Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, iş yükünün "dramatik boyutlara" ulaştığını belirterek, "Bugün Anayasa Mahkemesi önünde 66 bine yakın bireysel başvuru bulunmaktadır. AİHM önünde şu anda 70 bine yakın derdest başvuru bulunmaktadır ve bu başvurular 47 ülkeden alınan başvurular. Anayasa Mahkemesi neredeyse tek başına AİHM'in 47 ülkeden aldığı kadar başvuru alıyor" dedi.

Bireysel başvurunun amacının, tek tek sivrisineklerle mücadele etmek değil, sivrisinekleri üreten bataklığı kurutmak olduğunu söyleyen Arslan, asıl amacın, bireysel başvurunun etkili şekilde uygulanarak, yeni ihlallerin ortaya çıkmasının engellenmesi olduğuna işaret etti. Burada bazı sıkıntılar bulunduğunu ifade eden Arslan, “Bunun önemli ölçüde bireysel başvurunun henüz tam manasıyla anlaşılamamasından kaynaklandığını düşünüyorum” dedi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof Dr. Zühtü Arslan, Avrupa Konseyi tarafından uygulanan "Anayasa Mahkemesi'nin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi" kapsamında düzenlenen toplantıya katıldı. İstanbul'da bir otelde düzenlenen toplantıya Avrupa Konseyi Ankara Ofisi Başkanı Cristian Urse, Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanvekili Mehmet Akif Ekinci, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Şaban Yılmaz ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Murat Boylu ve çok sayıda hakim savcı katıldı.
Açılışta konuşma yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Türkiye'de yapılan başvuru sayısının neredeyse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile aynı olduğunu belirtti. Ocak ayında 12 bin bireysel başvuru yapıldığını dile getiren Arslan, bu durumun işleri zorlaştırdığını belirtti. Zühtü Arslan konuşmasında, şunları kaydetti: "Bireysel başvurunun Türkiye'de 2010 Anayasa değişikliğiyle sistemimize girdiğini düşündüğümüzde anayasa değişikliğinin gerekçesine bakmak gerekiyor. Bu gerekçeye baktığınızda 2 şey olduğu söyleniyor. Birincisi hak ihlali iddialarının ulusal sınırlar içerisinde halledilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşınmasını engellemek. Başka bir ifadeyle AİHM önünde Türkiye aleyhine yapılan başvuru sayısını azaltmak ve bununla bağlantılı olarak ihlal sayısını azaltmak. Bu ulusal başvurunun pratik amacı. Tabii bir de ilkesel amacı var. Bu da temel hak ve özgürlüklerin korunmasının standardını yükseltmek. Gerçekten bütün zorluklara, her geçen gün artan iş yüküne rağmen Türkiye'de bireysel başvuru etkili bir hak arama yolu olarak tesis edilmiştir ve yoluna devam etmektedir. İş yükü dramatik bir boyuta ulaştı. Bugün Anayasa Mahkemesi önünde 66 bine yakın bireysel başvuru bulunmaktadır. Bu rakamın ne kadar korkutucu olduğunu ifade edebilmek için bizim gibi bireysel başvuru sistemini benimseyen ülkelerin başvuru sayısına bakmak lazım. Mesela Alman ve İspanya Anayasa Mahkemesi bizden çok daha önce bireysel başvuru sistemine geçmiş olmasına rağmen önlerinde bizim başvuru sayımızla karşılaştırmayacak kadar az başvuru var. Şu kadarını ifade edeyim; Ocak 2022 tarihinde bize gelen başvuru sayısı 12 bine yakın. Yani yılın ilk ayı bize 12 bin bireysel başvuru geldi. Bu sayı Almanya ve İspanya Anayasa Mahkemeleri'ne yılda gelen başvuru sayısından daha fazla. O yüzden biz söylüyoruz bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi'nin tek rakibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. AİHM önünde şu anda 70 bine yakın derdest başvuru bulunmaktadır ve bu başvurular 47 ülkeden alınan başvurular. Anayasa Mahkemesi neredeyse tek başına AİHM'in 47 ülkeden aldığı kadar başvuru alıyor. Dolayısıyla bu mesele çözülmesi gereken acil meselelerden biri. Anayasa Mahkemesi'nin işini yapmasını engelleyen bir diğer tehdit de objektif etkisinin hayata geçirilememesi. Bununla şunu kastediyoruz. Bireysel başvurunun amacı tek tek sivrisinekleri yok etmek değildir, sivrisinekleri üreten bataklığı kurutmaktır."

Bireysel başvurunun etkili olması neye bağlı?

Bu tür toplantılar ve karşılıklı diyalog sayesinde, bireysel başvurunun gelecek dönemde çok daha başarılı bir şekilde uygulanacağına inandığını dile getiren Arslan, burada, "Bireysel başvurunun etkili olması neye bağlı?" sorusunun da yanıtlanması gerektiğini söyledi. Arslan, "Bu da objektif etkiyle bağlantılı olarak, hak ihlalini gidermekle yükümlü olan kurumların, kişilerin yeni hak ihlali iddialarının ortaya çıkmasını beklemeden hareket etmesine bağlı. Bu da yasama organı, yargısal merciler olabiliyor" dedi.

"İhlal nereden kaynaklanıyorsa o idari makamların ya da yargısal organların somut ihlali gidermesi gerekiyor"

Anayasa Mahkemesinin, ihlalin nereden kaynaklandığını kararlarında belirttiğini ifade eden Arslan, "İhlal nereden kaynaklanıyorsa o idari makamların ya da yargısal organların somut ihlali gidermesi gerekiyor, bu da yeterli değil, benzer mahiyette meselelerle karşılaştıklarında, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği ilkeleri dikkate alarak karar karar vermesi gerekiyor. Aksi takdirde benzer mahiyetteki problemler sürekli Anayasa Mahkemesinin önüne gelecektir" vurgusunu yaptı.

“Kanundan kaynaklanan ihlaller”

Anayasa Mahkemesi'nin, ihlalin idari ya da yargısal merciinin kararından değil de kanunun kendisinden kaynaklandığı durumlarda yasama organının hareket geçmesini beklediğini vurgulayan Arslan, "Çünkü, ihlale yol açan kanun hükmü değiştirilmediği, kaldırılmadığı müddetçe o ihlal tekrar etmeye devam edecektir ve Anayasa Mahkemesi de benzer ihlalleri ele almaya devam edecektir" şeklinde konuştu. Başkan Arslan, bu durumdaki ihlal kararlarında yapılması gerekenin, süratle ihlale sebep olan kanun hükmünü değiştirmek veya ortadan kaldırmak olduğuna işaret etti. Başkan Zühtü Arslan, "Bireysel başvurunun etkili bir şekilde, iyi işleyen bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesi, sadece Anayasa Mahkemesinin çabalarıyla mümkün değildir, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idari mercilerin bu konuda duyarlı olmasıyla ve objektif etkiyi hayata geçirmesiyle ancak mümkün olabilir" değerlendirmesini yaptı.
Editör: Ömür Ünver