Ay Işığında Bir Aşk: Kuğu Gölü

Bazı eserler vardır; bir kez dinlersiniz, yıllar geçer ama melodisi ruhunuzun bir köşesine gizlice yerleşir. Kuğu Gölü işte böyle bir büyünün, böyle bir aşkın sahnede hayat bulmuş hâlidir. Hem masal, hem müzik, hem de insan kalbinin kırılganlığını anlatan incelikli bir yolculuktur.

Bu büyülü dünyanın yaratıcısı ise Romantik dönemin en duygulu bestecilerinden biri olan Pyotr İlyiç Çaykovski’dir. Duyguların dilini melodilere çevirme konusunda neredeyse eşsiz olan Çaykovski, Kuğu Gölü ile bale tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Bugün hâlâ dünyanın en çok sahnelenen eserlerinden biri olması tesadüf değildir.

Gelelim masalın kendisine…

Hikâyenin merkezinde genç ve yalnız bir prens vardır: Siegfried. Sarayın ihtişamına rağmen içindeki boşluğu dolduramayan, evlilik baskısıyla daralan, özgürlüğe sığınmak isteyen bir genç adam… Bir gece avlanmaya çıkar ve kader onu ay ışığıyla parlayan bir göle götürür.

Suyun üzerinde zarafetle süzülen beyaz kuğular…

Ve içlerinden biri diğerlerinden daha farklıdır: Odette.

Gündüzleri kuğu, geceleri insan olan bir genç kız. Kötü büyücü Rothbart’ın laneti altında yaşamaktadır. Bu laneti bozabilecek tek şey bir erkeğin ona ömür boyu sadakat yemini etmesidir.

Prens, Odette’i görür görmez büyülenir. Ama kaderin gölgesi bu masalda hep pusudadır. Sarayda düzenlenen büyük baloda, Rothbart’ın kızı Odile, Odette’in kılığına girerek prensi kandırır. Siyah tütüsüyle hem cazibeli hem ölümcül bir yanılsamadır bu. Siegfried bir anlık yanılgıyla yanlış kişiye söz verir.

Ve o söz, masalın yönünü değiştirir.

Hayat bazen işte böyle değil midir?

Bir anlık yanılgı, bir ömür boyu sürecek bir pişmanlık…

Gerçeği anlayan Siegfried, gölün kıyısına koşar. Odette oradadır; kırgın, hüzünlü ve kabulleniş içinde.

Final ise her sahnelemede farklıdır:

Kimi yorumlarda sevgililer birlikte ölümü seçer, büyü kırılır.

Kimi yorumlarda ise,(benim izlediğim final), kötülük yenilir ve aşk hayata geri döner.

Ama hangi yorumla izlerseniz izleyin, Kuğu Gölü her zaman aynı şeyi söyler:

Aşk bir yemin kadar güçlü, bir aldanış kadar narindir.

Ve işte tam bu noktada bir şey söylemek boynumun borcu:

Ankara Opera ve Balesi bu muhteşem eseri yeniden sahneye taşıyor. Provaları bizzat izleme şansım oldu; dansçıların emeğini, orkestranın titizliğini, sahne arkasındaki büyük hazırlığı hayranlıkla gördüm. Her bir sanatçıya, her bir teknik çalışana gönülden teşekkür ederim. Işığın, terin, emeğin birleştiği o sahne, bu masalı yeniden büyüye dönüştürüyor.

Ay ışığı altında dans eden kuğuların büyüsü Ankara’da yeniden doğuyor…