Safiye Özşener

Füsunkardır sevmek

“Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğiniz, başarılı bir üretici değilsiniz” der, Karl Marx İnce bir yerindeyiz çağın.. Kırıldı kırılacak.. Koptu kopacak.. Herkesin arzu duymakla sevgiyi karıştırdığı.. Küfürün iletişim diline yerleştiği, inceliğin hırpalandığı.. Yere bakmaktan, gökyüzüne bakmayı unuttuğu.. Bir durakta.. Toprağın üreten, doğurgan manifestosundan uzak.. Şiirli yollarda yürümeye sırt dönmüş bir zamanda.. “Bir çalım bir kurum hepimizde/bu canım dünyanın orta yerinde/hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize..” diyor Eyüboğlu.. Yalan da değil hani.. Ki.. Sevmek sadece güçlü bir duygu değil; bir düşünce, bir yargı, verilen bir sözdür.. Ve sevgiyi bir his olmaktan çıkarıp, bir karar olarak nitelendirerek.. Ve gerçekte sevginin dört unsurunun.. Saygı.. Sorumluluk.. İlgi.. Ve sevilen şey hakkında bilgi.. Olduğunu derken, Fromm ne kadar haklıdır.. Popülizmin pompaladığı tüketim durağında yer alabilmek için.. Ünlülerin giydiğinden giyebilmek.. Sarf ettiği bir kelimeyi dilimize yerleştirmekten.. Her yerde; Aynı ses.. Aynı biçimsel davranışlar.. Herkesin.. Herkesleştiği.. Hiç kimsenin birbirine vereceği bir şeyinin kalmadığı.. Şekilciliğin.. Sevginin yerini aldığı.. İnsanın yüreğini dalgalandıran.. Düşündüren.. Sorgulatan.. Ne varsa unuttuğumuz.. Bir durakta.. Mesela sanat.. Sanat ki.. İnsan ruhunu okşayan.. İnce zevkler tattıran efsunlu bir güzelliktir.. “Şiirsel söz bir serçenin uçmasıdır” diyordu. Kabbani.. Görünmeyenden ‘görünen’in ezgisini yazabilen.. O füsunkar duygu olan.. Duygusal zekanın bir ayrıcalık olduğunu unuttuk.. Taşı yarıp serpilen çiçeğin direncini görmez olduk.. Tıpkı kendimizden başka kimsenin acısını duymadığımız gibi.. Bedenlerimizi doyurmaya çalışmaktan.. Hayatta kalabilme mücadelesi vermekten.. Ruhumuzun ihtiyacı olan.. Islatarak insanın yüreğini büyüten.. Sevgiyi unuttuk.. Biz son 19 yılda sevmeyi unuttuk.. Siyasetin ayrıştıran diliyle dolu bir iklimde.. Yönetenlerin zehirli söylemleriyle dolu kulaklarda.. Bize dokunulmadığı sürece, görmeyen gözlerimizle.. Zulme uğrayandan.. Ötekinden.. ‘Bize’nin durağında.. Mutlu bir coğrafyanın.. Huzurlu bireyleriyiz sandık kendimizi.. Ve üslubu unuttuk.. Oysa, üslup zarafetidir bireyin.. Zarafeti olmalı yönetenlerin.. Olmalı ülkenin.. Ve fakat üslup satın alınır bir şey değildir.. İçten dökülendir.. Karıştırdık mesela.. 19 yıldır yönetenlerin.. Toplumun üzerine dökülen öfkesinden.. Ve korku iklimini üreten şiddetinden.. Kendinden olmayana sallanan parmağından.. Biat üslubundan.. Sevgiyi, muhtaçlıkla karıştırdık.. Fromm, sevgiyi ayırdığı bir diğer kavramla, muhtaç olmayı da sevgiden ayırır.. Bir şeye muhtaçsan onu da sevemezsin.. 19 yılda.. Her şeyin.. Her şeye.. Muhtaç olduğu bir toplum yaratıldı.. Zaferlerini paylaşırken.. Yanlışlarıyla yüzleşmeyen.. Yenilgilerini paylaşmayan.. Hale geldik.. Gelişmiş ve iyileşmiş toplumların geçmişiyle yüzleşmiş olanlar olduğunu unuttuk.. İdarecilerin yönetiminde.. Onurla gururu.. Gururla kibri.. Karıştıran bir toplum olduk.. Aralarındaki en önemli farklılığın; Onurun insanlık ve insan için faydalı, gururun ise genelde zararlı bir eylem olduğunu karıştırdık.. Ve karıştıra karıştıra.. Onurun insanın kendine duyduğu saygı ve şeref.. Gururun ise, kendini beğenme büyüklenme ve diğer adının Ego olduğunu.. Unuttuk.. Unuttuk mesela.. Gurursuzluk insanı kötü yapmazken, onursuzluğun insanı kötü yaptığını.. Oysa; Kibir, gururun bir adım daha ötesidir. Yani sevgi ve saygının tamamen unutulduğu noktadır. Bu aşamada insan çevresine kötülük saçar ve yalnızlaşır. Yalnızlaştıkça da zulmünü fütursuzca artırır ve bunu kendine hak görür.. Tabi birde kibir var ki.. Gıdasını çoğu kez öfkeden alan.. Sevilmemiş.. Ve sevgisizliğini.. Onur kisvesiyle manipüle eden.. Karıştırdık mesela.. Kibrin mayasının gurur.. Bu tutumdaki ısrarın sonunun kubur olduğunu.. Unuttuk.. Onurun; yaşadığına, doğrusuyla yanlışıyla sahip çıkmak ve hesabını verebilmek.. Ve bir yanlışı fark ettiğinde, tarihinden çıkarmadan üstünü de çizebilecek kadar net ve dik duruşlu bir tutum olduğunu.. Karıştırdık.. Onurla, gururu.. Gururun; övünmek ve övülmekle.. Kendi kendini övmekle.. İlgili bir şey olduğunu.. İnsana yanlışında ısrar ettirdiğini..   Gururun yıkıcı.. Onurun yapıcı.. Olduğunu.. En önemlisi.. Onurun; yanlıştan vazgeçiren olduğunu.. Karıştıra karıştıra unuttuk.. Bu yüzdendir ki.. Bizi yönetenler tarafından.. 19 yıldır kibir uğruna.. Bir toplumun, kültürün ve tüm değerlerin.. En önemlisi sevginin yok edildiği.. Var olanı en derin yerlere gömüldüğü.. Manipule edilmiş gerçeklerle.. Yalanlarla beslendiğimizi.. Unuttuk.. Ve gerçeği bildiğimiz halde.. Kişisel çıkarlar için söylenen yalanlara inanmayı seçip, dokunulmadığımız sürece seviyor, seviliyoruz sandık.. Yalanlar söylemeye başlayıp, kendimizi kandırmayı başarı sandık.. Ama kirlenmenin ilk adımının bahaneler olduğunu unuttuk.. Sonunda yozlaşmalar durağına vardık.. Özgür bir dünya düşlüyorsak.. Önce kendimizden başlayarak.. Sevmeyi yeniden öğrenmeliyiz.. Ve sonra bizden olmayanı.. Saygı duymayı öğrenmeliyiz doğaya.. İçinde tüm canlılarıyla.. Geniş ufuklarla.. Sahip çıkmalıyız, demokrasiye, eşit yurttaşlığa.. Biliriz ki.. Özgürlüklere müdahale edilmeyen bir coğrafyada bütün şehirler varır maviliklere.. “Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğiniz, başarılı bir üretici değilsiniz.” Diyor Karl Marx ve ekliyor: “Eğer, sen insanı insan olarak ve onun dünya ile ilişkisini de insani bir ilişki olarak görürsen; sevgiyi ancak sevgiyle, güveni ancak güvenle değiştirebilirsin. Bir yol var elbet.. Bu kibirle beslenen sevgisizliğin saltanatını deştirebileceğimiz.. Yıllardır içine hapis edildiğimiz bu karanlık düzeni.. Birbirimizi ayrıştırmak yerine.. Severek.. Farklılıklarımızı ve renklerimizi Değiştirebiliriz.. Sevginin; sadece bireylerin değil, toplumların da ihtiyacı olan yegane üretimi olduğu düsturuyla.. Sevmekten özge bir eylem yoktur.. Gerçekliğine tutunarak.. Bizlere unutturulan ne varsa yeniden hatırlayarak.. Ya yeniden sevgi üretmeyi öğreteceğiz yüreklerimize.. Birlikte.. Çoğulculuğun sesini yükselteceğiz.. Ya da hızla ilerleyen yozlaşmanın içinde kaybolup gideceğiz..