakkının, haliyle adil yargılanma hakkının açık ihlâlidir.
Yurttaşların adalete ve demokratik kurumlara olan inancını aşındıran bu uygulamalar, hukuk devleti ilkesini temelde sarsmakta, anayasal sınırların belirsizleşmesine ve keyfi uygulamaların önünün açılmasına neden olmaktadır.
Unutulmamalıdır ki anayasanın 36. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 maddesiyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı sadece şüpheli ya da sanığa değil toplumun adalet duygusuna karşı da yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüktür."
Kerkez: Dava dosya sayısı azaltılmalı, karar süresi kısaltılmalı
Sağkan'ın ardından kürsüye çıkan Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez, "Ülkemizde yargı alanında bir an önce çözüme kavuşturmamız gereken 2 husus vardır. Bunlar; dava dosya sayısının azaltılması ve karar süresinin kısaltılmasıdır" diyerek, şöyle devam etti:
"Çok sayıda dava açılmasının ve yargılama süresinin uzun olmasının sebeplerinin iyi tahlil edilerek, çözümlerinin tespit edilmesi ve ihtiyaç halinde mevzuat değişiklikleriyle bu çözümlerin hayata geçirilmesi gerekir. Ancak, geçici bir rahatlama sağlayan, sorunun bütününü kapsamayan tedbir ve uygulamalar yerine kök sorunun çözümüne yönelik düzenlemelerin yapılması noktasında yoğun çaba sarf etmeliyiz. Çünkü, birçok zaman sorunun temelini ve genelini çözmeye yaramayan tedbirler ve uygulamalar, yeni sorunlara yol açmaktadır.
Mümkün olduğu kadar, vatandaşlarımızın dava açılmasına ihtiyaç duymayacağı veya dava açmak mecburiyetinde kalmayacağı şekilde düzenlemeler yapılması son derece önemlidir. Bunun sağlanabilmesi ise her türlü huki ilişkinin mevzuatla çerçevesi çizilmiş, şekil şartlarına uygun olarak ve ileride ispat şartını sağlayıcı nitelikte yapılması gerekir."
Yılmaz: Hiç kimsenin yargı mensuplarına hakaret etme hakkı yok
Törende konuşma yapan bir diğer isim Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz oldu. Konuşmasında isim vermeden İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ile ilgili sözleri nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i hedef alan Cevdet Yılmaz, "Hiçbir kişi ve kurumun yargı mensuplarına hakaret etme, adalet kurumlarına olan güveni zedeleme ve bağımsız-tarafsız yargıyı etki altına alma hakkı yoktur" dedi.
Yılmaz, şunları söyledi:
"Binlerce yıllık devlet geleneğimizin en temel ilkesi 'Devlet ebed müddet' anlayışıyla ifade edilen sürekliliktir. Bu sürekliliğin iki dayanağı vardır; insana verilen değer ve adalet. Şey Edebali’nin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözü, bu anlayışı en açık şekilde ortaya koyarken, adalet mülkün temeli olarak kabul edilir. Adalet devletin temeli olduğu gibi, kalkınmanın ve sosyal refahın, temel hak ve özgürlüklerin de teminatıdır. Uzun yıllar Kalkınma Bakanlığı yapan bir arkadaşınız olarak şunu ifade etmek isterim; adaletin güçlü olduğu yerde toplumlar gelişir, gerçek anlamda gelişim ortaya koyarlar. Dolayısıyla kalkınma ve adalet arasında çok güçlü bir ilişki olduğunun altını çizmek isterim. Çünkü varlık düzeni adalet üzerine kuruludur.
Her bir vatandaşın hakkının korunması ve güçsüzün güçlüye ezdirilmemesi hayati önem taşır. Bir hükmün veya kararın değeri yalnızca yazılı olduğu maddelerde değil, milletin vicdanında da kabul gördüğünde ortaya çıkar. Bu sebeple yargı, bir erk olmanın ötesinde devlet ile millet arasındaki güven bağının da en güçlü teminatıdır. Demokratik bir ortamda yargı kararları elbette eleştirilebilir. Tüm kuvvetler gibi, tüm kesimler gibi yargı kararları da tartışılabilir. Bir mahkemenin verdiği kararlarla ilgili olarak çok katmanlı adalet sistemi içinde hak arama ve itiraz imkânları da her zaman bulunmaktadır. Bu da aslında belli bir düzeyde yapılan bir eksiğin veya bir hatanın başka bir düzeyde yeniden ele alınmasına imkân vermektedir. Bunlar elbette normal.
Ancak, hiçbir kişi ve kurumun yargı mensuplarına hakaret etme, adalet kurumlarına olan güveni zedeleme ve bağımsız-tarafsız yargıyı etki altına alma hakkı yoktur. Bunun da altını güçlü bir şekilde çizmek isterim. Türk milleti adına karar veren yargının vakarını muhafaza etmek ve toplumsal adalet inancını diri tutmak, bizim için vazgeçilmez bir sorumluluktur. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde her zaman bu sorumluluk bilinciyle hareket ettik. Bundan sonra da aynı bilinçle hareket edeceğiz.
Adaletin etkinliği kadar zamanında tecelli etmesinin de milletimiz için hayati bir önemde olduğunu her fırsatta vurguladık. 2002’den itibaren attığımız adımlarla yargıyı vesayetçi yapılardan arındırdık, temel hak ve özgürlüklerin güvencelerini genişlettik.
(Kontenjan sınırı) Ben hukuki detaylarına hakim olmadan ileri yorumlarda bulunmak istemem ancak mahkemelerin görevi yerindelik görevi yapmak değil hukuka uygunluk denetimi yapmaktır. Yerindelik alanına girdiğiniz anda, siyasetin iradenin alanına girmiş olursunuz. Çünkü birçok konu tercihe bağlıdır. Bu tartışmaların tarafı olmamalıdır yargı. Yerindelik denetimi değil sadece ve sadece hukuka uygunluk denetimi yapmalıdır."