İnsan hiçbir şey olmamış gibi yapabilir mi hiç?

Bir şey oluyor.

Güzel bir şey mesela. 

Bir güvercin bir dal zeytin bırakıyor yolunuza ya da bir şiir dizesinde gözlerinizin içi gülüyor.

İşte diyorum, bunları olmamış gibi yapabilir miyiz hiç.

Ve bir şey oluyor.

Kötü şeyler mesela.

Birden, hırçın ve karanlık bir yel çıkıyor, son direnciyle uçan bir kuşu yere düşürüyor.

Peki, ya bunlar olmamış gibi yapabilir miyiz hiç? 

Yapıyoruz.

Hukuk, adalet tırpanlanırken, ihmallerden ölen işçiler, öğrenciler görmezden gelinirken, tükenmişliğin getirdiği intiharlar yaşanırken; ekonomik kriz ve beraberinde gelen sosyal çöküntüleri en fazla bir gün konuşup, unutabiliyoruz.

Dayanışma bitip, sokağın direnci sanala çekilip, hak arayışının sesi kesilirken, hiçbir şey olmamış gibi yapabiliyoruz.

Üstelik tüm bunları yaşatan siyaset ve politikada; aynı partiler, aynı aktörler aynı yerindeyken, çözümü de hala aynılardan bekliyoruz. 

Oysa bir şeyler oldu. Güneşli günler yerini puslu iklimlere, aydınlık yerini karanlığa bıraktı.

Tükendi güzel olan şeyler. İnsanca yaşamak unutuldu.

İnsanın payına düşen en büyük utanç, hiçbir şey olmamış gibi yaşamı sürdürmek değil de nedir?

İnsan hiçbir şey olmamış gibi yapabilir mi hiç?

Ama yaptık.

Toplumların; hakkaniyetten, adaletten, insani değerleri korumaktan yana sağlam bir politik duruşu yoksa çabuk çözülüyor, hiçbir şey olmamış gibi yapabiliyor. 

Bu insanlığın utancıdır. 

Ve yine; üç beş varlık sahibinin, tüm erdemlere sahip olanları alt etmesine izin vermek de utançtır.

Sonunda tıkandık. Artık, yaşanan olayların içyüzünü, perde arkasını, tarihsel nedenlerini düşünmekte yarar var.

Zira demokrasi ancak insanca yaşam koşullarında bir rotada yerine getirilebilir.

Şimdi; bu karanlık dönemin üstüne, hiçbir şey olmamış gibi bir şal örtmeye devam mı edilecek? 

Yoksa; yıllardır insani değerlerden kopuk yaşamanın utancı yeter bize mi denilecek.

Evet, bir şey oluyor. 

Yaşamımız aynı politika ve aktörlerin elinde, hedefi ölüm olan bir yarışa dönüyor.

Bu yüzden; toplumsal çöküşe saplanmamak için, kaderimizi birilerinin ellerine bırakmak yerine kendi direncimize güvenmek gerekir.

Saint Augustinus’un, “Utanmamak kadar utanç verici bir şey yoktur” düsturuyla hareket ederek, “utanıyoruz” diye haykırmak zorundayız.

Zira; Yaşar Kemal’ in: “Yoksulluk bütün insanlığın utancıdır”  dediği gibi, utancımız, büyük yoksulluğumuz ve kocaman “İnsanca yaşamak” gibi bir derdimiz var.

Bu kötü gidişatı kurtaracak şey de, “Dünya nasıl kurtulacak?" sorusuna Bergman’ın verdiği cevaptaki gibi yine “Utanç" tır.

Unutmayalım, her gün birileri adına utanmak da utançtır.

Dayatılan yoksulluktan utanmak ve karşı çıkmak, “insanca yaşamak” da “hak” tır.

Bu hakkı kullanmanın tam zamanıdır. Zira, derin bir yoksulluk var.

İnsan hiçbir şey olmamış gibi yapabilir mi hiç?