Korhan Tuçdan, "alaylı" tiyatro oyuncularından. Ankara Büyükşehir Belediye Tiyatrosu'nda yetişmiş. Hem modern hem geleneksel tiyatroyu öğrenmiş, yanı sıra kukla, pandomim... Ortaoyunu tutkunu. "Unutulmaya yüz tutmuş geleneksel Türk tiyatrosu" nitelendirmesine çokça tepkili. "Unutturmayalım" diyor. Son teknolojiyle çekilen dizi ve filmlerle büyüyen Z kuşağını odağına alıp, tüm kesimlere, geçmişten gelen sahne sanatlarını sevdirmek için dekorundan kostümüne modernleştirmek gerektiğini savunuyor. Tuçdan ile keyifli bir hafta sonu sohbeti yaptık: Sizi tanıyabilir miyiz? 1981 Ankara doğumluyum. 1997 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Tiyatrosu’nun açtığı kurslara katıldım.  Orada hem modern tiyatro hem geleneksel tiyatro eğitimleri aldım. Ustamız çadır tiyatrosunda yetiştiği için şanslıydık. Orta oyunu olsun, tuluat olsun, kukla, karagöz, meddahlık, pandomim bunların hepsini işin ustasından öğrendik. Ardından sahnede öğrendiklerimizi icraata geçirdik. Konservatuar tadında kapsamlı eğitimler almışsınız... Evet önce bir yıl temel eğitimler aldık. Sonrasında pandomim, geleneksel Türk tiyatrosu, sahne tekniği, doğaçlama, diksiyon, şan, sahne sanatı gibi birçok ders aldık. Sahne üzerinde pratikle de eğitimlerimiz sürdü. Biz katılığımızda 130 kişi vardı, 2 kişi kalmıştı. Kurslar her yıl açılıyordu, ortalama 60-70 kişi seçiliyordu, sonra elene elene kemik kadro oluşuyordu. Eğitimlere başladıktan kaç yıl sonra ilk sahneye çıktınız? Üç yıl sonra sahnede rollerimizi aldık. Öncesinde de küçük roller verildi. Bizim avantajımız, üst dönemlerdeki ağabeylerimiz ablalarımız onlar belediyeden ayrıldılar, onlar ayrılınca bizler daha büyük roller almaya başladık. Zorlu bir süreçti çünkü bir anda ağır rollerin altına girmek durumunda kaldık. Ama onun da üstesinden gelebildik. Sahnede piştik Ne tür oyunlar sahnelediniz? Geleneksel mi modern tiyatro mu? Geleneksel tiyatro örnekleri de sunuyorduk tabii ama genelde modern tiyatro oyunları sahneledik. Her yıl yetişkinler ve çocuklar için olmak üzere 6-7 oyun çıkartıyorduk. Sürekli çalışma halindeydik. Gündüz prova, akşam oyun şeklindeydi. Bu da bize şöyle bir avantaj sağladı, sahnede piştiğimiz için gerek doğaçlama olsun gerek diğer çalışmalar olsun tümünde pratik kazandık, bu da beraberinde bize sahne rahatlığı sağladı. Bu mesleği seçmenize ne etki etti? Ailede var mıydı ya da çocukluk hayaliniz miydi? Gözlem yeteneğim iyidir. Ama tabii bunu sonraları anladım. Daha küçük yaşlarda “Çok iyi taklit yapıyor” denilen çocuklardandım. O zamanlar “tiyatroya verelim” diyordu ailem. Ama ailemde tiyatro oyuncusu yoktu. Sonrasında Belediye Tiyatrosu’na girince, gözlem yeteneğimin iyi olduğunun farkına vardım. Bu bana avantaj sağladı. Zira bir karakteri ortaya çıkarırken daha ayrıntılı bir şekilde, belirli noktaları tespit edip ona göre çıkartabiliyordum. Hangisini daha keyifle sahneliyorsunuz? Ortaoyunu, doğaçlama yaparak çıkardığımızdır. Ortaoyunu, diğerlerinden biraz daha zor. O anda seri şekilde düşünüp, söylemeniz lazım. Buna rağmen benim ev sevdiğim ortaoyunudur. Her an her şey olabilir. Modern tiyatroda defalarca prova alıyorsunuz, bir metniniz var o metne sadık kaldığınız zaman hiçbir artı bir durum gerekmiyor. Ortaoyununun enerjisi biraz daha yüksek. Bizden, bizim kültürümüz, kendi özümüzü yansıtıyoruz. Oradaki bütün karakterler zaten hayatımızda olan karakterler. O karakterleri canlandırıyorsunuz. Günümüzde ortaoyunu sahneleyen pek kalmadı galiba? Bu aslında zamanımızın bir deformasyonu. Çok çabuk tüketen bir toplumuz. Aslında leb-i deryadır ortaoyunu. Sizin de yabancı olmadığınız, o dokuyu bildiğiniz, tanıdık karakterlerin sahne halidir. Bunun değeri bilinmiyor. Bir de tabii daha değişik şeyler bekleniyor. Karagöz Hacivat… Sadece Ramazan’da akla geliyor. Biz bu değerimizi doğru düzgün değerlendirsek, Türkiye sınırları dışına taşıyabilsek, senin kültürün tamamen yansımış olacak. Hacivat, Karagöz’ün saflığını kullanır ve bundan mizah unsuru ortaya çıkar. Mizahın gücünü kullanır. Şimdi siz bunu aldığınız zaman her yere istediğiniz şekilde uyarlayabilirsiniz. Ama işte insanlar bu sanatı sadece görsel, iki karakter deyip, o şekilde sunuyorlar, reklam olarak sunuyorlar ve dolayısıyla sanat kendisini tüketmiş oluyor. Halk bilimciler, bizler bunu biliyoruz ama halka bunu yansıtamıyorsunuz. Nasıl yansıtmak gerekiyor sizce? Sadece Ramazan’da akla gelen Hacivat Karagöz’ü niye hayatın her anına yansıtmayasınız ki? Ama bunu cezbederek yapmak lazım. Bu modernlikten uzaklaşmak değildir, kendi öz kültürümüzdür. Ferhan Şensoy bu bağlamda çok güzel bir örnektir. Mesela, geleneksel tiyatronun “Eczacıbaşı” karakterini oynar. Nasıl yapar? Günümüzde Eczacıbaşı denilince akla ne gelir, basketbol. O da sahneye böyle taşır. “Unutulmaya yüz tutmuş” deniliyor, unutturma! Kabadayı denilince son dönemde akla ne geliyor; Çakır, Polat Alemdar... Bunların aslı Tuzsuz Deli Bekir’dir. Müteahhit deyince bir Karadeniz karakteri aklınıza gelir ya da Kayserili. Salamon’dur bunun karşılığı geleneksel tiyatroda. Demem o ki geleneksel tiyatronun karakterlerini, günümüze adapte ettiğiniz zaman bunların hepsini ortaya çıkarabilirsiniz, öz kültürünüzde vardır bunlar. Ama yapılmıyor. Anlatırken bile “unutulmaya yüz tutmuş geleneksel Türk tiyatrosu” deniliyor. Artık adı böyle yansıtılıyor. Niye unutmaya yüz tutsun, unutturma! Ben ortaoyunu, tuluat tiyatrosu  yapıyorum. Kuklayı zaten hep oynatıyoruz. Her yıl oynamak/oynatmak için mücadele veriyorum. Ama bu bireysel çabalarla olabilecek bir şey değil. Talep de olması lazım ki arz oluşsun. Arzı oluşturmak için sanatçıların bu talepte bulunması lazım. Ama maalesef herkes de bu sanatı mevcut zamanda ortaya çıkarıyor. Hacivat Karagöz’ü Ramazan’da çıkarıyorlar. Hayır, her zaman yapabilirsin. Biz kendi adımıza bunu yapmaya çalışıyoruz. Siz ve bu yolda gidenler için “modern meddah” da deniliyor… Aslında meddahlık kavramı geçmişten bugüne gelen bir kavramdır.  Bana göre “modern meddah” denilemez, çünkü meddahlık hala devam ediyor. Nasıl “modern oyuncu” denmiyorsa, “modern meddah” da bana göre yanlış bir tanımlama olur. Zaten bizim kültürümüzde yüzyıllardır olan bir şey.  Tıpkı comme dell’arte gibi. (Comme dell’arte; İtalya’da doğan 16-18. Yüzyıllar arasında Avrupa’da popüler hale gelen, profesyonel tiyatronun ilk örneklerinden birisidir. 16. Yüzyıl İtalya’sında ortaya çıkan komedya, maskeli karakterleriyle öne çıkan bir tiyatro formu). İtalya’da hala yapıyorlar. Aslında Comme dell’arte bizden etkilenmiştir… “Modern meddah” dediğiniz zaman, “bu geçmişte vardı, şimdi yok” algısı oluşturuyorsunuz. Hayır, o zamandan bu zamana devam edebilen bir süreç bu. Bizler de o sanatı devam ettiriyoruz. “Geleneksel” deyince illa eski olması gerekmiyor “Ortaoyunu” denince akla hep eski geliyor. Bu algıyı kaldırmak gerekiyor. Bu noktada ustalarla çelişiyoruz biraz. Mesela Hacivat Karagöz tasviri yapılıyor, “Efendim şusu illa deriden olacak, nevregan öyle olacak, küşteri böyle!... “, “Bir dakika” diyorum, “Neden?”. O dönemler şimdiki malzemeler yokmuş, onlar kullanılmış. Bin bir türlü malzeme var artık. Amacın Hacivat ile Karagöz’ü yansıtmak değil mi? “Canlı olmaz?”, arkadaş niye olmaz? Canlı da yap, tasvir de yap. “Geleneksel” deyince illa eski olması gerekmiyor! Pişekar’ın kıyafeti neden hala cübbe? İlla sarık mı giyecek karakter? Böyle olunca tepki de çekebiliyor. Malum bizim toplumumuzdaki algı itibariyle… Modern bir şekilde geliştir, ortaoyununu, tuluatı illa İbiş ile mi yapacaksın? İbiş yine devam etsin, evin beyi olsun ama kıyafeti modern olsun. “İbiş” illa o şalvarı, başına fesi mi giyecek? İşte bizler bunu kıramıyoruz. Yurtdışındaki festivallere de gidiyorum. Türkiye’deki festivallere yurt dışından sanatçıları da izliyorum, o kadar güzel sanatlarını yansıtıyorlar ki. Gölge tiyatrosu, yansıtma tiyatro bizde yalnızca Hacivat ve Karagöz. Ya sen değiştir bunu, o tekniği kullan ama değişik bir şeyler kullan. Bu neden yapılmıyor?  Hala kalıplar var. Modernliği yakalamamız lazım. İki boyutlu Hacivat Karagöz ile Z kuşağını doyuramazsın Şu anki “Z kuşağı” dediğimiz nesil, şimdiki dizi, film, oyun teknolojileri ile gelişmişken, siz iki boyutlu Hacivat Karagöz’le bunları doyuramazsınız. En fazla bir kez izler. Stand-up gibi, radyo tiyatrosu gibi yapılmalı… O tadı, o dokuyu vereceksiniz ki izlesinler ya da onu değişik ışık oyunları, illüzyonlarla süslemeniz lazım. Belediye Tiyatrosu’ndan ne zaman ayrıldınız? 2007’de bıraktım. Sonra, “sanat ilerlesin” diye bir zincir market bünyesinde tiyatro kurduk, Türkiye’de bir ilk oldu. Normalde dışarıdan hizmet alınır, biz o bünyede çalıştık.  Marketin 14 ildeki toplam 250 şubesinde ortaoyunu oynadık, Hacivat karagöz oynadık, animasyonlar yaptık. Profesyonel hayatınız sonra nasıl devam etti? Sonrasında ben bir organizasyon şirketi kurdum. Bu arada Kültür Bakanlığı’nın Kukla Yapım Oynatım Sanatçısı,  somut olmayan kültürel miras taşıyıcısı unvanı verildi. Bu nedenle her yıl kukla oyunlar da çıkartıyorum. Kuklaları siz mi yapıyorsunuz? Evet ben yapıyorum. Aldığım eğitimde sıfırdan kukla yapımını, dekorundan oyununa kadar oluşturmayı öğrenmiştim. Kukla çeşitleri vardır; ipli, elli, sopalı kuklalar. Teknik olarak kukla, el kuklasıdır aslında. Birçok kukla çeşidini yapıyoruz. Hem yapıyorum hem oynatıyorum. Nerelerde sergiliyorsunuz, bakanlığın sahnelerinde mi? Bakanlık bize küçük bir bir bütçe veriyor, “bununla dekorunuzu yapın, malzeme alın” diyor.  Bu şekilde ilerliyoruz ve bir oyun çıkartıyoruz. Bakanlığın belirttiği sayıda temsili gerçekleştiriyoruz. Organizasyon şirketiniz bünyesinde ne tür hizmetler veriliyor? Genelde sahne sanatları üzerine çalışıyoruz. Bu tür etkinliklerin içerisinde yer alacağı organizasyonlarda yer alıyoruz. Benim yaptığım daha çok sahne sanatları. Mesela deniyor ki, “Tekirdağ’da Kiraz Festivali yapacağız, neler yapabilirsiniz?”. Sahne, ses sistemini kuruyoruz, orada sahnelenecek etkinlikleri ayarlıyoruz. Neler olabiliyor; Ateş, bubble (balon) şov, kukla gösterisi, animasyon, sihirbazlık gösterileri gibi… Sahne şovlarını düzenliyoruz. Ya da şirketlerin motivasyon gecesi var, skeçler yazıyoruz, piknik var, açık alan yarışmaları düzenliyoruz, doğum günü var, çocuklara yönelik etkinlikler hazırlıyoruz.  Ne tür bir organizasyonsa o dokuya uygun etkinlikler düzenliyoruz diye özetleyebilirim. Pandemi sürecinde tiyatrolar kapandı, etkinlikler iptal oldu. Şirketiniz çalışabiliyor mu? Hayır, bizim işlerimiz de askıya alındı. Toplanmak yasak oluğu için, bizim işimiz de topluluklara yönelik olduğu için kaldı. Zaten ilk iptal edilen bizim işlerimiz oldu. 1, 1.5 yıldır bu durumdayız, hala da devam ediyor. Dilerim tam kapanmadan sonra yavaş yavaş etkinliklerimizi yapabiliriz. Birlikte çalıştığınız kişiler bu süreçte geçimlerini nasıl sağlıyor? Şirketi askıya almak durumunda kaldım. Bünyemde zaten fazla kişi yoktu, çoğunlukla dışarıdan hizmet alıyordum. Arkadaşlarımız bu süreçte başka sektörlere yönelmek zorunda kaldılar. Diğer sanatçı arkadaşlarım... Çok üzüldüğüm şeyler oldu. Mesela organizatör bir arkadaşımız, arabasıyla kargo şirketinde çalışmaya başladı. Başka branşlarda çalışan arkadaşlarımız oldu. Değişik sektörlere yönelmek durumunda kaldılar. Maalesef bu süreçte böyle oldu. Birçok tiyatro oyuncusu dizi sektöründe de çalışıyor. Sizin dizi tecrübeniz oldu mu? Bu süreçte ya da öncesine tamamen bu alana yönelmeyi düşünmediniz mi? Ankara’da çekilen bazı dizilerde; Ferhunde Hanım, Bizim Evin Halleri gibi rol aldım. Cast direktörlüğü de yaptım. Ama sektör tabi ağırlıklı olarak İstanbul’da. Orası da apayrı bir dünya, değişik bir piyasa. İstanbul’da düzen kurmanız lazım. O piyasada oyunculuğunuzun kuvvetli olmasının yanı sıra başka bir takım bağlantılarınızın da olması gerekiyor. Yapımcı ile cast direktörleriyle aranızın iyi olması lazım, menajerlerle aranızın iyi olması lazım. Tamamen değişik bir kulvar. Orada çok yorulacağımı düşündüm. Bir de biz sektörde “alaylı”yız. Bir yere gittiğinizde öncelik diğer oyuncularda oluyor, onlardan kalanlarda siz olabiliyorsunuz. Böyle bir şeyin içerisinde bulunmak da istemedim açıkcası. Dolayısıyla ismen çağrıldığım durumlar olursa yer alıyorum, böyle çalışmayı tercih ediyorum. Tiyatro ile ya da Ankara’daki projelerde yer alıyorum.
Editör: Ömür Ünver