Dünya artık öyle sıkıcı bir hale geldi ki, sanki hepimiz “donuk suratlı USB bellek” kıvamına geldik. Sabah kalkıyoruz, suratımız “güncelleme bekleyen bilgisayar” gibi. Halbuki hayat basit: Biraz tebessüm, iki damla kahkaha, üzerine de bir tutam neşe serpiştirdin mi, insanın ruhu çorba değil, ziyafet oluyor!
Ama biz ne yapıyoruz?
Metroda oturmuş, yüzünde “benim vergi borcum var” ifadesiyle telefonuna bakan bir kalabalık. Kimse gülmüyor, kimse tebessüm etmiyor. Oysa şu görselde yazdığı gibi, gülücük ve tebessüm, insanın yüzünde eksik olmayacak doğal vitaminlerdir. Yan etkisi yok, SGK’dan katkı payı istemez, üstelik bulaşıcıdır!
Bakın mesela “kahkaha”... Kahkaha atmak aslında bedava spor. Karın kaslarını çalıştırıyor, stresi eritiyor. Ama biz ne yapıyoruz? Kahkaha atınca “ayy çok güldüm ayıp oldu” diye utanıyoruz. Sanki gülmek suçmuş gibi. Oysa en büyük suç, surat asıp milletin enerjisini emmek!
“Neşe” desen, bizde kıtlıkta. Neşe öyle bir kayboldu ki, neredeyse ithal etmeye başlayacağız. “Çin’den neşe geldi, üç alana bir tebessüm bedava!”
“Sevgi” zaten Wi-Fi gibi. Herkes şifresini koymuş, paylaşmıyor. Halbuki paylaştıkça artıyor.
“Mutluluk” bazen küçücük şeylerde gizli: Taze demlenmiş çay, sabah simidinin susamı, ya da çekirdek çitlerken çıkan o çıt sesi…
“Sağlık” ve “huzur” zaten işin tuzu biberi. Olmazsa olmaz. Ama gel gör ki, stres yüzünden mide ülserinden yarış atı gibi koşan tansiyona kadar her şey bizde bedava dağıtılıyor.
Bir de “heyecan” var ya... İşte onu kaybettik. Çocukken dondurmacıyı görünce yaşadığımız heyecanı hatırlıyor musunuz? Şimdi indirimli market broşürü görünce bile aynı coşkuyu yaşayamıyoruz.
Yani sevgili okur, kısacası:
Suratınız “kargocu bekleyen apartman yöneticisi” gibi olmasın.
Biraz tebessüm edin, kahkaha atın, neşenizi paylaşın.
Çünkü günün sonunda, kimse “bu adam çok somurtkandı” diye hatırlanmak istemez.
Unutmayın:
Yüzünüzden gülücük, hayatınızdan huzur eksik olmasın…
Ama biraz da mizah olsun, yoksa bu hayat çok fena çekilmez!
*Ernesto Che Guevara . Gülmek devrimci bir eylemdir.