Ajda Zaim

Vesile..

  Bu topraklara kan vermiş, can vermiş emek vermiş bir milletiz. Kurtuluş savaşı başta her jenerasyonu ayrı cefa çekmiş insanlar bir aradayız. İhtilaller, ekonomik krizler, enflasyonlar vesaire... Kılıç, tüfek şur’da dursun; manen de savaş vermeye o kadar alışığız ki... “Ekmeğini taştan çıkarmak” tabirinin topraklarımıza özgü olması tesadüf değil. Zira biz küllerimizden doğmakta ustayız; parayı yeniden kazanır, bolluk ve bereketi yakalarız. İş ki yirmi yılda öbeklere bölünmüş toplum, yeniden bir araya gelsin. ✱✱✱ 40 yaşımdayım ve ömrümün tam yarısı ülkemi şucu, bucu diye ayrıştırmalarını seyrederek geçti. Benim jenerasyonum, aşağı yukarı rüştünü ispatlayıp oy kullanma hakkını elde ettiğinden beri, aynı hükümetin yönetimine şahitlik ediyor. Ne ben ne akranlarım, orta ve lise eğitimimizde, yirmi yılda yaşayacaklarımıza alıştırılmadık. Örneğin hiç bir İngilizce öğretmeni, lise ikinci sınıflara “çapulcu” kelimesini öğretmemiştir. Ya da “traitor” yani “vatan haini” kelimesinin bu kadar yaygın ve güncel olabileceğini tahmin etmemiştir. Matematik öğretmeni “Çocuklar bizler ve ileride sizler, ötekileştirilebiliriz; aynı irrasyonel sayılar gibi..” deme ihtiyacı duymamıştır. “Boşverin havuz problemlerini; enflasyon ve zam hesaplamayı öğreneceğiz.” dememiştir. Coğrafya öğretmeni “Süleyman Şah Türbesi, sınırlarımız dışındaki tek vatan toprağımız ama yakın gelecekte bizim olmaktan çıkabilir.” cümlesini kurmayı aklına getirmemiştir. Oysa -de ve -ki’nin ayrı yazıldığı durumlarda bile “dahi” anlamına geldiğini, ayrışıyor gibi görünse de bütüne dahil olduğunu anlatmıştır tüm Türkçe öğretmenleri... ✱✱✱ Şu an yetişen nesilde, oy kullanma yaşındaki gençlere de bunlar anlatılmadı ama Süleyman Şah Türbesi de zaten artık ne coğrafya dersinin ne tarih dersinin konusu... Konu olabilecek bir toprak da türbe de kalmadı çünkü.. “Oniki Ada” ile aynı makus talihi paylaşıyor. Tarihten, coğrafyadan ve daha acısı, gerçeklerimizden çıkıyor; hafızalardan, toplumsal bellekten silinmeye çalışılıyor. ✱✱✱ Altı partinin yan yana gelmesi tevafuktur belki... Ülke yönetmek için değil de “ÜLKE” olabilmek için vesiledir. 20 yılda parça parça, grup grup, zümre zümre ayrılan; birbirinden nefret edecek duruma getirilen halkın fabrika ayarlarına dönebilmesi için şanstır. Kendi içinde, kendinden olanla farklılaşmış, kendinden olana düşmanlaşmış milletin, geç kalmış uyandırma servisidir. Çok da uzak olmayan bir geçmişte, nasıl yüz yüze bakabiliyor, uzlaşabiliyor ve saygın bir toplum portresi çizebiliyorsak; o resimde yeniden buluşabilmenin ilk adımlarıdır. Özümüze dönmek için verilecek mücadelenin ilk kurşunudur. Ne de olsa “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır!”