Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve bugün yayımlanan raporda bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'nin gücü Cumhurbaşkanlığı makamında topladığı ve bu sebeple yasama-yürütme-yargı arasında etkili bir kuvvetler ayrılığı bulunmadığı ifade edildi. Dışişleri Bakanlığı, rapora yönelik olarak yaptığı açıklamada, "AB’nin ülkemize karşı haksız ve önyargılı yaklaşımını muhafaza etmesi, pek çok tehditle karşı karşıya olan kıtamızın geleceği açısından kaygı vericidir. Raporda yer alan, özellikle siyasi kriterler ile yargı ve temel haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri tümüyle reddediyoruz" ifadelerini kullandı.
Siyasi partilerin ve milletvekillerinin çeşitli gerekçelerle hedef alınmasının siyasi çoğulluğu baltalamaya devam ettiği belirtilen raporda, muhalefet partilerinin belediye başkanlarına yapılan baskının da yerel demokrasiye zarar verdiği ifade edildi.
Avrupa Komisyonu, denetleme organlarının çoğunun Cumhurbaşkanı'na bağlı olduğunu belirtirken, Venedik Komisyonu'nun Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile ilgili önerilerinin hala uygulanmadığını vurguladı.
14-28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Genel Seçimler'de seçmenlere siyasi alternatifler sunulduğu ve katılımın yüksek olduğu belirtilen raporda, "taraflı medya ve şartların eşit olmaması görevdeki isme avantaj sağladı" denildi.
Raporda Türkiye'nin güneydoğusundaki durum ile ilgili şu değerlendirmede bulunuldu
"Güneydoğu bölgesindeki durum, özellikle Şubat 2023'te yaşanan depremlerin ardından endişe kaynağı olmaya devam etti.
Türk hükümeti, Irak ve Suriye'de güvenlik ve askeri operasyonlar gerçekleştirdi. AB'nin terör örgütü listesinde yer alan Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) terör saldırıları nedeniyle sınır bölgeleri güvenlik riskiyle karşı karşıya kaldı. Hükümetin terörle mücadele konusunda meşru hakkı ve sorumluluğu vardır, ancak bunu hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlükler ilkelerine tam uyum içinde yapması esastır. Terörle mücadele tedbirlerinin orantılı olması gerekiyor. Kürt sorununun çözümüne yönelik inandırıcı bir siyasi barış sürecinin yeniden başlatılması konusunda ilerleme kaydedilmedi. Depremlerin ardından Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), Haziran ayında sona eren Mayıs seçimleri öncesinde tek taraflı ateşkes ilan etti. Türk yetkililer Kasım 2022'de İstanbul'da düzenlenen saldırıyla PKK bağlantılı Halk Koruma Birlikleri'ni (YPG) ilişkilendirdi, ancak PKK olayla ilgisi olduğunu reddetti. AB, PKK'nın saldırılarını açıkça kınadı ve mağdur aileleriyle dayanışma içinde olduğunu ifade etti. Türkiye, Kuzey Suriye ve Irak'ta PKK ve bağlantılı gruplara yönelik hava saldırılarını sürdürdü."
"Yürütmenin hakim ve savcılar üzerindeki baskısı ortadan kaldırılamadı"
Türkiye'de sivil toplumun baskı altında olduğunu belirten Avrupa Komisyonu, yargı reformuna rağmen yargıdaki yapısal eksikliklerin giderilemediğini vurguladı. Raporda ayrıca "Yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını ve kalitesini olumsuz yönde etkileyen yürütmenin hakim ve savcılar üzerindeki aşırı etki ve baskılarının ortadan kaldırılması konusunda ilerleme kaydedilmemiştir." değerlendirmesinde bulunuldu.
Avrupa Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği bazı kararların da uygulanmamasını endişe verici bulduklarını bildirdi. AİHM kararlarının uygulanmamasının "Türkiye'de yargının uluslararası ve Avrupa standartlarına bağlılığı konusunda endişe kaynağı" olduğu vurgulandı.
İfade özgürlüğü alanında ciddi gerilemenin sürdüğü ifade edilen raporda, "Gazetecilerin, yazarların, avukatların, akademisyenlerin, insan hakları savunucularının ve eleştirel seslerin faaliyetlerine yönelik geniş kısıtlamalar, onların özgürlüklerini kullanmaları üzerinde olumsuz etki yaratmaya devam etti" denildi.
Toplanma hakkının da uluslararası anlaşmalara uygun olarak izin görmediğini vurgulayan Komisyon, "Barışçıl gösterilere defalarca yasaklamalar, orantısız güç kullanımı ve müdahaleler yaşandı. Göstericiler soruşturmaya tabi tutuldu" ifadelerini kullandı.
"LGBT'ye yönelik nefret söylemi hâlâ ciddi bir endişe kaynağı"
Raporun ilgili bölümünde şu değerlendirmede de bulunuldu:
"En dezavantajlı grupların ve azınlıklara mensup kişilerin haklarının daha iyi korunması gerekiyor. Romanlar hâlâ büyük ölçüde kayıtlı istihdamın dışında tutuluyor ve yaşam koşulları ciddi biçimde kötüleşiyor. Ocak 2023'te Türkiye, 2023-2030 dönemini kapsayan yeni bir Roman stratejisini ve 2023-2025 dönemini kapsayan bir eylem planını kabul etti. Şubat 2023 depremleri Roman nüfusunu orantısız bir şekilde etkilemiş ve etkilenen bölgelerde özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere yaşam koşulları, geçim kaynakları, temel ihtiyaçlar ve sağlık açısından karşılaştıkları zorlukları artırmıştır. Azınlıklara ve lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseks ve queer (LGBTIQ) kişilere yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık ve nefret söylemi hâlâ ciddi bir endişe kaynağıdır."
Dış politikanın Türkiye-AB ilişkilerinin önemli bir elementi olduğu vurgulanan raporda, Ankara'nın dış politikasının AB'nin ortak dış politikasıyla ciddi oranda uyumsuz olmaya devam ettiği de dile getirildi. Türkiye ile AB'nin dış politika uyum oranının yüzde 10 olduğunu belirtildi. Bu oran geçen sene yüzde 8 idi. Komisyon, "Türkiye'nin 7 Ekim 2023'te İsrail'e yönelik saldırıların ardından terör örgütü Hamas'a destek veren söylemleri AB yaklaşımıyla tamamen çelişmektedir" denildi. Komisyon, Türkiye'nin Filistin-İsrail arasında çift devletli çözümü destekleyerek AB politikasına uyduğunu da ifade etti.
"Türkiye, Rusya ile ticari ve ekonomik bağlarını önemli ölçüde yoğunlaştırdı"
Raporda Türkiye'nin Rusya-Ukrayna savaşındaki politikasıyla ilgili de şunlar söylendi:
"Rusya'nın Ukrayna'ya karşı saldırganlığıyla başlattığı savaşın ardından Türkiye, BM Genel Kurulu'nda da dahil olmak üzere Rusya'nın askeri saldırganlığını kınadı ve Ukrayna tahılının ihracatını ve esir değişimini kolaylaştırma hedefi de dahil olmak üzere siyasi ve diplomatik girişimlerde bulundu. BM ve Türkiye'nin aracılık ettiği Karadeniz Tahıl Girişimi, Temmuz 2023'te Rusya tarafından sonlandırıldı. Türkiye ayrıca Ukrayna ile Rusya arasındaki müzakereleri kolaylaştırmaya ve gerilimi düşürme ve ateşkes sağlama konusunda çalışmalar yürüttü.
Ancak Türkiye, AB'nin Rusya'ya yönelik kısıtlayıcı tedbirlerine katılmadı. Mart 2023 itibarıyla Türkiye, AB, ABD ve İngiltere menşeli yaptırımlı malların Rusya'ya ihracatını yasakladı. Bu yasak özellikle Türkiye'de transit halinde olan, antrepolarda saklanan veya serbest bölgelerde bulunan malları hedef alıyordu. Ancak, çift kullanımlı ve hassas teknoloji mallarının potansiyel taşımacılığının yanı sıra, yaptırıma tabi malların Türkiye'den Rusya'ya sınırsız hareketinin hala ele alınması gerekmektedir. Genel olarak Türkiye, Rusya ile ticari ve ekonomik bağlarını önemli ölçüde yoğunlaştırdı ve Türk ekonomisi, başta enerji olmak üzere önemli sektörlerde Rusya'ya daha bağımlı hale geldi."
Komisyon, Türkiye'de mevcut iktidarın Kıbrıs'ta çift devletli çözüm politikasının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olduğunu belirtti.
"Göç ve iltica politikası konusunda ilerleme kaydedildi"
Raporda Türkiye'nin göç ve iltica politikası konusunda ilerleme kaydettiği de belirtildi:
"Göç ve iltica politikası konusunda Türkiye bazı ilerlemeler kaydetmiştir. AB-Türkiye Mutabakatı, AB ile Türkiye arasındaki iş birliğinin temel çerçevesi olmaya devam etmiştir. İran ve Irak ile kara sınırlarının gözetimi ve korunmasına yönelik kapasitenin daha da güçlendirilmesi konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Komisyon Türkiye'nin, Ekim 2021 tarihli Avrupa Birliği Konseyi kararları doğrultusunda, kara ve deniz güzergâhlarından düzensiz göçün önlenmesi ve geri dönüşlerin yeniden başlatılması da dâhil olmak üzere, AB-Türkiye Mutabakatı kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmesini beklemektedir. Düzensiz göçmenlerin AB-Türkiye Mutabakatı kapsamında Yunan adalarından geri dönüşü askıda kalmıştır. AB-Türkiye geri kabul anlaşması, tüm AB Üye Devletlerine yönelik olarak tam ve etkili bir şekilde uygulanmayı beklemektedir. Göç ve güvenlik konularında siyasi ve teknik diyalog devam etmektedir. Göç konusunda bir sonraki AB-Türkiye yüksek düzeyli diyalog toplantısının 23 Kasım 2023 tarihinde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Genel olarak Türkiye ile Yunanistan arasındaki yasa dışı sınır geçişlerinin sayısı, AB-Türkiye Mutabakatı'nın kabulünden önceki dönemle kıyaslandığında önemli ölçüde düşük düzeyde kalmıştır. 2022’de gelen düzensiz göçmenlerin sayısı 2021’e kıyasla çoğu güzergâhta artış göstermiştir. 2023'ün ilk yarısında Türkiye'den AB'ye düzensiz varışların sayısı, 2022'nin aynı dönemine oranla daha düşük olmuştur. Yunanistan'a varışlar %62 artarken, İtalya'ya giden deniz güzergâhında önemli bir düşüş (%52 azalma) yaşanmış ve Yeşil Hat üzerinden Kıbrıs'a varışların sayısı %42 gibi önemli bir düzeyde azalmıştır. Türkiye, Ekim 2017'de yürürlüğe giren AB-Türkiye geri kabul anlaşmasında yer alan üçüncü ülke vatandaşlarına ilişkin hükümleri halen uygulamamıştır."
Dışişleri Bakanlığı'ndan açıklama
Dışişleri Bakanlığı, rapora yönelik olarak yaptığı açıklamada, "AB’nin ülkemize karşı haksız ve önyargılı yaklaşımını muhafaza etmesi, pek çok tehditle karşı karşıya olan kıtamızın geleceği açısından kaygı vericidir. Raporda yer alan, özellikle siyasi kriterler ile yargı ve temel haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri tümüyle reddediyoruz" ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye raporuna dair yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:
"Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, 2023 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını bugün açıklamıştır. 2023 yılı Türkiye Raporu, ülkemiz için Komisyon tarafından hazırlanan 25. Rapor olmasına rağmen, AB’nin ülkemize karşı haksız ve önyargılı yaklaşımını muhafaza etmesi, pek çok tehditle karşı karşıya olan kıtamızın geleceği açısından kaygı vericidir.
Raporda yer alan, özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri tümüyle reddediyoruz. 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları tüm çabalarımıza rağmen, 2009 yılından itibaren bir üye ülkenin siyasi engeli yüzünden açılamamışken, üye ülkeler bakımından kendi aralarında bile tartışmalı temel haklar alanındaki pek çok konuda ülkemize yönelik haksız iddialarda bulunulması, AB’nin samimiyetsiz ve çifte standartlı yaklaşımının bir tezahürüdür.
"Hafif tabirle tutarsızlık"
Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve iş birliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ileri sürmek en hafif tabirle tutarsızlıktır. Keza Türkiye’nin Gümrük Birliği yükümlülüklerini yerine getirmemesinin ikili ticari ilişkilerin önünde bir engel olduğu iddia edilirken, bu engellerin aşılmasına imkân verecek güncelleme müzakerelerinin siyasileştirilerek engellenmesi de, AB’nin benzer çelişkilerinden biri olmaya devam etmektedir.
"AB, tarihin yanlış yerinde duruyor"
Metinde bir eleştiri olarak yer verilen, ülkemizin Hamas-İsrail savaşına dair tutumunun AB’yle tamamen uyumsuz olduğu yolundaki tespiti ise esasen övgü olarak değerlendiriyoruz. Orta Çağ karanlığından 21. yüzyılda hortlamış sivil bir katliamın karşısında tarihin yanlış yerinde duran AB’ye, evrensel değerlere, uluslararası hukuka ve insancıl ilkelere dayalı politikaların sadece Ukrayna veya Avrupa’nın başka bir bölgesi için değil, Ortadoğu dâhil tüm dünyada geçerli olması gerektiğini hatırlatma gereği duyuyoruz.
Raporun Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs konularındaki bölümlerinin her zamanki gibi, gayrihukuki, gerçek dışı ve maksimalist Rum/Yunan tezlerini yansıtması, ülkemizin ve KKTC’nin haklı politikalarını görmezden gelen dışlayıcı tutumun sürdürülmesi, Kıbrıs Türklerinin haklarının yok sayılması ise, AB’nin dayanışma kisvesi altında taraflı ve haksız tutumunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu vesileyle, Kıbrıs meselesinin çözüm sürecinin formatının Ada’daki iki taraf, üç Garantör ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı olduğunu, AB’nin geçmişteki süreçlerdeki rolünün tarafların rızasıyla gözlemciliğin ötesine geçmediğini, herhangi bir şekilde söz sahibi olmadığını vurgulamak isteriz. AB’nin Kıbrıs’ta olası bir çözüme dair Rum tezlerini kayıtsız şartsız savunmaktan ibaret beyanlarının Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı nezdinde ne bir değeri ne de bir bağlayıcılığı bulunduğunun ve çözüm sürecine hizmet etmektense zarar verdiğinin artık idrak edilmesi gerekmektedir.
Türkiye ekonomisinin gelişmişliğine, Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesine vurgu yapılmasının yanı sıra, Gümrük Birliği’nden bu yana mevzuatını AB müktesebatı ile uyumlaştıran ülkemizin pek çok alanda AB standartlarına uyum sağladığı gerçeğinin Raporda yer bulması, izlediğimiz kararlı politikaların bir yansımasıdır.
"AB, genişleme politikasını hakkaniyetli ve kapsayıcı bir zeminde yürütmeli"
Mevcut uluslararası konjonktürde, AB’nin genişleme politikasını hakkaniyetli ve kapsayıcı bir zeminde yürütmesi elzemdir. Türkiye-AB ilişkilerinin her alanda güçlendirilmesi gereğinin geçmişe göre daha fazla önem arz ettiği, bizzat AB tarafından da kabul edilen bir gerçektir. Tek taraflı ve haksız eleştirilerin yerine, işbirliği ve diyalog ruhuyla hareket edildiği takdirde, AB ile ilişkilerimizi daha sağlam temellere oturtmaya ve ortak çıkarlarımız doğrultusunda işbirliğimizi güçlendirmeye her zaman açığız. Adaylığımızı kağıt üzerinde kuru bir cümle olarak değil, AB’nin eylem ve söylemlerinde, somut adımlarında görmek istiyoruz.
2023 yılında deprem felaketi nedeniyle yaşadığımız zor zamanlarda AB’nin ülkemizle dayanışma içerisinde olduğunu göstermesi bizim için önemli ve kıymetlidir. Aynı dayanışma ve işbirliği ruhuyla, AB'yi ülkemizin katılım sürecinin önündeki engelleri kaldırmaya, daha fazla sorumluluk üstlenmeye ve ahde vefa ilkesinin gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz."