Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, iş insanı Osman Kavala'nın tutukluluğu ile ilgili bireysel başvuruyu oyçokluğuyla reddetti. Ret kararına AYM Başkanı Zühtü Arslan'ın karşı oyu damga vurdu. Arslan, Kavala'yı tutuklayan savcılığın somut verileri ortaya koyamadığı, varsayımla tutuklama kararı verdiği, başvurucunun casusluk suçunu işlemesinin mümkün görünmediği, üç yıl bekledikten sonra tutuklanmasına neden gerek görüldüğü, ilişkili olduğu STK'nın casusluk suçunu işlediğinin ispatlanamadığı gerekçeleriyle karara muhalif kaldı.

AYM Genel Kurulu, Aralık 2020'deki kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, siyasi nedenlerle cezaevinde tutulduğunu karar altına aldığı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin serbest bırakılması için Türkiye’yi uyardığı Kavala’nın haklarının ihlal edilmediğine hükmetmişti. Kararın 7 üyeye karşı 8 üyenin oy çokluğuyla alındığı öğrenilmişti. Gerekçeli karar Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.

Hanefi Avcı kararı

Gerekçeli kararda, karşı oy kullanan isimlerden AYM Başkanı Zühtü Arslan, uzun tutukluluk ile ilgili eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı hakkında AYM'nin 2013 yılında verdiği kararı hatırlattı. Arslan, karşı oy yazısında, özetle şu görüşü savundu: "Mahkememiz çoğunluğu başvurucunun, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etme suçundan dolayı tutuklanmasının hukuki olmadığı ve tutukluluğunun makul süreyi aştığı şikayetleri yönünden ihlal bulmamış, soruşturma aşamasındaki tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami sınırı aştığı şikayetinin ise kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Savcılık somut verileri ortaya koyamamıştır

Tutuklama kararında suçlamanın temel dayanağı, başvurucunun H.J.B. ile olan irtibatıdır. H.J.B., soruşturma mercilerine göre, PKK/KCK ve FETÖ/PDY terör örgütleriyle yoğun ve derin bağlantıları bulunan biridir. H.J.B.'nin 5 Temmuz 2016 günü Büyükada'da bir otelde düzenlenen göstermelik bir toplantıya katılarak buradan darbe teşebbüsünü takip ettiği, gerekli tüm uluslararası irtibatları sağladığı 18 Temmuz 2016 tarihinde de bir lokantada başvurucuyla görüştüğü ve sonrasında Türkiye'den ayrıldığı ileri sürülmüştür.

Varsayımla tutuklandı

Başvurucu ise H.J.B.'yi 2000 yılından itibaren tanıdığını, bazı uluslararası konferanslarda bir araya geldiğini, bu konferansların hiçbirinin gizli olmadığını, hatta bir kısmına bazı kamu görevlilerinin de katıldığı belirtmiştir. Soruşturma mercileri, başvurucunun H.J.B. ile bağlantısıyla ilgili olarak bu ifadelerin aksini gösteren somut veriler ortaya koyamamıştır. Gerek tutuklama kararında gerekse iddianamede birtakım varsayımlardan hareketle bazı çıkarımlar yapılarak yöneltilen soyut iddialar atılı suçun işlendiğine dair olgular olarak ifade edilmiştir. Bunun ötesinde H.J.B. ile telefonla veya yüz yüze yaptığı belirtilen görüşmelerin içeriğine ilişkin somut hiçbir bilgiye yer verilmemiştir.

Casusluk suçunu işlemesi mümkün görünmemektedir

Soruşturma belgelerinde başvurucunun savunmasının ve tanık ifadesinin aksine bir belirti ortaya konabilmiş değildir. Dahası bir an için böyle bir görüşmenin gerçekleştiği kabul edilse bile, bu görüşmenin içeriğine dair herhangi bir iddia bulunmamaktadır. Bu nedenle yapıldığı varsayılan böyle bir görüşmenin başvurucunun üzerine atılı casusluk suçunu işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi mümkün görünmemektedir.

Her STK benzer suçlamalarla etkisiz ve işlevsiz hale getirilebilir

Başvurucunun kurduğu ve desteklediği STK'lar vasıtasıyla devletin güvenliğini ve siyasal yararları bakımından niteliği gereği gizli kalması gereken bilgileri elde ettiği, bunları Türkiye aleyhine ve yabancı devletlerin lehine kullandığı ileri sürülmüştür. Belirtmek gerekir ki sivil toplum örgütlerinin en önemli görevi ülkenin sosyo-ekonomik ve politik meseleleri üzerine araştırmalarda bulunmak, analizler yapmak, raporlar hazırlamak ve öneriler üretmektir. Kuşkusuz STK'lar da casusluk amacıyla kullanılabilir. Ancak bir STK'nın casusluk olarak nitelendirilebilecek faaliyetler yürüttüğünün veya bu tür faaliyetlerin örtülmesi amacıyla kullanıldığının soyut ve genel suçlamalarla değil, somut bilgi, belge ve olgulara dayanılarak gösterilmesi gerekir. Aksi taktirde her STK, benzer suçlamalarla etkisiz ve işlevsiz hale getirilebilir. Somut başvuruya konu soruşturma belgelerinde başvurucunun ilişkili olduğu STK'ların hangi gizli bilgileri elde ettikleri, Türkiye'nin aleyhine olacak şekilde bunları nasıl kullandıkları ve hangi ülkelere verdikleri açıklanmış değildir.

3 yıl sonra neden tutuklandığını savcılık gösteremedi

Başvurucunun 9 Mart 2020 tarihinde casusluk suçundan tutuklanmasına delil olarak gösterilen irtibata dair bilgiler genel hatlarıyla üç yılı aşkın bir süreden beri soruşturma dosyasında mevcuttur. Bu süre içinde bir de casusluk suçundan tutuklamayı haklı kılacak, söz konusu irtibatın içeriğine dair yeni bir olgu ortaya konabilmiş değildir. Bu nedenle H.J.B. ile irtibatın tespitinin üzerinden üç yılı aşkın bir süre geçtikten sonra başvurucunun casusluk suçundan tutuklanmasının neden gerekli olduğu soruşturma makamları tarafından gösterilememiştir.

Tutuklamanın devamı kararları gerekçesiz

Başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilebilmiş değildir. Dolayısıyla anılan gerekçelerin somut olayın şartlarına üç yıla yaklaşan tutukluluk süresini haklı kılmak için yeterli olduğu söylenemez.

'Azami süreyi aştı'

"Yukarıda açıklanan gerekçelerle, başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olması, tutukluluğun makul süreyi kanunda soruşturma evresi için öngörülen azami süreyi aşması nedenleriyle Anayasanın 19. maddesinin 3. ve 7. fıkraları kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini düşündüğümden, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum."
Editör: Ömür Ünver