Çağdaş Gazeteciler Derneği Yönetim Kurulu, Anayasa Mahkemesi'nin Basın Ahlak Esasları'yla ilgili kararı üzerine yaptığı açıklamada, "AYM’nin bu kararı, Ekim’de görüşülmeyi bekleyen ‘dezenformasyon’ isimli ‘sansür düzenlemesi’ni daha da tartışılır hale getirmiştir" ifadelerine yer verdi.

ÇGD'den yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi: "Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayınlanan ve BirGün, Cumhuriyet, Evrensel ve Sözcü gazetelerine Basın İlan Kurumu (BİK) tarafından verilen ilan ve reklam cezalarının hukuksuz olduğuna ilişkin kararı, anayasal güvencede olan basın özgürlüğü açısından kıymetlidir. Karar, iktidarın ‘sansür araçları’ndan birine dönüşen BİK’e ders niteliğinde olup, Ekim ayında tekrar gündeme gelmesi öngörülen ‘dezenformasyon düzenlemesi’ adlı sansür teklifinin bazı maddeleri ile teklifin zihniyetini de boşa düşürmüştür. Anayasa Mahkemesince alınan bu son kararı, basın özgürlüğü kapsamında yaklaşık 4 yıldır sürdürdüğümüz hukuk mücadelemizin haklılığını ortaya çıkarmıştır. Bilindiği gibi; 2018 yılında yenilenen Basın Kartı Yönetmeliği ile basın kartının iptal edilme koşullarını da içeren bazı düzenlemelere gidilmiş, bu düzenlemeler Derneğimiz tarafından yargıya taşınmıştı. Danıştay’ın en üst karar merci olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Yönetmelikte yer alan ve basın kartlarının iptaline olanak tanıyan “basın meslek onurunu zedeleyecek işler yapma", "milli güvenlik ya da kamu düzenine aykırı davranışlarda bulunma", "bunları alışkanlık edinme" ibarelerinin muğlak, keyfiliğe açık ve kanuni dayanaktan yoksun olduğunu tespit ederek bu maddelerin yürütmesini durdurmuştu. Ancak, basın ve ifade özgürlüğüne aykırılık gerekçiyle verilen bu durdurma kararı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca uygulanmak yerine, hemen devamında benzer düzenlemeler yeniden getirilmişti ve bu düzenlemeler Derneğimizce ve diğer meslek örgütlerince tekrar dava konusu edilmişti. Her iki dava da derdest olarak Danıştay önünde nihai karar için incelenmeyi beklemektedir. Basın kartlarıyla ilgili bu tartışmalar sürerken Mayıs 2022’de fikir babalığını-ön hazırlığını MHP’nin yaptığı, ancak AKP-MHP’lilerin ortak imzalarıyla kamuoyunda ‘Dezenformasyon Yasası’ olarak bilinen “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” TBMM’ye sunulmuştu. Teklif düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü hemen tüm alanlarda-mecralarda yasaklayıp çok ağır biçimde cezalandırmayı amaçlayan çok sayıda düzenleme içeriyordu. Düzenlemede, öncelikle sansürün yaygınlaştırılması ve kurumsallaştırılması için bazı kurumlar – bunların başında BİK yer almakta - yeni güç merkezleri haline getirilmek istenmekteydi. Sansürün büyük patronu konumuna yükseltilen BİK’in, artık sadece ilan ve reklam kesme cezasıyla yazılı basını (buralardaki gazeteci, yazar, yayıncıları) değil, internet, sosyal medya dahil tüm medya araçlarını, kısaca düşünen, konuşan, yazan iktidarı kızdıran herkesi denetleme ve cezalandırma yetkisiyle donatılması öngörülmekteydi. Dezenformasyon yasa teklifinde BİK’e süper sansür yetkisini dışında, ayrıca ve yine basın kartlarıyla ilgili, yeni keyfi bir düzenlemeye de yer verilmişti. Bu kez Basın Kanunu içerisine eklenen bir madde ile “Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun’un 49. Maddesine göre belirlenen ‘Basın ahlak esaslarına aykırı davranışta bulunma” basın kartlarının iptal edileceği haller arasına alınmıştı. ‘Topyekün sansür yasası’ olarak nitelendirilen düzenleme, gazetecilik meslek örgütleri başta, kitle örgütleri ve sendikalar ile iktidar ortakları dışındaki tüm partilerin ortak tepkisine rağmen TBMM komisyonlarından geçirilmişti. Meclis kapanmadan düzenlemeyi yasalaştırmayı isteyen iktidar, bir süre dirense de tepkilerin artarak sürmesi nedeniyle düzenlemeyi ertelemek durumunda kalmıştı. Buna göre, en büyük sansür yasası için TBMM’nin açılacağı Ekim ayına gün verilmişti. Ancak, istisnai birkaç maddesine rötuş yapılsa da geneli tartışmalı olan düzenlemenin Meclis açıldıktan sonra yasalaşması halinde gideceği adres AYM olacak. Çünkü; ana muhalefet partisi CHP, düzenlemenin kabulü halinde iptal istemiyle hızla Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) gideceğini de açıklamıştı. Düzenlemeyi ‘yalan haberle mücadele yasası’ olarak bugün de savunmayı sürdüren iktidarın, görüşmelerini ertelediği dezenformasyon yasasından tümden vazgeçtiğine ilişkin bir açıklaması olmadı. Aksine; seçimlere giderken toplumsal muhalefeti tümden bastırma cezalandırma yönünde tutumunda ısrarlı görünen iktidarın, düzenlemeyi hızla yasalaştırma çabası sürpriz olmayacak. AYM bu ortamda aldığı karar, BİK’in hukuksuz uygulamalarına ‘dur’ demenin yanı sıra ‘dezenformasyon düzenlemesi’ni de doğrudan etkileyecek bir içerik taşımakta. Oyçokluğuyla alınan ‘Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ve diğerleri kararı’yla BİK’in, Anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünü ihlal edildiğine dikkat çekerek, “Kuruma tanınan yetkinin basının etik değerlerini düzenleme amacından öteye giderek artık kimi basın mensupları açısından caydırıcı etki yaratabilecek bir cezalandırma aracına dönüştüğü ve bu durumun sistematik bir soruna neden olduğu gözlemlenmiştir.” tespiti yapılmakta. Verilen cezalar ve itiraz usullerindeki eksiklikleri tanımlayan AYM bu durum için “sınırları belirlenmemiş bir yol sunan kurallar zinciri” ifadesi kullanmakta. Ancak AYM’nin muhalif basına sansür ceza yaptırımına iptal kararı oybirliğiyle değil oyçokluğuyla alınabildi, başka ifadeyle mesele AYM’yi de böldü. İki üye ihlal tespitine farklı gerekçelerle katılırken, karara karşı olanların ortak noktaları dikkat çekmekte. Çünkü; İrfan Fidan dahil, ihlal tespitlerine karşı oy kullanan beş üye de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesine atanmışlardı. Bu üyeler; basın ahlak esaslarına ilişkin kanun maddelerini belirsiz ve öngörülemez olmadığını, kanunilik ilkesini karşıladığını savundu. AYM aynı kararda, BİK tarafından verilen müeyyidelere karşı asliye hukuk mahkemelerinin sadece dosya üzerinden inceleme yapıyor olmasını da hak ihlali olarak görürken karşı oy kullanan üyeler, itiraz usulüne ilişkin de yapısal bir sorun olmadığını savundular. Oysa; kamuoyunda ağır eleştiriler getirilen dezenformasyon yasa teklifinde, AYM’nin ihlal olarak gördüğü bu hususa ilişkin Basın Kanununa eklenmesi hedeflenen madde ile BİK müeyyidelerine karşı asliye hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanması öngörülmüştü. Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyelerin, iktidar partileri tarafından benimsenen kanun teklifinin dahi gerisinde kalması dikkat çekici. BİK’in cezalarıyla ihlal kararının diğer önemli noktası AYM’nin Meclis’i uyarmasıdır. AYM, hak ihlallerini ortadan kaldıracak şekilde yeni bir yasal düzenleme yapması için Meclis’i de göreve çağırmakta. Bu amaçla ‘Yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesine’ karar veren AYM, kararın bir örneğini Meclise gönderdi. AYM’nin bu kararı, Ekim’de görüşülmeyi bekleyen ‘dezenformasyon’ isimli ‘sansür düzenlemesi’ni daha da tartışılır hale getirmiştir. Kararı basın özgürlüğü ve hukuki açıdan analiz eden Derneğimiz avukatı Onur Can Keskin, karardaki ihlal gerekçelerinin, mevcut haliyle yasalaştırılması halinde Dezenformasyon yasasının benzer bazı maddeleri yönünden de erken bir iptal sinyali olduğu; AYM’nin kararıyla “Basın Ahlak Esasları” olarak tanımlanan düzenlemenin bu haliyle kanunilik şartlarını taşımadığı, dolayısıyla gazetecilere verilecek basın kartlarının iptal edilmesi için “Basın Ahlak Esasları”nı dayanak gösteren dezenformasyon yasa teklifindeki maddenin hukuken sakatlandığını, AYM’nin kimlerin gazeteci olacağına dair iktidar tarafından yapılacak keyfi müdahalelere ilişkin de ifade ve basın özgürlüğünün ihlali tespiti yapmış olduğuna dikkat çekmekte. Avukatımız Keskin’in değerlendirmeleri şöyle: “Basın kartı tartışması, mesleğin yapılması sırasında kullanılan tanımlayıcı bir kart tartışmasının ötesine geçmiş durumda. Basın kartı, gazetecilik faaliyetlerinin çerçevesini belirlemek için bir araç olarak kullanılmak isteniyor. Bu yönde yapılan ucu açık ve belirsiz düzenlemelere karşı açtığımız davalarda Danıştay; idarenin keyfi davranabileceğini, bunun da basının kendini baskı altında hissetmesine neden olacağını, ayrıca bu düzenlemelerin kanuni dayanağının olmadığını saptamıştı. Bu saptamaya karşın önce yürütmesi durdurulan düzenlemeler lafzi değişikliklerle yeniden Yönetmelik’e sokuldu, ardından da kanuni dayanak eksikliğinin şekli olarak tamamlanması olarak gördüğümüz, “basın ahlak esasları” adıyla Basın Kanunu’na ekleme yapılmak istenildi. Yasa görüşmeleri ertelenmesine karşın Ekim ayında yeniden tartışmaya açılacak. AYM’nin son kararı ile, basın ahlak esaslarına dair kanuni bir düzenleme olduğunda dahi, bu ahlak esaslarının uygulamasını belirleyecek açık ve kesin kuralların bulunması gerektiği, bu esasları belirleme yetkisinin idareye bırakılmasının ise Anayasa ile bağdaşmadığı ve hangi eylemlerin bu esasları ihlal edeceği konusunda ölçütler olması gerektiği tespit edilmiştir. Başından beri dile getirdiğimiz bu eksikliklerin tamamlanmaması halinde basın özgürlüğü alanının idarenin keyfi müdahalelerine açık olacağı Danıştay İDDK’ndan sonra bizzat AYM tarafından da tespit edilmiş oldu. İktidarın basın ve ifade özgürlüğüne dokunan her düzenlemede yargının bu en üst organlarınca verilen kararlara uygun davranması gerekir.” AYM’nin bu son ihlal kararını basın ve ifade özgürlüğü açısından son derece önemli ve kıymetlidir. TBMM’ye gazetecilerin özgürce haber ürettiği ve toplumun haber alma hakkını etkin kullanabildiği, gazetelerin gazeteciler keyfi şekilde cezalandırılmadığı bir sistemi güvenceye alacak düzenlemeler yapmaya çağırıyoruz.  AYM’nin ihlal kararı verdiği dosyalarda, ihlallerin ortadan kaldırılması için meclise bir yıl gibi uzun süre vermesi sorunludur. Çünkü, bu süre içinde de anayasaya aykırılığı net olan BİK cezaları, hem de Türkiye seçimlere giderken aynen uygulanmaya devam edilebilecektir. Buna rağmen, AYM’nin verdiği sürenin sonu beklenmeden gerekenler yapılabilir. Meclis, AYM’nin tanıdığı bir yıllık sürenin sonunu beklemeden hızla, ihlal gerekçeleri doğrultusunda yeni düzenleme yapabilir ve yapmalıdır. İktidar partisi AKP ve ortağı MHP de hem AYM’nin ihlal kararındaki gerekçeleri hem de önceki Danıştay İDDK’nın yürütmeyi durdurma kararlarının gerekçeleri de dikkate alarak ’dezenformasyonla-yalan haberle mücadele’ kılıfı altında gündeme getirdikleri büyük sansür düzenlemesini yasalaştırma çabasından vazgeçmelidir. Düşünceyi ifade ve basın özgürlüğüne yönelik bugüne kadar getirilen en kapsamlı sansür paketi olan dezenformasyon yasa teklifi tümden geri çekilmelidir."
Editör: Ömür Ünver