Rusya'nın güvenlik garantileriyle ilgili tekliflerine ABD'den gelene cevaba, Moskova yanıt verdi. Rus tarafı, Ukrayna'nın NATO üyesi olması halinde Kırım'ı güç yoluyla geri alma tehdidinin doğacağını ve bunun da NATO ile Rusya arasında direkt silahlı çatışmaya yol açacağını vurguladı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan belgede, "Ukrayna NATO'ya kabul edilirse, Kiev'deki rejimin Kırım'ı güç yoluyla 'geri alma' girişiminde bulunarak, Washington Antlaşması'nın 5. maddesi uyarınca, ABD ve müttefiklerini Rusya'yla direkt silahlı çatışmaya çekmesi yönünde gerçek bir tehdit ortaya çıkar" dendi.
Belgede şu ifadelere yer verildi:

Genel tablo

Rus tarafının ABD ile hazırladığı güvenlik garantilerine ilişkin anlaşma taslağının temel unsurlarına Amerikan tarafının yapıcı bir yanıt vermediğini belirtiriz. Bunlar, NATO'nun daha fazla genişlemesinin reddedilmesi, 'Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyesi olacağı' belirtilen 'Bükreş formülünün' geri çekilmesi ve herhangi bir askeri faaliyet yürütmek için altyapılarının kullanımı ve saldırı nitelikli olanlar dahil askeri kabiliyetlerin ve NATO altyapısının Rusya-NATO Kurucu Senedi'nin imzalandığı 1997 yılındaki durumuna geri dönüşü dahil olmak üzere daha önce SSCB'de yer alan ve İttifak üyesi olmayan devletlerin topraklarında askeri üsler kurulmasının reddedilmesidir. Bu hükümler Rusya Federasyonu için ilkesel öneme sahiptir.

Ukrayna konusunda

ABD ve müttefiklerinin geçen sonbahardan bu yana resmi düzeyde açıkladığı gibi, Ukrayna'ya yönelik herhangi bir ‘Rus istilası’ yok ve planlanmıyor, bu nedenle ‘Rusya'nın gerilimden sorumlu olduğu’ hakkındaki açıklamalar, baskı yapma ve Rusya'nın güvenlik garantileri ile ilgili önerilerini değersizleştirme girişiminden başka bir şey değildir.
Bu bağlamda 1994 tarihli Budapeşte Mutabakatı kapsamındaki Rus yükümlülüklerinden söz edilmesinin, Ukrayna’nın içindeki ihtilafla hiçbir ilgisi yok ve oradaki iç faktörlerin etkisinin sonucunda oluşan durumlar için geçerli değildir. Ukrayna devletinin toprak bütünlüğünü kaybetmesi, kendi içinde gerçekleşen süreçlerin sonucudur.
Amerika'nın yanıtında yer alan, Rusya'nın ‘Kırım'ı işgal ettiği’ yönündeki suçlamalarının ise eleştirilecek tarafı bile yok. 2014 yılında Kiev’de, başlatanların ABD ve müttefiklerinin desteğiyle, Rus ve Rusça konuşan nüfusun yanı sıra diğer ‘itibarsız’ etnik grupların haklarını ihlal eden milliyetçi bir devletin kurulmasına yöneldiği bir darbe gerçekleşti. Böyle bir durumda Kırımlıların Rusya ile yeniden birleşme yönünde oy kullanmaları şaşırtıcı değil. Kırım ve Sivastopol halkının Rusya Federasyonu'na dönme kararı, BM Tüzüğü’nde yer alan kendi kaderini tayin hakkının kullanılması kapsamında özgür iradenin tecelli etmesiyle alındı. Hiçbir güç veya güç tehdidi kullanılmadı. Kırım'ın aidiyeti sorunu kapanmıştır.
Ukrayna’nın NATO'ya kabul edilmesi durumunda Kiev'deki rejimin Kırım'ı güç yoluyla 'geri alma' girişiminde bulunarak, Washington Antlaşması'nın 5. maddesi uyarınca ABD ve müttefiklerini Rusya'yla direkt silahlı çatışmaya çekmesi yönünde gerçek bir tehdit ortaya çıkar.
ABD'nin yanıtında Rusya'nın ‘Donbass'taki çatışmayı körüklediğİ’ iddiasıyla tekrarlanan tez hükümsüzdür. Nedenleri tamamen Ukrayna’nın içindeki süreçlerdir. Çözüm, yalnızca sıralama ve uygulanmasına ilişkin sorumluluğun açıkça tanımlandığı ve ABD, Fransa ve İngiltere dahil olmak üzere BM Güvenlik Konseyi'nin 2202 sayılı Kararı ile oybirliğiyle onaylanmış olan Minsk Anlaşmalarının ve ‘Önlem Paketinin’ uygulanmasıyla mümkündür. Bu kararın 2. paragrafında Kiev, Donetsk ve Lugansk taraflar olarak adlandırılmıştır. Bu belgelerin hiçbirinde Rusya'nın Donbass'taki çatışma ile ilgili sorumluluğundan bahsedilmiyor. Rusya, AGİT ile birlikte ana müzakere formatı olan Temas Grubunda ve Berlin ve Paris ile birlikte, çatışmanın taraflarına tavsiyelerde bulunan ve o tavsiyelerin uygulanmasını izleyen ‘Normandiya Formatında’ arabulucu rolü oynuyor.
Ukrayna etrafındaki gerilimin azaltılması için aşağıdaki adımların atılmasının ilkesel önemi var. Bunlar, Kiev'in ‘Önlem Paketine’ uymak için baskı yapılması, Ukrayna'ya silah tedarikinin durdurulması, tüm Batılı danışmanların ve eğitmenlerin oradan geri çekilmesi, NATO ülkelerinin Ukrayna Silahlı Kuvvetleri ile ortak tatbikatları reddetmesi ve daha önce Kiev’e teslim edilen tüm yabancı silahların Ukrayna topraklarının dışına çekilmesi.
Bu bağlamda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 7 Şubat 2022'de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Moskova'da yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, bizim diyaloğa açık olduğumuzu vurguladığına ve ‘uluslararası yaşamın tüm katılımcıları için eşit, herkes için istikrarlı güvenlik koşulları hakkında düşünme’ çağrısında bulunduğuna dikkat çekeriz.
Kuvvetlerin konfigürasyonu
ABD’nin, Rusya’nın önerilerine verdiği yanıtta, Avrupa’nın güvenliği alanındaki durumun iyileştirilmesi sürecinde ilerlemenin 'ancak Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik tehdit edici eylemlerinden kaynaklanan gerilimin düşürülmesi kaydıyla elde edilebileceği' konusunda ısrar ettiğini görüyoruz, yani anladığımız kadarıyla Rus birliklerinin Ukrayna sınırlarından uzaklaştırılmasını talep ediyorlar. Bununla birlikte ABD, sadece 'karşılıklı yükümlülükler' hakkında konuşmaya, 'Ukrayna topraklarında, savaş görevine sahip daimi kuvvetler konuşlandırmaktan vazgeçmeye' ve 'konvansiyonel kuvvetler konusunu müzakere etme olasılığını değerlendirmeye' hazır. Geri kalanına gelince, Amerikan tarafı, ikili anlaşma taslağının 4. maddesinin 2 bendinde ve 5. maddenin 1. bendinde yer alan önerilerimiz konusunda sessiz kalıyor ve 'ABD ve NATO kuvvetlerinin mevcut konfigürasyonunun sınırlı, orantılı ve NATO-Rusya Kurucu Yasası kapsamındaki yükümlülüklerle tamamen tutarlı olduğunu'belirtiyor.
Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri'nin kendi topraklarında konuşlandırılmasının, ABD’nin temel çıkarlarını etkilemediği ve etkileyemeyeceği gerçeğinden hareket ediyoruz. Ukrayna topraklarında kuvvetlerimizin bulunmadığını hatırlatmak istiyoruz. Bununla birlikte ABD ve müttefikleri, askeri altyapılarını doğuya doğru ilerletti ve yeni üyelerin topraklarına birliklerini yerleştirdi. Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması’nın kısıtlamalarını aştılar ve Rusya-NATO Antlaşması’nın 'ek büyük askeri kuvvetlerinin kalıcı olarak yerleştirilmesinden vazgeçilmesi' ile ilgili hükümlerini oldukça keyfi yorumladılar. Bu eylemler sonucu oluşan durum kabul edilemez. Orta Doğu Avrupa, Güney Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerine yerleştirilen tüm ABD askeri güçlerinin ve silahlarının çekilmesinde ısrar ediyoruz. Bu bölgelerdeki ulusal potansiyellerin oldukça yeterli olduğuna inanıyoruz. Bu konuyu, Rusya’nın sunduğu antlaşma taslağının 4. ve 5. maddeleri temelinde müzakere etmeye hazırız.

NATO’nun ‘açık kapı’ politikası

ABD, NATO’nun ‘açık kapı’ politikasına 'güçlü desteğini' yineledi. Ama bu politika, AGİT kapsamındaki temel taahhütlere, özellikle de 'başkalarının güvenliği pahasına kendi güvenliğini güçlendirmeme' taahhüdüne aykırı. Bu politika, 6-7 Haziran 1991 tarihinde Kopenhag’da yapılan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda, 'Avrupa’da değişen durumdan tek taraflı olarak yararlanmamayı', diğer ülkelerin 'meşru çıkarlarını tehdit etmemeyi', bu ülkeleri 'izole etmeye' veya 'kıtada yeni ayrım çizgileri çizmemeye' çalışmamayı taahhüt eden ittifakın kendi yönergeleriyle de tutarlı değil. ABD ve NATO'yu, barış ve güvenliği koruma alanındaki uluslararası yükümlülüklerinin yerine getirilmesi çalışmalarına geri dönmeye çağırıyoruz. İttifak üyelerinden, NATO’nun doğuya genişlemeye devam etmekten vazgeçişinin hukuken saptanmasının içeriği ve biçimleri ile ilgili somut teklifler bekliyoruz.

Bölünmez güvenlik ilkesi

ABD'nin yanıtında, Amerikan tarafının alternatifi olmayan bölünmez güvenlik ilkesine uymaya tamamen bağlı olduğunu teyit ettiğini görmedik. Amerikan tarafının bu hususu dikkate aldığına ilişkin genel nitelikli açıklamalar, Washington'un, Rusya'nın güvenlik çıkarları pahasına kendisi ve müttefikleri için avantajlar oluşturmayı öngören yapıcılıktan uzak ve istikrar bozucu yoldan vazgeçmeye hazır olmamasıyla doğrudan çelişiyor. Bu, tam olarak, Kuzey Atlantik İttifakı'nın, ABD öncülüğünde, Ukrayna toprakları da dahil post-Sovyet coğrafyasını sınırsız bir şekilde jeostratejik ve askeri açıdan asimile etme politikasını uygulamasının bir sonucu olupbu husus, bizim için özellikle hassas bir niteliğe sahiptir.
Tüm bunlar, doğrudan Rusya sınırlarında oluyor. Böylece bizim 'kırmızı çizgilerimiz' ve temel güvenlik çıkarlarımız göz ardı edilirken Rusya'nın bunları sağlama konusundaki vazgeçilemez hakkı reddediliyor. Bu, bizim için elbette kabul edilemez.
Ek olarak, bu ilkenin, tarafların geçen yılın şubat ayında herhangi bir terkin olmaksızın 5 yıl süreyle uzatmayı kabul ettiği stratejik saldırı silahlarını daha da azaltmaya ve sınırlamaya dönük önlemlere ilişkin 2011 tarihli Rusya Federasyonu ve Amerika Birleşik Devletleri Antlaşması'nın önsözünde ve ayrıca 1975 Helsinki Nihai Senedi', 1990 Yeni Avrupa İçin Paris Şartı, 1997 Rusya-NATO Kurucu Senedi, 1999 AGİT Avrupa Güvenliği İstanbul Şartı, 2002 NATO-Rusya Roma Deklarasyonu ve 2010 AGİT Zirvesi Astana Deklarasyonu gibi en üst düzeyde kabul edilen bir dizi AGİT ve Rusya-NATO temel belgesinde yer aldığını hatırlatırız.
Alınan yanıtta, Washington'un bölünmez güvenlik konseptine bağlılığından bahsedildiğini belirtiriz. Ancak bu husus metinde, devletlerin 'müttefiklik anlaşmaları da dahil olmak üzere, güvenliklerini sağlama yöntemlerini özgürce seçme veya değiştirme' hakkına indirgeniyor. Bu özgürlük mutlak değildir ve Avrupa Güvenlik Şartı'nda belirtilen iyi bilinen formülün sadece yarısıdır. Onun ikinci kısmı, bu hak kullanılırken "... başka devletlerin güvenliği pahasına kendi güvenliğini pekiştirmemeyi" talep etmektedir. Bu yılın 10 Şubat tarihinde NATO'dan gelen mektubu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un 28 Ocak 2022'de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'e bu konuda gönderdiği mesaja yanıt olarak kabul edemeyiz. Biz, ulusal düzeyde bir yanıt verilmesini talep ettik.
'START sonrası' ve 'güvenlik yönetimi'
'ABD, stratejik istikrar konulu diyalog çerçevesinde 'START'ın geliştirilmesine yönelik önlemleri' hazırlamaya 'hemen' koyulmayı teklif ediyor. Ancak bununla birlikte Amerikan tarafı, bizim mutabık kalmadığımız, belirli silahların diğer tarafın ulusal topraklarına doğrudan tehdit oluşturma kabiliyetine bakılmaksızın, yalnızca nükleer silahlara odaklanmayı öngören yaklaşımı ortaya koymaya çalışıyor. Böylesine tek taraflı bir bakış, 16 Haziran 2021'de Cenevre'de yapılan Rus-Amerikan zirvesinde, gelecekteki silah kontrolünün ve risk azaltma önlemlerinin temelini atmak üzere tasarlanan stratejik diyaloğun kapsamlı doğasına ilişkin varılan mutabakatlara aykırıdır. Rusya, stratejik soruna yönelik entegre yaklaşımı savunmaya devam ediyor. Biz, yeni bir 'güvenlik denkleminin' birlikte geliştirilmesini öneriyoruz. Bizim tarafımızdan önerilen, güncelliğini tamamen koruyan konseptin unsurları, stratejik diyalog çerçevesinde yapılan görüşmelerde ve içeriğine ilişkin olarak 17 Aralık 2021 tarihinde tarafımızca sunulan çalışma belgesinde Amerikan tarafının dikkatine sunuldu.
Nükleer silahların ulusal toprakların dışına konuşlandırılması
ABD kendi belgesinde, tarafımızca önerilen önlem ‘paketinin’, sınırları dışında konuşlandırılan nükleer silahların ulusal topraklara geri çekilmesi ve ileride ulusal topraklar dışında konuşlandırılmasından vazgeçilmesi şeklindeki unsurunu yanıtsız bırakarak, stratejik diyalog platformunda stratejik olmayan nükleer silahların konuşlandırılması sorununun özelliklerini ve tarafların güvenliğini etkileyen diğer faktörler dikkate alınmaksızın üstesinden gelme ihtiyacından bahsetmekle sınırlı kaldı.
Önerilerimizde, nükleer olmayan bazı NATO devletlerinin topraklarında, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) ihlal ederek, Rusya topraklarındaki hedefleri vurma kapasitesine sahip ABD’ye ait nükleer silahlarının varlığı sorununun çözümü söz konusu olduğunu açıklığa kavuşturmak istiyoruz. Bu, bu tür silahların Avrupa'da hızlı bir şekilde konuşlandırılması ile ilgili altyapının ortadan kaldırılmasını, ayrıca nükleer olmayan NATO ülkelerinin de dahil edildiği bu silahların kullanımına ilişkin NATO eğitim ve tatbikatlarının durdurulmasını içerebilecek.
Bu tahriş edici unsur ortadan kaldırmadan stratejik olmayan nükleer silahlar konusunu tartışmak imkansızdır.
START - Stratejik Saldırı Silahlarının Azaltılması Anlaşması

Stratejik Saldırı Silahlarının Azaltılması Anlaşması

ABD, stratejik istikrar konulu diyalog çerçevesinde 'START'ın geliştirilmesine yönelik önlemleri' hazırlamaya 'hemen' koyulmayı teklif ediyor. Ancak bununla birlikte Amerikan tarafı, bizim mutabık kalmadığımız, belirli silahların diğer tarafın ulusal topraklarına doğrudan tehdit oluşturma kabiliyetine bakılmaksızın, yalnızca nükleer silahlara odaklanmayı öngören yaklaşımı ortaya koymaya çalışıyor. Böylesine tek taraflı bir bakış, 16 Haziran 2021'de Cenevre'de yapılan Rus-Amerikan zirvesinde, gelecekteki silah kontrolünün ve risk azaltma önlemlerinin temelini atmak üzere tasarlanan stratejik diyaloğun kapsamlı doğasına ilişkin varılan mutabakatlara aykırıdır. Rusya, stratejik soruna yönelik entegre yaklaşımı savunmaya devam ediyor. Biz, yeni bir 'güvenlik denkleminin' birlikte geliştirilmesini öneriyoruz. Bizim tarafımızdan önerilen, güncelliğini tamamen koruyan konseptin unsurları, stratejik diyalog çerçevesinde yapılan görüşmelerde ve içeriğine ilişkin olarak 17 Aralık 2021 tarihinde tarafımızca sunulan çalışma belgesinde Amerikan tarafının dikkatine sunuldu.

Kara bazlı orta ve kısa menzilli füzeler

Bu sorunu, stratejik istikrar konusundaki Rus-Amerikan diyaloğunun öncelikli alanlarından biri olarak görüyoruz. Bu silah kategorisinin, Rusya ve ABD tarafından ortaklaşa üzerinde çalışılması gereken yeni 'güvenlik denkleminin' elzem bir bileşeni olduğuna inanıyoruz. Avrupa'da kara bazlı orta ve kısa menzilli füzeler konuşlandırılmasına ilişkin karşılıklı teyit edilebilir moratoryumlar fikrine dayanan 'post-INF Anlaşması' (Orta Menzilli Nükleer Füzeler Anlaşması) alanındaki Rus inisiyatiflerinin güncelliğini koruduğundan hareket etmeye devam ediyoruz. Prensip olarak, (anlaşmanın) pratik uygulama yollarının esaslı şekilde gözden geçirilmesine açığız. Aynı zamanda, Washington'un bu silahlar üzerindeki potansiyel kontrol önlemlerinin ana parametrelerine, en başta da nükleer ve nükleer olmayan teçhizattaki uygun menzildeki tüm araçlar için geçerli olması gereken kapsamlarına ilişkin yaklaşımlarında belirsizliği sürdürdüğüne dikkat çekiyoruz. ABD'nin, daha önce yürürlükte bulunan INF Anlaşması bağlamında karşılıklı endişelerin karşılıklı olarak çözülmesini öngören Rus yaklaşımını esas aldığını belirledik. Romanya ve Polonya'daki Aegis Ashore komplekslerinin yanı sıra Rusya'nın Avrupa kısmındaki bazı tesislerle ilgili karşılıklı doğrulama önlemleri fikrimizin geliştirilmesi için Amerikan tarafının önerdiği versiyon gelecekte dikkate alınabilir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 26 Ekim 2020 tarihli açıklamasında vurgulandığı ve daha sonra defalarca Amerikan tarafının dikkatine sunulduğu üzere, mutabakata tabi Rus tesislerine ilişkin potansiyel şeffaflık önlemleri, orada Rus 9M729 füzesinin bulunup bulunmadığının kontrol edilmesini içerebilir. 9M729 füzesinin özelliklerinin eski INF Anlaşması'nın gerekleriyle hiçbir şekilde çelişmediğini ve ABD'nin Rusya'ya yönelik suçlamalarını doğrulayacak herhangi bir kanıt sunmadığını göz önüne aldığımızda, bu adımın bir iyi niyet göstergesi olduğunu hatırlatırız. Aynı zamanda Amerikan tarafı, bu Anlaşmanın yürürlükte olduğu dönemde 23 Ocak 2019'da 9M729 füzesinin ve onun fırlatma mekanizmasının kurulumunu ve teknik özelliklerini göstermek için gönüllü olarak düzenlediğimiz etkinliği görmezden geldi.

Ağır bombardıman uçakları ve yüzey savaş gemileri

Rusya'nın ağır bombardıman uçaklarının tarafların ulusal sınırlarına yakın uçuşlarına yönelik ek risk azaltma önlemleri ile ilgili fikrinin Amerikan tarafının dikkatini çektiğini not ediyoruz. Tartışılmaya tabi bir konu ve karşılıklı olarak kabul edilebilir anlaşmalar için potansiyel görüyoruz. Paket’ teklifimizin aynı şekilde ciddi riskler içeren, yüzey savaş gemilerinin benzer seyirleri ile ilgili bir o kadar önemli unsurunu da hatırlatıyoruz.
Editör: Ömür Ünver