Ekmek Almaya Giden Çocuğun Sessiz Çığlığı

Bazı çocukların adımları yeryüzüne ağır gelir.

Çünkü onların taşıdığı ekmek torbası değildir;

koca bir toplumun vicdanıdır.

Berkin Elvan da böyle bir çocuktu.

Sokak aralarında top koşturan, uçurtmasının kuyruğunu düzelten,

ekmek kokusunu annesinin ellerinde öğrenen bir çocuk…

Bir sabah annesine,

“Dur anne, sen hızlı koşamazsın… Ekmeği ben alırım,”

diyerek çıktı evden.

Daha büyümemiş bir omuzla, büyüklere ait sorumluluklar taşıyarak.

Ama o küçücük adımlar bir daha eve dönemedi.

Ve hepimizin zihnine o soru kazındı:

“Ben size ne yaptım amcalar?”

Bir çocuk bunu neden sorar?

Bir çocuk hangi acının ortasında bu kadar büyür de,

kendini savunma ihtiyacı duyar?

Berkin’in uçurtması vardı.

Gökyüzünü seviyordu.

Rüzgârla yarışıyor, hayallerini iplerin ucunda gezdiriyordu.

Oysa bir gün,

Uçurtması gibi onu da vurdular.

Gökyüzü o gün biraz daha karardı.

Evdeki duvarda hâlâ asılı kalan bir takım elbise var.

Anne eliyle ütülenmiş, mezuniyette giyilsin diye hazırlanmış…

Bir çocuğun hayallerine dar gelen bir elbise değil bu;

aksine, zamana asılı kalmış bir hatıra.

Çünkü Berkin, mezuniyet görecek yaşa varamadı.

Daha iliklerine işleyecek kadar âşık olamadı,

Kızların gamzelerine utanarak bakacak kadar büyüyemedi,

Hayatın güzelliklerini koklayamadı.

Bir annenin yüreğine düşen acı,

Dünyadaki en ağır yüklerden biridir.

Berkin’in annesi,

Sattığı mendillerle kendisine hediye alacak bir çocuk yetiştiriyordu.

Ama hayat,

Bu hediyeyi tersine çevirdi.

Oğlunu, sessiz bir acının ortasında ona geri verdi.

Hediye değildi bu;

Bir annenin omuzlarına zorla yüklenen bir sızıydı sadece.

Ve yine aynı soru,

Toplumun vicdan duvarlarına çarpa çarpa büyüdü:

“Ben size ne yaptım amcalar?”

Bu ülkede çocuklar neden kefensiz ölür?

Neden gölgesine sığındığımız sokaklar bir anda karanlığa bürünür?

Neden annelerin feryadı bu kadar tanıdık gelir?

Belki de asıl soruyu biz yıllardır sormaya cesaret edemiyoruz:

Bir çocuğun canı,

Neye ve kime bu kadar ağır gelir?

Berkin’in adını her duyduğumuzda,

Ekmek kokusunu hatırlıyoruz artık.

Evin sıcaklığını,

Annenin elini,

Çocuğun masumiyetini…

Belki de bize düşen tek şey,

Kendi kendimize mırıldanmak:

Bir gün,

Bir yerde,

Hiçbir çocuk “Ben size ne yaptım?” diye sormasın diye.

Berkin,

Senin sesin uçurtmaların sesine karıştı şimdi.

Her rüzgâr estiğinde,

Sokak aralarında bir çocuk kahkahası duyulduğunda

Sen toprağın altında değil,

Gökyüzünün içinde koşuyorsun.

Ekmek kokusu kaldı geriye…

Ve senin masumiyetin.