Genel Sağlık-İş tarafından hazırlanan “Kriz ve Sağlık ÇalışanlarıAraştırma Raporu, sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramına neden iş bırakarak girdiklerini ortaya koydu. Yüzde 75’inin gündelik yaşamın devamı için borçlanmak zorunda kaldığı sağlık çalışanları; tükenmişlik, yorgunluk ve gelecek kaygısı içinde olduklarını belirtti.

Genel Sağlık-İş tarafından her yıl yürütülen araştırmanın bu yılki teması ekonomik kriz olarak belirlendi. 14 Mart Tıp Bayramı öncesi yayınlanan araştırma raporu, sağlık çalışanları açısından gelir ve borçlanma durumuna, mesleki deneyime, pandemiye, ekonomik krizin gündelik yaşamdaki etkilerine, güvencesiz çalışma ve gelecek kaygısına dair çok sayıda çarpıcı sonucu ortaya koydu. Sağlık çalışanlarının gerek aylık düzenli iş gelirleri gerekse aylık düzenli hane gelirleri alt ve alt-orta gelir düzeylerinde yoğunlaştığı belirtilen araştırma sonuçlarına göre, sağlık çalışanlarının neredeyse yarısının aylık düzenli iş geliri 7.000-9.750 TL arasında yer alıyor. Bunun ardından yüzde 22,9 ile 4.250-7.000 TL aralığı geliyor. Buna göre, her dört sağlık çalışanından üçünün aylık düzenli iş geliri 4.250-9.750 TL aralığında konumlanıyor.  Sendikadan yapılan araştırma sonuçlarına ilişkin yazılı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

Sağlık çalışanlarının yüzde 75’i borçlu

Aylık düzenli iş ve hane gelirleri alt ve alt-orta düzeylerde konumlanan sağlık çalışanları, gündelik yaşamlarını sürdürmek için borçlanmak durumunda kalmaktadır. Bu konuyla ilgili soruya sağlık çalışanlarının yüzde 75,3’ü “Evet” yanıtını vermiştir.   Açıklanan koşullar altında sağlık çalışanlarının yüzde 84,4’ü kaçınılmaz şekilde kredi kullanıcısıdır. Kullanılan kredilerin sıralaması ise ihtiyaç kredisi (yüzde 71,8), aylık kullanım dışında kredi kartı borcu (yüzde 42,3), konut kredisi (yüzde 38,9) ve taşıt kredisi (yüzde 16,3) biçimindedir. Bu durum, sağlık çalışanlarının öncelikle mülkiyet sahibi olmak için değil yaşamlarını sürdürebilmek ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla borçlandıklarını açıkça ortaya koymaktadır. Araştırma sonuçları, sağlık çalışanlarının yaklaşık yüzde 40’ının kredi kartı borçlarının ödenmesi bakımından sorunlu durumda olduklarını göstermektedir. Katılımcıların yüzde 35’i kredi kartı borcunun yalnızca asgari tutarını ödeyebilmektedir. 

Yüzde 16’sı ek iş yapıyor

Açıklanan koşullarda doğal olarak, sağlık çalışanlarının yüzde 95,6’sı mevcut gelir düzeyini yeterli bulmamaktadır. Sağlık çalışanlarının yüzde 15,8’i ek iş yapmaktadır.   Sağlık çalışanlarının neredeyse tamamının (yüzde 98,9) Türkiye’de bir ekonomik kriz yaşandığı konusunda mutabık olmalarıdır. Bunu destekleyecek şekilde, yüzde 98,4’lük bir kesim ise ekonomik krizin etkilerinin toplumda hissedildiği düşüncesindedir. Sağlık çalışanlarının yaklaşık yüzde 40’ı, ekonomik kriz nedeniyle ailelerinden veya arkadaşlarından işsiz kalanlar olduğunu belirtmişlerdir. Sağlık çalışanlarının yaklaşık yüzde 30’u, hane halkı gelirlerini doğrudan etkileyecek şekilde işsizlik sorunuyla karşılaşmışlardır.  Ekonomik kriz, sağlık çalışanlarının önemli bir bölümünün mevcut borçlarını yapılandırarak vadelerini uzatmalarına neden olmuştur. Yüzde 37 oranında katılımcı bu soruya “Evet” yanıtını vermiştir. Yapılandırılan borçlar içerisinde öne çıkan iki seçenek yüzde 48,5 ile kredi borcu ve yüzde 32,8 ile kredi kartıdır. Alt gelir gruplarında ekonomik kriz nedeniyle borç yapılandırmasına gidenlerin oranı üst gelir gruplarının üzerindedir.  Ekonomik krizin sağlık çalışanları üzerindeki bir başka önemli etkisi yeni borçlanma kanallarının kullanılmasıdır. Sağlık çalışanlarının yarısından fazlası (yüzde 56) ekonomik kriz nedeniyle yeni borçlanma kanalları kullanmak zorunda kalmıştır. Borçlanma konusunda öne çıkan seçeneklerin sıralaması ihtiyaç kredisi (yüzde 60,9), kredi kartı (yüzde 46) ve şahıslara borçlanmadır (yüzde 31,5). 

Krizde sağlık çalışanları, elektriği, doğalgazı, gıda harcamalarını kıstı

Araştırma sonuçlarına göre sağlık çalışanlarının yüzde 99,6’sının zorunlu harcamalarının maliyeti ekonomik kriz nedeniyle artış göstermiştir. Maliyeti artan harcamaların sıralaması; gıda ve temizlik harcamaları (yüzde 44,8), elektrik, doğalgaz vb. altyapı harcamaları (yüzde 22,7), eğitim harcamaları (yüzde 16,5) ve sağlık harcamaları (yüzde 15,9) biçimdedir. Sağlık çalışanlarının yüzde 97,5’i, ekonomik kriz nedeniyle çeşitli harcamalarını azaltmak zorunda kalmışlardır. Elektrik, doğalgaz vb. altyapı harcamaları, açık şekilde en çok kesintiye gidilen harcama kalemidir (yüzde 56,3). Bunun ardından yüzde 34,4 ile gıda ve temizlik harcamaları gelmektedir.

Ekonomik krizin nedenine ilişkin görüşleri

Sağlık çalışanlarının yüzde 97,6’sı resmî kurumların ekonomik gidişatla ilgili verilerini güvenilir bulmamaktadır. Bu bağlamda, katılımcıların ekonomik krizin nedenine ilişkin görüşlerinde de yapısal faktörler öne çıkmaktadır. Hükümetin yanlış politikaları (yüzde 94,9), dışa bağımlılık (yüzde 86,2), özelleştirmeler (yüzde 84,4) ve kamuda liyakatten vazgeçilmesi (yüzde 81,1) kamu çalışanlarına göre ekonomik krizin öncelikli gerekçeleridir. Genel Sağlık-İş üyelerinin yüzde 78,3’ü, Türkiye ekonomisinin yakın gelecekte küçüleceği düşüncesindedir. Ekonomide durağanlaşma yaşanacağını öngörenlerin oranı yüzde 7,3’tür. Ekonominin büyüme eğilimine gireceğini iddia edenlerin oranı yüzde 5’in altında kalmaktadır. Sağlık çalışanlarına göre ekonomik krizden çıkışın öncelikli yolu üretim ekonomisine geçilmesidir (yüzde 94,7). Buna ek olarak yanlış ekonomilerinden vazgeçilmesi, dışa bağımlılığın azaltılması, kamuda liyakatin egemen kılınması ve özelleştirmelerin durdurulması konularında da yüksek oranlı değerler elde edilmiştir.   Her beş sağlık çalışanının yalnızca birinin işyerinde bir görev tanımı vardır ve buna uyulmaktadır. Buna karşılık, katılımcıların yüzde 75,9’u görev tanımı olduğu halde kendilerine başka işler de verildiğini belirtmişlerdir. 

Sağlık çalışanlarının yüzde 43’ü en az bir kere Covid-19 geçirdi

Alan araştırması, Türkiye’de sağlık çalışanlarının pandemiye ilişkin deneyimlerinin iki yıla yaklaştığı bir dönemde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya katılan sağlık çalışanlarının yüzde 24,5’i pandemi servisinde sürekli çalışmıştır. Bu grubu yüzde 20 ile pandemi servislerinde geçici görevle çalışanlar izlemektedir. Bunlara ek olarak yüzde 9,5’lik bir kesim de filyasyon ekibinde görev almıştır. Dolayısıyla sonuçlara göre katılımcıların yaklaşık yüzde 55’i pandemi sürecinde farklı düzeylerde olsa doğrudan görevler üstlenmişlerdir. Sağlık çalışanlarının yüzde 43,6’sı en az bir kez Covid-19 hastalığı geçirmiştir. Bu hastalığı birden çok kez geçirenlerin oranı yüzde 2,7’dir. 

Yüzde 60’ı sözlü ya da fiziksel şiddet gördü 

Şiddet, sağlık çalışanlarının kronikleşmiş sorun alanlarının başında gelmektedir. Araştırma sonuçları, sağlıkta şiddet sorunun pandemi sürecinde giderek derinleştiğini açık şekilde ortaya koymaktadır. Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının yaklaşık yüzde 60’ı sözlü şiddete maruz kalmıştır. Herhangi bir şiddet olayı yaşamayanların oranı yüzde 38,2’dir.  Katılımcıların çoğunluğunu oluşturan meslek gruplarının pandemi sürecinde sağlıkta şiddetle ilgili bir sorun yaşayıp yaşamadıklarına ilişkin sonuçlara göre, aile hekimlerinin, hekimlerin, ebelerin ve hemşirelerin sözlü şiddete maruz kalma düzeyinin genel ortalamanın çok üzerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.  Sağlık çalışanlarının yüzde 90,6’sı pandemi sürecinde kendilerine yönelik şiddet olaylarının artış gösterdiğini düşünmektedir. Sağlık çalışanlarının yüzde 84,2’si pandemi sürecinde fiziksel ve ruhsal sağlıklarını etkileyen faktörlere maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.   Araştırma sonuçları, sağlık çalışanlarının öncelikli sorunun ruhsal sağlığı etkileyen zaman baskısı ve aşırı iş yükü olduğunu göstermektedir (yüzde 80). Bunun ardından ruhsal sağlığı rahatsız/tehdit edici davranış gelmekte (yüzde 51,8), bu seçeneği ise ruhsal sağlığı etkileyen şiddet ve şiddet eğilimi izlemektedir (yüzde 27,8). Fiziksel sağlığı etkileyen gürültü, kimyasal madde, zararlı gaz ve şiddet için kaydedilen oranlar görece daha düşüktür.  Şiddete ilişkin bu sonuçlar, sağlıkta şiddet sorunun sağlık çalışanlarının önemli bir bölümü tarafından artık kanıksandığını göstermektedir. Bu durum, katılımcıların neredeyse tamamının (yüzde 98,5), sağlık çalışanlarına yönelen şiddet olaylarına karşı alınan önlemlerin yetersiz olduğunu düşünmelerine dair sonuçlarla da desteklenmektedir.

Sağlık çalışanlarının yüzde 51’i fazla mesaiye kaldı

Sağlık çalışanlarının yüzde 51,2’si pandemi sürecinde fazla mesaiye veya nöbete kalmaktadır. Bununla birlikte, yüzde 59’luk bir kesim bu uygulamalarda yasalarla belirlenen sınırların dışına çıkıldığı kanısındadır.  Yalnızca yüzde 8,3’lük bir kesim pandemi sürecinde psikolojik destek almıştır. Bu desteğe ihtiyaç duyduğu halde maddi olanakları yetmeyenlerin oranı yüzde 10,4’tür.

Yüzde 93’üne göre sağlık çalışanları toplum nezdinde gereken saygınlığa sahip değil 

Sağlık çalışanları, pandemi sürecinde derinleşenler başta olmak üzere, açık şekilde sorunlarının politika belirleyiciler tarafından algılanmadığını düşünmektedir (yüzde 98,2). Bu koşullar altında sağlık çalışanları yine çok yüksek bir oranla (yüzde 95,8) ekonomik, sosyal ve özlük haklarına dair sorunların yakın gelecekte çözülemeyeceği kanısındadır. Sağlık çalışanların yüzde 77,3’ü işiyle ilgili gelecek kaygısı duymaktadır. Bunun aksi yönünde fikir beyan edenlerin oranı yüzde 21,6’dır. 

Sağlık çalışanlarının yüzde 57,8’i yurtdışında çalışmak istemektedir

Sağlık çalışanlarının yüzde 57,8’i yurtdışında çalışmayı isteyip istemediklerine dair soruya “Evet” yanıtını vermişlerdir. Alt yaş gruplarında yurtdışında çalışmak isteyenlerin oranı oldukça yüksektir. 24 yaş ve altındakilerin yüzde 83,3’ü, 25-34 yaşa arasındakilerin yüzde 70,4’ü ve 35-44 yaş arasındakilerin yüzde 62,5’i genel ortalamadan oldukça yüksek olacak şekilde yurtdışında çalışmak istemektedir. Yurtdışına gitmek isteyen sağlık çalışanlarının yarısından fazlasının (yüzde 51,6) öncelikli gerekçesi daha iyi yaşam ve çalışma şartlarıdır. Bunun arkasından sırasıyla ülke şartlarının kötülüğü (yüzde 16,3), gelecek kaygısı (yüzde 13,3), saygınlık (yüzde 6,3) ve özlük haklarının eksikliği (yüzde 1,8).  Sağlık çalışanlarının yüzde 17,4’lük bir kesimi yakın zamanda yurtdışında çalışmakla ilgili bir hazırlığa girişmiştir. Alt yaş grubundakiler içerisinde yakın zamanda yurtdışında çalışmak için herhangi bir hazırlıkta bulunmaya başlayanların oranı genel ortalamanın çok üzerindedir. Gerçekten 24 yaş ve altındakilerin yüzde 41,7’si, 25-34 yaş arasındakilerin ise yüzde 29,1’i yakın zamanda yurtdışında çalışmak için hazırlığa girmiştir. Mevcut koşullar altında görevinden istifa etmeyi düşünenlerin oranı yüzde 20’dir.   İstifa etmek isteyen sağlık çalışanlarının yüzde 41,9’u, bu duruma gerekçe olarak tükenmişlik, yorgunluk ve gelecek kaygısını göstermektedir. Bunun arkasından yüzde 25,8 ile daha iyi yaşam ve çalışma koşullarına yönelik talep gelmektedir. Yurtdışına gitmek konusunda kaydedilen oran ise yüzde 23,1’dir. Bu durum, sağlık çalışanları arasında ikili bir ayrımın varlığını ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, yurtdışına gitmek sağlık çalışanlarının tek ve öncelikli istifa gerekçesi değildir. Bundan önce sağlık çalışanları, istifa yoluyla yaşam ve çalışma koşullarının iyileşebileceği yönünde bir arayışa girmişlerdir. Güvencesiz çalışma ve gelecek kaygısı konusunda araştırma kapsamında öne çıkan bazı diğer sonuçlar şu şekildedir:
  • Araştırma sonuçları, sağlık çalışanlarının yüzde 70,2’sinin sağlık hizmetlerinin kamu sektörü tarafından verilmesi gerektiğini düşündüklerini ortaya koymaktadır. Bu konuda kamu-özel sektör ortaklığı seçeneğini öne çıkartanların oranı yüzde 27’dir. 
  • Sağlık çalışanlarının çok büyük bir bölümü (yüzde 95,5), sağlık işkolunda çalışan personelin toplum nezdinde gereken saygınlığa sahip olmadığı düşüncesindedir. Ayrıca katılımcıların yüzde 94,8’i de sağlık işkolunda çalışan personelin saygınlığının son beş yıl içerisinde daha kötüye gittiğini dile getirmişlerdir.
  • Sağlık çalışanlarının yüzde 93,8’i genel olarak düşündüklerinde yaşam düzeyinden memnun olmadıklarını belirtmişlerdir.
Sağlık çalışanlarına göre Türkiye’nin üç temel sorunu geçim sıkıntısı (yüzde 91,9), işsizlik (yüzde 89,9) ve yoksulluktur (yüzde 88,2). Bunu sırasıyla sosyal devletin zayıflaması, emeğe karşı tutum ve kadına şiddet de yüksek oranlarla izlemektedir. Sağlık çalışanları, iki yıla yaklaşan bir süredir çeşitli risklere ve tehlikelere maruz kaldıkları pandemiyi Türkiye’nin temel sorunları sıralamasında son sırada bırakmışlardır.   14, 15 ve 16 Mart 2022 tarihlerinde; acil hastalar, diyaliz hastaları, gebeler, kanser hastaları, yoğun bakım hastalarının bakımı aksamayacak ve diğer hastalara nöbet düzeninde sağlık hizmeti verilecek şekilde, ülke genelinde 3 günlük iş bırakma eylemleri yapılacaktır. Genel Sağlık-İş olarak, tüm sağlık emekçileri adına,
  • Sağlık emekçilerinin ağır ve kötü çalışma koşulları acilen düzeltilmelidir.
  • Sabit ödeme / performans ödemesi gibi sağlık çalışanlarının mağduriyetine sebep olan ve çalışma barışını bozan uygulamalara son verilmeli; en düşüğü yoksulluk sınırının üzerine olacak şekilde, kadro derecesine göre maaşlarda kademeli artış yapılmalıdır. 
  • Tüm sağlık emekçilerini kapsayacak kademeli ek gösterge artışı yapılmalıdır.  
  • Sağlık emekçilerine şiddet gösterenlere verilecek olan cezaların caydırıcı olabilmesi adına Genel Sağlık-İş tarafından hazırlanan, TCK’da kamu kurum ve kuruluşlarında sağlık hizmeti sunanlara karşı işlenen bazı suçlara ilişkin özel düzenlemeler içeren Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı taslağı kanunlaştırılmalıdır.
  • Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği geri çekilmelidir. 
  • Sağlık emekçilerinin çocuk bakım sorunun çözümü için haftanın 7 günü, 24 saat kesintisiz hizmet veren bakımevi, kreş ve anaokulu düzenlemesi hayata geçirilmelidir.
  • Yeterli sayıda sağlık çalışanı istihdam edilmeli, personel açığı kapatılmalıdır.
  • Tüm sağlık emekçilerine geçmişe etkili olarak yıllık 90 gün yıpranma payı hakkı verilmelidir.
  • Covid-19 için tüm sağlık çalışanlarına iş kazası meslek hastalığı kapsamında haklar veren özel bir düzenleme yapılmalıdır. 
  • Sağlık emekçileri arasında farklı çalışma biçimlerine son verilmeli; kadrolu, güvenceli çalışma biçimi sağlanmalıdır.  
  • Sağlığı piyasalaştıran politikalara son verilmeli, Atatürk’ün başlattığı ulusal, kamucu ve halkçı sağlık politikalarını tekrar hayata geçirilmelidir.
Yüzyıl önce yurdumuz toprakları emperyalistler tarafından işgal edildiğinde gitmeyen, direnen ebedi önderimiz Atatürk’ün silah ve mücadele arkadaşı kahraman Tıbbiyeli Hikmet Boran’ın yüzyıl sonraki meslektaşları olarak; gitmeyeceğiz, direneceğiz, emeğimizin, eğitimimizin karşılığını alana kadar mücadele edeceğiz. Karşılaştıkları tüm güçlüklere rağmen, zor ve onurlu görevi yerine getirmek için fedakârca çalışan tüm sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramını kutluyoruz."
Editör: Ömür Ünver