“..Ne kalır yarına bizden sonraya Her şey binip gitmiş uçurtmalara..” Ne patika yollar kaldı, ne mavi göklerde sevinç.. Önce kendimizden başladık, her şeyi tükettik.. Çok değil, daha dün kadar yakındı. Bir pandemi dünyayı teslim almıştı, hepimiz kendimizi dara çekmiştik, dünya kilit altındaydı yitirmişti para anlamını.. Eskilerden, değerlerden dem vurup, insana tutunmuştuk.. Uzun uzun siyasi analizleri yapıp, günlük gündem yazmayacağım.. Hayır, biraz şimdiyi, içinde bizleri yazacağım.. Şimdi, bu acılar hiç yaşanmamış gibi.. Dünya başında esrik bir karabulut.. Savaş sokaklarında akşam oluyor.. Camlarımıza düşen güneş, değen yağmur damlaları kuruyor.. Kuş kanadı kalemlerde çizdiğimiz maviler soldu.. Yaşamak, rüzgarlı bir bulut diyerek esintisine tutulduğumuz bulutlar uçtu.. Ülkemiz; yokluk, yoksulluk, haksızlık içinde, kadın cinayetleri durmuyor, zamlar zamlar, her yeni gün intiharlara gebe sabahlar doğuruyor.. Sol ve sol gelenek; kırk-elli yıl öncenin pratikleriyle, “Nato mu? Rusya mı?” didişmesinde, her yerde apayrı rüzgarlar esmekte.. Oysa ki düşünmek, akılda seçenekler oluşturur.. Nereden? Nasıl? Kimden? Gelirse gelsin Savaş’a karşı, ortak bir dille Barış seçeneğini çoğaltmak varken.. İklim kriziyle tüketilmiş.. Nükleer tehlikesiyle yok olmanın eşiğinde bir Dünya’yı ve içinde yaşayan halkları.. Dünya; siyaset ve siyasetçilerinin kendi “erk”leri.. Kapitalizmin korumak için kendi rengini.. Doymak bilmeyen emperyalizmi.. Israrla görmeyerek.. Herkes birbiriyle çatışma.. Gençler, çocuklar travma.. Gelecek pus içinde.. Yenik düşürdük her şeyi zamana.. Biz büyüdük ve kirlendi dünya.. Tüm ulusların yetişkinleri.. Bir hayat borçlandık, gençlere ve çocuklara.. Masum değiliz hiçbirimiz. Biz kirlettik. Temizleyecek biziz.. Elimizi zeytinlerden çekelim.. Gölgesi suya düşmüyor artık akasyaların, görelim.. Ne bulutlar suya değiyor artık.. Ne su, zamana.. Aşınmayan taş kalmadı.. Bitiyor dünya.. Masum değiliz hiçbirimiz, kirleten biziz.. Elimizde bir nefeslik hayatlarla.. Zaman ve para aralığında, unutarak yaşamayı, ömrümüzü tükettik.. Daha çok para.. Daha daha çok güç için.. Daha çok ev, araba.. Daha daha çok mal için.. Sattık dostlukları çıkarlara.. Aşkları paraya.. Sevgileri yalana.. İnsani tüm değerleri astık havaya.. Tükendik yaşamadan.. Yerküreyi tükettik.. Tükettik bugünün gençlerini.. Tükettik çocukların yarınlarını.. Bir bulut çizmek istiyorum maviye, dünya aydınlansın diye.. Olmaz mı? Olur elbet.. Her şeye rağmen.. Yeniden.. Gelişine mavinin.. Oluşuna toprak rengi dağların.. Hani makadam yollarda gezdiğimiz, kıyısı yeşil deniz.. Belki o zaman çocuklar gülümser.. İklim değişir.. Karabulutlar dağılır.. Üstümüzden mavi bir bulut geçer.. Okşayarak çınarları Denizler doldurur kadehlere Gül rengi şarabı.. Olmaz mı? Olur elbet.. Bir çocuk gülümser.. İklim değişir.. Dünya Değişir.. Ellerinden sevinçlerini çaldığımız.. Çocuklara karşı.. Masum değiliz hiçbirimiz.. Ama’sız.. Gerekçesiz.. Yaşamın tüm renkleriyle dolu bir gökkuşağı doğurabilmek için yeniden.. Hani o bulut.. Hani yaşam yağdıran.. Olup da yağmak zorundayız.. Çünkü biz.. Masum değiliz hiçbirimiz.. Yaşamı yağdıracak “Barış’ ı doğurmak zorundayız.. Yaralı da olsa telli turna.. Yine uçar başımızda.. Takılmış olsa da kanadı bombalı uçaklara.. Koparsa zincirinden halklar., Yine tutunur göçmen bulutlara.. Ve biterse savaşlar.. Kuşlar gelir, konar.. Mültecilik biter.. Halklar döner yurduna.. Masum değiliz hiçbirimiz Savaşın sesini kesip.. Barışın sesini yükselteceğiz..
Editör: Ömür Ünver